Bekir Ağırdır

10 Aralık 2012

Partilerin oylarını değerler mi, beklentiler mi belirliyor?

Hangi araştırmayı yaparsak yapalım hemen hemen hepsinde Türkiye’ye özgü bir durum gözleniyor...

 

Hangi araştırmayı yaparsak yapalım hemen hemen hepsinde Türkiye’ye özgü bir durum gözleniyor. Çoğu farklı tercih ve tutumu açıklamaya yaş-cinsiyet gibi temel demografik kümeler yetmiyor. Hatta bazı konularda iş durumu-geliri-yaşadığı yer gibi kümelenmeler bile açıklayıcı değil. Örneğin “kadın meselesi” veya “adalet ve hukuk algıları” gibi araştırmalarda bu sıra dışı durum daha da belirginleşiyor. “Erkek döver de sever de” sözünü “doğru” bulduğunu söyleyerek kadına şiddeti meşrulaştıran zihniyet, erkekler kadar kadınlarda da, yaşlılar kadar gençlerde de, köylerde yaşayanlar kadar şehirlerde yaşayanlarda da benzer oranlarda gözleniyor.
 
Bizim topluma özgü bu durumun belirgin bir karakteristiği şu: Farklılıkları açıklama gücü en yüksek üç kümelenme var. Birincisi eğitim seviyesi; eğitim seviyesi farklılıklarına göre birçok konudaki farklı tercih ve tutum açıklanabiliyor. İkincisi siyasi tercih, ki o nedenle bir siyasi kutuplaşmadan söz ediyoruz. Hemen her araştırmada, bariz farklılıkları açıklama gücü olan değişken parti tercihleri. İzlemeye ve ölçmeye çalıştığımız “kutuplaşma endeksine” göre toplumun üçte ikisi her hangi bir konuda soğukkanlı muhakemeler yerine partisine bakarak pozisyon alıyor. Üstelik bu eğilim güçlenerek sürerken, giderek hayat tarzı kutuplaşmasına dönüşüyor. 
 
Diğer üçüncü açıklama gücü olan unsur ise “algı ve beklentiler”.  Toplumdaki farklılaşmaya dair farklı istatistikî analizleri yaptığınızda toplumdaki ana kırılmayı belirleme gücü en yüksek 6 soruya dair bulguları aşağıdaki grafikte görüyorsunuz. O araştırmadaki 50 soru bir arada analiz yapıldığında toplumu ikiye kesme gücü istatistikî olarak en güçlü 6 soru bunlar. Gördüğünüz gibi tüm sorular bireysel ve ülke hayatına dair geçmiş 5 yılın değerlendirmesi ve gelecek 5 yıla dair beklentiler. 
 
 
Toplumun beşte üçü bir tarafta, beşte ikisi diğer tarafta olmak üzere algı ve beklentiler toplumu ikiye bölüyor. O nedenle bu iki kümeyi “iyimserler” ve “kötümserler” olarak adlandırmak yanlış olmaz. “İyimserler” geçmiş beş yılda “her şey iyiye gitti”, gelecek beş yılda da “her şey iyi olacak” derken, “kötümserler” her konuda tam tersi algı ve beklentiye sahip.
 
“İyimserler / kötümserler” ayrımının ilginç sonuçlarından birisini aşağıdaki grafikte görüyorsunuz. İyimserlerin beşte üçü Ak Parti’ye oy vereceğini söylerken, kötümserlerin beşte ikisi de CHP’ye oy vereceğini söylüyor. Bu bulgu da gösteriyor ki oy tercihi aynı zamanda bir duygu halinin sonucu olarak ortaya çıkıyor. 
 
 
Toplumdaki siyasi kutuplaşmayı ölçmek amacıyla kullanılan, Ergenekon davasından, 4+4+4 eğitim sistemine, irtica tartışmalarından anayasa tartışmalarına kadar bir dizi soruya verilen cevapları puanlayarak bir hesaplama yapıldığında ortaya çıkan toplumun iki kümesini ayıran eksene Ak Parti yandaşlığı-karşıtlığı ekseni adını vermek mümkün. 
 
 
“İyimser ve kötümserlerin” de kutuplaşma puanları hesaplandığında yukarıdaki grafik ortaya çıkıyor. Görüldüğü gibi kutuplaşmayı Ak Parti-CHP gibi siyasi aktörlere göre açıklama kadar güçlü bir ayrışma gözleniyor. İyimser ve kötümserlerin son on yılın temel siyasi tartışmalarında aldıkları pozisyonlar aynı zamanda siyasi kutuplaşmanın da açıklayıcılarından birisi.
 
Bu durumu bozmak isteyen bir parti varsa, örneğin CHP, şu andaki her şeyi olumsuz gösteren, umutsuz bir söylemle bunu başaramaz demektir. Ancak toplumun önüne bir ütopya, bir iddia konabilir, toplum da bu ütopyaya inanırsa bu tablo değişebilir.
 
Ak Parti açısından ise bu durum başka bir şey ima ediyor. Kürt meselesi gibi “bu iktidar da çözemeyecek” beklentisi yükselirse ya da Suriye meselesi gibi toplumun bekası üzerinde yakın tehlike algısı yükselirse, toplumun tercihlerinde radikal değişiklikler ortaya çıkabilir. 
 
Nitekim “toplumun ağrı eşiğinin düşüyor” yani toplumun siyasi meselelere duyarlılığı yükseliyor tespitinin nedeni de beklentilerde oluşmaya başlayan dalgalanmalar. Bu dalgalanma geçici mi kalıcı tercih değişikliklerine dönüşür mü? Bu durumu belirleyecek şey partilerin yönetici kadrolarının toplumun algı ve beklentilerine, bu algı ve beklentilerdeki değişimlere ne cevap üreteceklerine bağlı.