Bekir Ağırdır

29 Ekim 2009

Medya değişirken

Toplumun beşte dördünden fazlası medyayı gerekli görüyor ama...

 
Son zamanlarda medyanın krizde olduğu, değişmesi gerektiği türü tartışmaları sıkça görüyoruz. Medya kendi içinden de bu tartışmaları yoğun bir biçimde yapıyor. Yapılan tartışmalar siyasi tutum ve pozisyonlara mihenk alınarak yapılıyor çoğu zaman.

Benim kanım ise, toplumu ve gündelik hayatı anlamak, değişenleri tanımlayabilmek için siyasi aktörlere ve siyasete bağlı kalmadan anlama çabasını gerekli görüyorum. Çünkü siyasi kutuplaşmanın kör edici ya da alınan pozisyonlara âşık edici bir ruh hali yarattığını bunun da analizleri ve anlama çabalarını kısırlaştırdığını düşünüyorum.

Böyle baktığımda da tüm siyasi aktörler ve gelişmeler ötesinde dünyada da ülkemizde de medyada oldukça ciddi değişmeler olduğunu, ülkemiz medyasının da bu değişimlere adapte olma sıkıntılarına bağlı olarak ciddi biçimde dertli olduğunu düşünüyorum. Özellikle medya deyince ağırlıklı olarak gazetecilikteki tartışmaları anlamaya çalışıyorum. Görsel medya, internet medyası ve diğerlerini bu yazı konusu dışında tutuyorum.

Değişen şeylerden birincisi teknoloji ve iletişim. Gördüğüm ve bilebildiğim kadarıyla ülkemiz medyasının bu altyapı değişimine ayak uydurma konusunda bir sorunu yok, hatta birçok teknolojik yeniliğin kullanılması konusunda dünyada bile ilklerden olduğu söylenebilir.

Bu teknolojik değişimin tetiklediği iş yapma tarzındaki ve düşünce biçimindeki değişimler konusunda medyamızda sıkıntı olduğu kanısındayım ben. Bizde bu konudaki en önemli adımın internet kullanımı olduğu varsayılıyor ve basılı gazetelerin aynen bilgisayar ekranlarından okunabilir kılınmasının yeterli olduğu sanılıyor.

Hâlbuki asıl kırılmalar ve sıkıntılar gündelik hayatın ritmindeki değişimlere ayak uyduracak, cevap üretecek yeni bir tür gazetecilik tarzı ve anlayışı geliştirmekte yatıyor.

Dünyada da bizde de günümüz medyası, güvenilirlik araştırmalarında sonlarda çıkıyor. Bizim yaptığımız araştırmalarda, gazetelerin varlığı, demokrasinin unsurları oldukları, iktidarlara karşı eleştirel olmaları gibi meselelerde toplumun beşte dördünden fazlası medyayı gerekli görüyor. Fakat var olan medyaya güveniyor musunuz dendiğinde oran beşte bire düşüyor.

Özellikle haberlerin manipüle edildiği yaygın kanaat olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda gazetelerimizin gerçekten kendilerini ve rollerini yeniden tanımlamaları gerekiyor.

Sade birey gazetesinden ne bekliyor sorusunun cevabında yatıyor her şey. Sade birey okuma keyfinden, bilme merakından, siyasetle ilgili olmasından, eğlenceli bulduğundan mı gazete okuyor acaba? Bunların yanı sıra belki burada sayamadığım başka ihtiyaçları da karşılıyor. Belki de tüm bunların hepsi bir arada.

Sade bireyi yalnızca siyasi duruşu, siyasetle ilgisi üzerinden tanımlayan ve bunun üzerinden kurgulanmış gazeteciliğin bugüne yetmediği açık.

Değişen gündelik hayatın ritmindeki hız, bu hayatı etkileyen, belirleyen ya da belirsizliği artıran aktörlerin, unsurların çoğalması gibi birçok değişim içinde iki temel karakteristik öne çıkıyor: Karmaşıklık ve belirsizlik.

Birey açısından bu karmaşıklığı ve belirsizliği anlama çabası merakı, bilme merakını tetikliyor. Okuyucunun kendi hayatındaki karmaşıklık ve belirsizlik içinde bilgi ihtiyacı artıyor. Okuduğu gazetesinden bilgi, gazetecilik jargonuyla haber istiyor.

Ama bazen (belki de çoğunlukla) bilgi de yeterli olmuyor. Çünkü karmaşıklaşan dünya da, giderek mikro seviyelerde uzmanlaşma gerektiren bilim ve bilgi de konunun uzmanlarına hitap eder hale geliyor. Sıradan insanın hem çok kolay ulaşabildiği ama aynı zamanda edinilirken içselleştirilemeyen karmaşık bilgiler ışığında bazen geçmişe, bazen değerlere, bazen başkalarına bakarak yol buluyoruz. Yani kendi özel hayatımız içinde ülke hayatı içinde referanslara, kerteriz noktalarına ihtiyaç duyuyoruz. Bu referans noktaları tanımlama ihtiyacımızı da köşe yazarları, yorumcular karşılıyor. Yani ne kadar çok köşe yazarı var türü tartışmalar bu anlamda anlamsız kalıyor.

Referans noktalarını seçerken ise, tercihlerimiz, umutlarımız, hayallerimiz ve beklentilerimiz belirleyici oluyor.

Tüm bunların bileşkesinde rol oynayan ve hatta tüm bunların biçimlenmesinde rol oynayan medyayı ve gazeteciliği konuşuyoruz. Bu ise bildiğimizin dışında, yalnızca siyasetle tanımlanamayacak kadar karmaşık bir mesele.

Hâlbuki gazetelerimiz kendilerini şu andaki siyaset, siyasi yapı, siyasi aktörler üzerinden tanımlıyor, yol haritası, zihin haritası çiziyorlar. Asıl kriz de buradan başlıyor. (www.t24.com.tr)