Bekir Ağırdır

05 Aralık 2022

İktidar 40-42, Altılı Masa 42-44

Bugünden bakınca üç temel senaryo mümkün görünüyor. İkinci senaryonun gerçekleşmesi birinciye göre bir adım daha yüksek ihtimal

Yıl sonları kurumların ve şirketlerin gelen yılla ilgili plan, bütçe hazırlama dönemleri. Orta vadeli stratejiler gözden geçiriliyor, yenileniyor, gelen yılın hedefleri belirleniyor. Ama bu modellemede bazı sorunlar var. Birincisi, elde edeceklerinizi belirleyen yalnızca seçimleriniz ve yaptıklarınız değil. Diğer aktörlerin, diğer dinamiklerin süreçlere etkileri plan ve bütçelerde yer almıyor.

İkinci sorun, plan ve bütçeler esas itibariyle ekonomi odaklı ve ekonomik bazı varsayımlara göre yapılıyor. Halbuki toplumsal ve siyasal olaylar, gerilimler, dinamikler ve bunların yerel ve küresel farklı boyutları o varsayımların gerçekleşmelerini doğrudan etkiliyor, değiştiriyor. Bu nedenle bugünün hayatı belirsizlik ve karmaşıklık esaslı. Artık plan bütçelere değil senaryolara ihtiyaç var. Senaryoların dayanacağı varsayım ve algoritmaların da çok boyutlu olması gerekiyor. İşin, şirketin dayanıklılığı, mahareti, hızına dair ölçü ve tanımlar artık bilançodaki varlıklardan ibaret değil. Bugün sizi başarılı kılacak olan en önemli unsur bir senaryodan diğerine kaç saatte, kaç günde geçebildiğinizdir artık.

Bu girizgahı yapma sebebim, bu dönem tüm kurum ve şirketlerin senaryolarını etkileyecek ana dinamik seçimler ve seçim sonucunda karşımıza çıkacak siyasal tablo. Baştan not etmeliyim ki aşağıda sıralayacağım her bir dinamiğe, aktöre ve olası siyasi tabloya dair cümle için başlı başına kocaman analizler yazmak mümkün. Yine de en azından bu yazıda seçim sürecini ve sonuçlarını etkileyecek temel dinamik, unsur ve aktör davranışlarını sıralamakla başlamak gerekiyor. Başlarken şu kabulleri de not etmeliyim. Birincisi, siyasi aktörlerin bugünkü alışkanlıklarını, tutum ve davranışlarını değiştirmeyeceklerini kabul ederek, bugünkü tabloya ve eğilimlere bakarak senaryolaştırıyoruz. İkincisi de seçim sürecini doğrudan etkileyecek komşularla çatışmalar, içeride olağandışı gerilimler, çatışmalar, bombalar gibi vakıalar ve bunların etkilerini de öngöremiyoruz, yani böyle vakıalar olmayacak ve normal bir seçim süreci yaşayacağımızı varsayıyoruz.

Seçim sürecini ve sonucunu etkileyecek olan ilk önemli dinamik küresel eğilimlerin Türkiye’ye etkileri olacak. ABD, AB ve Rusya’nın Türkiye’ye biçtikleri role göre alacakları pozisyonlar ya da üretecekleri bazı politikalar etkili olacak. Örneğin Rusya’nın doğalgaz fiyatlarında veya ödeme koşullarında yapacağı değişiklikler, ABD’nin NATO üzerinden veya Yunanistan üzerinden atacağı beklenmeyen adımlar, AB’nin alacağı bazı ekonomik kararlar seçmenin hayatını doğrudan etkileme potansiyeline sahip. Eğer seçmen ülke için yakın ve yüksek bir risk algısına sahip olursa güvenliğe ve iktidara, düşük risk algısına sahip olursa değişime ve muhalefete yönelebilir.

2023 sıradan bir seçim değil

Dünyanın bu karmaşıklığı içinde 2023 yalnızca siyasal kadroların seçimi değil hangi hayatı, hangi medeniyeti seçtiğimizin de seçimi olacak bir bakıma ve seçmenin önemli bir kesimi de bunun farkında. İttifakların ve partilerin dünyanın Türkiye’sine nasıl bir gelecek öngördükleri, bu gerilimleri nasıl anlamlandırdıkları nihai siyasi tablonun şekillenmesinde önemli olacak. İçerideki dinamiklerin ve aktörlerin başında iktidar bloku geliyor. İktidar bloku 2018’deki gücünde değil, 2015’teki gücünde hiç değil. AK Parti örgütü eski gücünden, enerjisinden, heyecanından uzak. AK Parti kadroları Meclis seçimini kaybetmeyi kabullenmiş, başkanlık seçimine odaklanmış, Erdoğan’ın liderliğine ve marifetine yaslanmış durumda. Yine de İstanbul’da geçen hafta sandık görevlisi atadıkları 40-50 bin kişi ile stadyumda toplantı yapabildiklerini de unutmamak gerek.

Erdoğan seçime dönük tüm düğmelere basmış durumda. Şu veya bu biçimde döviz kurları seçime kadar kontrol edilmeye, birebir markajla ve kuralsız ama disiplinli bir ekonomi anlayışıyla seçime ulaşmaya çalışıyor. Muhtemelen seçmene onlarca af, kadro, indirim kampanyasıyla karşılaşacağız. Yine de var olan hayat pahalılığı, işsizlik, adaletsiz ve keyfi kararlar, güvenlikçi anlayış da sürecek görünüyor. Özellikle siyasi alanı daraltma çabaları, seçmenin haber ve bilgi kaynaklarının denetimi, kısıtlanması gibi politikalar yoğunlaşacak. İktidar bloku yeni seçmen kazanma umudunu yitirmiş, şimdiye dek bir kez de olsa kendisine oy vermiş seçmeni yeniden kendi bünyesine toplamaya çalışıyor. Ama inandırıcılığını da epeyce yitirmiş durumda.

Muhalefetin durumu ne?

Altılı Masa bir arada duruşun yeterli olduğunu kabul etmiş, gelecekteki anayasaya dair mutabakatının ve parlamenter sistem vaadinin yeterli olacağına inanmış durumda. Bir arada oluşları kendi başına önemli de. Öte yandan bir arada duruşun ve ortak anayasa vaadinin toplumsallaşması, seçmende heyecan uyandırması konusunda da yapılması gereken çok şey var. Adayın kim olacağı sorusuna sıkışmanın yanı sıra, hem iktidar bloku hem de kendi aralarındaki rekabet konusunda zaman zaman karışıklıklar yaşıyor olsalar da liderler arasındaki yüksek kişisel güven seviyesi avantajlarından birisi. Altılı Masa’da çözümsüz bir sorun çıkması ve dağılmaları neredeyse imkansız görünüyor. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı seçimi kadar önemli olan Meclis seçimlerine dair senaryoları, politikaları da henüz netleşmiş değil.

Siyasal ne ekonomik programlarında teknokratik çözüm ve vaatlerle devam ediyorlar. Ortak iletişim stratejisi olmadan taktik hamlelerle yürünüyor olsa da hayat pahalılığı, işsizlik gibi geçim derdi ve iktidarın keyfi yönetiş biçimi en büyük avantajları.

HDP ve TİP’in öncülük ettiği diğer altılı masa birinci altılı masanın kendisine dair pozisyonuyla meşgul. En büyük avantajları ise Kürt ve sosyalist seçmenin pozisyon ve siyasal tercihlerindeki kararlılığı. Birçok yeni parti de bir fırsat alanı kolluyor. Seçmen ise kendi geçim derdi ve gelecek kaygısıyla meşgul, yeni bir ses, yeni bir söz duyma umuduyla bekliyor. Günü kurtarmanın ve gelecek kaygılarıyla baş etmenin çabasında.

Siyasi tercihlerin dışında, her 100 seçmenin 80’i ekonominin gidişatından, 70’i yönetim sisteminden memnuniyetsiz. Öte yandan hala bir kesim seçmen kimliğinden, karşı tarafa olan duygusal mesafesinden düşünmeye ve siyasal pozisyon almaya devam ediyor. Yayınlanan araştırmalara bakıldığında muhalefete dönük yüzde 60-65, iktidara dönük 35-40 gibi iki büyüklük açık biçimde gözleniyor.

Öte yandan anketlerdeki siyasi tercihlere dair sayılara bakınca seçmenin yüzde 65-70’inin kararı belli ve ayrıca bu seçmenlerin hastalık, seyahat gibi zorunlu haller dışında sandığa gidecekleri de anlaşılıyor.

Geri kalan 30-35 seçmenin sandığa gitme arzusu ya da isteksizliği siyasi tabloyu belirleyecek. Bu seçmenlerin ağırlığı gençlerden, özellikle öğrenci gençlerden ve ev kadınlarından oluşuyor. Ev kadınlarının iktidarla mesafelerini belirleyen daha çok hayat pahalılığı ve çocuklarının geleceğine dair belirsizlik.

Gençlerin ve öğrenci gençlerin iktidarla mesafeleri daha duygusal, daha kararlı bir pozisyondan şekilleniyor. Hem belirsiz gelecek hem fırsat eşitliğinin kalmadığı bir hayatın sorumlusu olarak iktidarı görüyorlar. Ama ideolojik bir duruştan beslenmediği için iktidar kadar muhalefet de henüz onların aklını, yüreğini, oyunu kazanmış değil. Bir kısmı daha öfkeli, o nedenle iktidar bloku ve muhalefetin altılı masaları dışındaki seçeneklere de yönelmeye meyilliler.

Gençlerin içinde bir alt küme olarak muhafazakar, mütedeyyin ailelerden gelen, kendileri de diğer gençlere göre biraz daha muhafazakar değerlere sahip ama seküler ve kentli hayat tarzını, çoğulculuğu içselleştirmiş, ataerkil kurallara da iktidarın hayatı biçimlemeyi esas aldığı dayatmacı, denetleyici kurallara da aynı nedenle ve aynı şiddetle itiraz edenler var. İktidar ekonomik vaatlerle ev kadınlarının bir kısmını geri kazanabilirse de gençlerin büyük çoğunluğunu kazanma şansı çok düşük. Ama muhalefetin de alabilecekleri ilk otomobilde ÖTV indirimi vaadiyle bu gençleri kazanma ihtimali yok. Gençlerin de ev kadınlarının da öncelikli meseleleri adalet, tanınma adaleti, katılma adaleti ve özellikle de fırsat eşitliği. Sandığa gidecek olanlarının çoğunluğu iktidar karşıtı ittifaklara ve partilere oy verecekler ama hala sandığa gitme motivasyonları düşük.

Umut yorgunları

Ev kadınları ve gençlerin dışında kalan orta yaş üstü kümelerde bir de umut yorgunları diyebileceğimiz bir alt küme var. Onlar da hala sandığa gitme konusunda kararsızlar. Yayınlanan anketlere yani bugünü esas alarak bakınca, sandığa gidip gitmeyeceklerini dikkate almadan ve nihai istatistiki hesaplamayı yaparak bugünkü tablo şu seviyelerde: İktidar bloku yüzde 40-42, altılı masa yüzde 42-44, diğer altılı masa 11-13 ve diğerleri de yüzde 4-5. Bu sayıların ima ettiği şu: Meclis’te iktidar blokunun veya Altılı Masa’nın sayısal milletvekili çoğunluğunun olamayacağı bir tablo yüksek ihtimal. Yani Cumhurbaşkanı kim seçilirse seçilsin Meclis çoğunluğuna sahip olamayacak. Özelikle de iktidar blokunun Meclis’te çoğunluğa ulaşma ihtimali oldukça düşük. Bu durumda Meclis’te her bir yasa değişikliği için ya iki büyük blokun uzlaşması ya da HDP ile uzlaşma gerekecek.

Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden bakıldığında ise, ikinci altılı masayı oluşturan HDP ve diğerlerinin Erdoğan’ı destekleme ihtimali neredeyse imkansız görünüyor. Kürt seçmenin yüzde 70’inin de Erdoğan’a vaatleri ne olursa olsun kimliklerinden, son beş yılda yaşananlarından, kayyum politikalarından, sınır harekatlarından dolayı destekleme ihtimalleri yok. Fakat bu seçmenin henüz içine sinerek, güvenerek muhalefetin Cumhurbaşkanı adayına oy vereceğine dair emareler de oldukça düşük. Altılı Masa’nın adayının kim olacağına ve adayın Kürt meselesine nasıl cevaplar ürettiğine bağlı olarak karar verecekleri anı bekliyorlar. Cumhurbaşkanı seçimini bir bakıma Kürtlerin oyu belirleyecek diyebiliriz.

Bugünden, bu değerlendirmeler ışığında karşılaşacağımız tabloya dair üç temel senaryo mümkün görünüyor. Birincisi, Erdoğan kazanır ama parlamentoda çoğunluğu olmaz. İkincisi, muhalefetin adayı kazanır ama muhalefet de parlamentoda HDP desteği olmadan yasa bile yapacak çoğunluğa ulaşamaz. Üçüncü senaryo da muhalefet hem Cumhurbaşkanlığını hem parlamentoda az sayıyla da olsa çoğunluğu kazanır ama anayasayı değiştirecek çoğunluk HDP dahil edilmeden olmaz.

Bu senaryolardan ikincinin gerçekleşmesi birinciye göre ve bugünden bakarak bir adım daha yüksek ihtimal. İkinci ve üçüncü senaryolar gerçekleşirse ülke psikolojik olarak biraz rahatlar belki ama her üç senaryoda da ülkenin gidişatını değiştirecek, yeniden inşa dönemine liderlik edecek bir iktidar ve yönetim çıkmayacak gibi görünüyor. Hele ilk iki senaryoda Cumhurbaşkanı ve Meclis’in karşı karşıya olduğu siyasi tabloda gündelik meseleleri bile yönetebilmek mümkün olmayacak. O nedenle uzun süreden beridir benim öngörüm bugünkü durum, aktörler, siyaset tarzları aynen sürerse, sekmeli seçim yapacağımız yani 2025 civarında ikinci bir seçim daha yaşayacağımız… Ama muhalefet seçmenini geleneksel zihin haritasını sarsacak, değiştirecek yeni bir siyasal hamle, ses ve söz üretebilirse yüzde 60-65 mertebesindeki gidişattan memnuniyetsizliğin önüne bir umut ve heyecan koyabilirse tüm bu senaryolar değişebilir. 


Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı