Bekir Ağırdır

08 Mart 2012

Hayalet avcıları gerekiyor

Değişimi yalnızca gündelik siyaset ve siyasi çekişmeler üzerinden okumamak gerekiyor. Gündelik hayatın hem kimyası..

 

 
Değişimi yalnızca gündelik siyaset ve siyasi çekişmeler üzerinden okumamak gerekiyor. Gündelik hayatın hem kimyası hem de ritmi değişiyor Yani toplum değişiyor. Sorun yaşanan değişimin yeni hukukunu, kurumlarını ve kurallarını üretmenin kaçınılmaz hale geldiği noktada çıkıyor. Çünkü bunları ancak siyaset eliyle gerçekleştirebiliriz ve siyaset zemininde sorunlarımız ve eksikliklerimiz var.
 
Öncelikle, ne yazık ki var olan siyasi aktörlerin yaşanan değişime uygun yeni hukuk ve kurumsal yapılanmaya dair okumaları ve anlamlandırmaları sorunlu. Maalesef bu siyasi aktörlerin geleceğe dair tahayyül ve iddiaları da sorunlu. 
 
Aralarında az veya çok sorunlu gibi ton farkları olsa da sonuç değişmiyor. Çünkü üçüncü sorun noktası da burada. Var olan siyasi aktörlerin siyasete bakışları, siyaset tarzları ve hele iktidar, muhalefet, sivil toplum gibi tanımları da eksikli ve sorunlu.
 
Son yüzyılda bu topraklarda yaşananların, kazanımların da kayıpların da ürettiği zihni yükler, duygusal birikimler ve travmalar akılları da bağlıyor, siyasi tutumları da. Her birimizin ve her bir siyasi aktörün kimliğine, ideolojisine, siyasetine ve tutumlarına sinmiş o yükler bizi sürekli geçmişte tutuyor, geleceğe doğru kararlı yürüyüşe izin vermiyor.
 
O nedenle bu topraklarda değişim kararsız ve ikircikli sürüyor. O nedenle geçmişle intikam için değil, geleceğe yürüyebilmek, geleceği hep beraber kurabilmek için yüzleşmek gerekiyor. Ancak o yüzleşme sürecinde yarattığımız zihni tıkaçlardan ve hayaletlerden kurtulmamızı sağlayabiliriz.
 

Zihni tıkaçlar ve hayaletler

 
Tartışılan eğitim reformu konusuna geçen yazıda değinmiştim. Din eğitimi talebini ve ahlaki referansların çocuklarımıza nasıl verilebileceğini doğru dürüst ve açıktan konuşmadan eğitim reformunda mesafe alamayacağız. Hemen herkesin köklü bir reform ihtiyacında mutabık olmasına karşın yapamayacağız. Çünkü din eğitimi talebini eski yaşanmışlıklardan, duygusal ve siyasi birikimlerden dolayı açıkça, adlı adınca konuşamıyoruz. Kendi yarattığımız hayalet, tüm toplum ve siyasi aktörlerin ihtiyaç konusundaki mutabakatına karşın geleceğin önünde duruyor.
 
Benzeri zihni tıkaçlarımız ve hayaletlerimiz başka alanlarda da var. Örneğin yönetim meselesi. Bugünkü yönetim düzeninin, mahallelerden metropollere, İstanbul’dan Diyarbakır’a, Taksim meydanı düzenlemesinden Konya ovasının kuraklık sorununa hemen her alan ve konuda sorunlu olduğu, tıkandığı görülmüyor, bilinmiyor mu? Elbette görülüyor da biliniyor da. Ama Kürtlere, Kürtlerin hakim olabileceği seçilmiş makamlara da yeni yönetimin hak ve yetkilerini vermeme adına bu yönetim düzeni sürdürülüyor. Çünkü Kürtlerden korku hayaleti esir alıyor tüm akılları.
 
Devasa bir Kürt meselesi konuşuyoruz. Bütün meseleyi teröre bağlayan, terörle ilişkilendiren zihin haritaları iki taraf siyasetçilerinde de tıkaç haline dönüşmüş, tüm akılları ve fikirleri rehin almış durumda.
 

Devletin en büyük hayaleti özgür, örgütlü vatandaşlar

 
Demokratikleşme, devletin yeniden yapılanması falan diyoruz ama iki ileri bir geri yürüyoruz. Çünkü toplumun örgütlenmesinden, devlete karşı bireyin güçlenmesinden, haklarının ve taleplerinin peşine düşmesinden korkuyoruz. O yüzden de her demokratikleşme adımının arkasından dolanıp bir başka düzenlemeyle yine devleti güçlendiriyoruz. Bu ikircikli hali yaratan bölünme hayaleti, çünkü tüm dünya bir araya gelmiş içerdeki münafıklarla bu ülkeyi bölmenin peşinde korkusundan kurtularak düşünemiyoruz. 
Laikliğin bugünkü uygulanışında sorunlar olduğunu hepimiz biliyoruz ama tüm dindarları hayat tarzlarımıza düşman hayaletler olarak gördüğümüzden düzeltemiyoruz. Özgürlükleri konuşuyoruz, bazılarımız tüm solcuları din düşmanı, içkici, dekolte giyinen, ucubeler üreten, yazanlar olarak tanımladığı için ilerleyemiyoruz.
 
Bu tıkaçların ve hayaletlerin en büyük üreticisi, çoğaltıcısı, teşvik edicisi aslında devlet. Devletin aklını ve zihnini, tüm kurum ve kurallarına sinmiş olan, vatandaşına güvenmeme hayaleti rehin almış. Vatandaşına güvenmeme hayaleti yapış yapış bir akışkan. Devlete yaklaştıkça, içine girdikçe size de bulaşıyor. Vatandaşınıza güvenerek o makamlara gelmiş olsanız da.
 
Her fikri farklılıkta öteki düşman, her siyasi müzakere zemininde diğeri bir hayalete mahkûm.
 
O yüzden bize öncelikle gereken hangimizin hayaletinin hangimizinkini döveceği değil, tüm hayaletlerimizden bizi kurtaracak hayalet avcıları galiba.