Bekir Ağırdır

15 Ocak 2012

Demokrasi denilen

Bu topraklarda demokrasi hep bir hoş seda oldu. Çünkü demokrasi tanımı...


Bu topraklarda demokrasi hep bir hoş seda oldu. Çünkü demokrasi tanımı seçimlerin yapılıyor olmasını merkeze aldı hep. Ve hatta seçimler demokrasi için yeterli görüldü. Son yıllarda demokrasi ve askeri vesayet bir eksenin iki ucu gibi algılandı. Şimdi de askeri vesayetin geriletilmesi de ileri demokrasi için yeterli görülüyor.  
Nedir demokrasi? Demokrasi “var olma” meselesidir. Herkesin kendi olan, kendine yakıştırdığı, kendi tercihleriyle, fikirleriyle ve hayat tarzıyla var olabilmesi meselesidir. Kendini yasal, siyasal ve toplumsal baskı altında olmadan, böylesi bir baskı veya tehdit algısı hissetmeden, hayatta, kamuda, her hangi bir hakkı veya hizmeti kullanırken ayrıcalık veya ayrımcılık yaşamadan, hissetmeden var olabilmektir.  

Seçimler gerek şarttır ama yeter şart değildir 

Bu yeterli midir? Hayır. Demokrasi demek yalnızca var olma meselesi değil, yanı sıra ikinci unsur olarak kendine dair kararlara katılabilmektir. Kendine dair, kendini ilgilendiren karar süreçlerine, ister sokağında, ister mahallesinde, kasabasında, ilçesinde, ilinde ve tüm ülkede katılabilmektir. Üçüncü unsur, bilmek, bilebilmektir. Kendi ve ülke hayatına dair kararlar, ister ekonomik, ister siyasi olsun, nasıl alınır, hangi gerekçeyle alınır, kim alır, kim uygular bilmektir. Yalnızca kararlar ve karar süreçleri de değil, herkesin kendine ve ülke hayatına dair bilgilere ulaşabilmesidir. Yani şeffaflıktır, hukukun üstünlüğüne olan inançtır. Dördüncüsü de denetleyebilmektir. Doğrudan kendisi eliyle veya hukuk marifetiyle karar süreçlerinin ve kararların ve de karar vericilerin denetlenebilmesidir. 
Seçimler kararlara katılabilmenin ve siyasi ve doğrudan denetimin bir aracıdır. Demokrasinin olmazsa olmaz gerek şartıdır. Fakat seçimler demokrasi için yeter şart değildir. 

Zihniyet, kurumlar ve kurallar manzumesidir bir sistemi var eden

Demokrasi tanımının bu dört unsurunun hayata geçirilebilmesinin üç boyutu var. Zihniyet, kurumlar ve kurallar. İşleyen, yaşayan bir demokrasi bu üç unsur olmadan var olamaz. Devlet, yönetim ve toplumsal kurumlar demokrasinin gereklerine göre örgütlenmiş, iş ve görev tanımları buna uygun yapılmış olacak. Bu kurumlar ve hayatın uyacağı ve denetleneceği demokrat kurallar olacak. Ve bu kurumların ve kuralların ardında demokrat, çoğulcu bir zihniyet dünyası olacak. 
Bu unsurların ve boyutların birisinde bile sorun varsa ne tam demokrasi ne de ileri demokrasi falan olabilir. Hele bizdeki gibi eğer var olan sistemin ardındaki temel kabul “vatandaşa güvensizlik” ise hiç olmaz. 
Bu düzenin, bu devletin hayat suyu vatandaşına güvenmemesidir. Söylediğiniz adrese inanılmadığı için ikametgah belgesi, söylediğiniz kişisel bilginize güvenilmediği için nüfus sureti istenir bu ülkede. Bilgiden, bilmekten korkulur. Bilgiden korkulduğu için 1965 yılından beri etnik köken veya inanç grubu nüfus sayımlarından çıkarılmıştır. Bilgiden, bilmekten korkulduğu için tapu kayıtları hala açık değildir. 

Vatandaşa güvenmeyen devlet ve hukuku

Vatandaşa güvenmeyen bu sistem üç kurum üzerinde var olageldi: Eğitim, hukuk ve bürokrasi. Eğitim yoluyla her kuşak devletine karşı ödevlerini öğrenerek, Türklüğü ve Sünniliği tek kimlik sayarak, dört bir yanımızı sarmış öcülerin hikayeleri ve kendimizi kutsayan efsanelerle büyütüldü, tornadan geçirildi, biçimlendirildi. Hukuk yoluyla ödevlerimizi yerine getirip getirmediğimiz, yani makbul vatandaş olup olmadığımız denetlendi. Bürokrasi eliyle de bu sistemin koruması yapıldı. Asker bürokrasi için de ve de hayatın içinde daha da öne çıkarak sistemin vesayet ve denetim aracı oldu. 
Şimdi son yıllarda askeri vesayetin geriletilmesi hem yok edildi anlamına gelmez hem de bürokratik vesayetin bittiği anlamına gelmez. Kaldı ki, eğitim ve hukuk da demokratikleştirilmeden vesayetin bitiği hiç söylenemez.

Mehter yürüyüşünün bu toprakların icadı olmasının bir nedeni olsa gerek

Elbette sistem bir gecede demokratikleşmeyecek. Bunca yıldır ödenen bunca bedel ile zihniyette gerileme, aktörlerin rol dağılımında bazı değişiklikler olsa bile hala gidilecek çok uzun bir süreç var. 
Eğer bu demokrasi tanımı, unsurları ve boyutlar doğru ise, bugüne bakarak ileri demokrasi mi, değil mi sorusuna cevap çok açık.  Bu süreç içinde en önemlisi de toplumun demokratlaşması, gündelik hayatın içindeki ayrımcılığın, baskıcılığın, hoş görüsüzlüğün geriletilmesi ve dönüştürülmesi. 
Toplumun ve devletin zihniyetinin de dönüştürülmesi, kurumların ve kuralların bu değişime paralel olarak yenilenmesi gibi bir bakıma devasa bir hamle ancak bütünleşik bir demokrasi projesiyle olur. Sorunumuzda var olan aktörlerin hiçbirinin böylesi bütünleşik bir demokrasi projelerinin olmamasıdır. Ve hatta aktörlerin önemli bir kısmının baştan demokrasi karşıtı olmaları veya devletin ve ardındaki zihniyetin aynen devamından yana olmalarıdır.
Mehter yürüyüşünün bu toprakların icadı olmasının bir nedeni olduğunu düşünüyorum ben.