Bekir Ağırdır

24 Şubat 2025

CHP'nin seçim stratejisi: Yalnızca adayın ismi ve seçmenin rahatsızlıklarını dile getirmek kazanmaya yetecek mi?

CHP’nin stratejisi ne olacak? Bu soruya yalnızca aday ve seçmenin gidişattan rahatsızlığı üzerinden cevap üretildiğinde ne olduğu 2023 Mayıs’ında görüldü. Adayın da CHP’nin de iktidardan farklı olarak belirli bir kimliğe değil tüm topluma konuşması, yeni seçmen kazanması gerekiyor

İktidarın siyasi zemindeki oyun planı ve nihai hedefi belli; Erdoğan’ı bir kez daha cumhurbaşkanı seçtirmek. Bu konuda Cumhur İttifakı da devlet dediğimiz mekanizmanın tüm aktörleri de mutabık görünüyor.

Mesele seçim akşamına kadar siyasi zemini, genel olarak muhalif seçmeni ve muhalefet aktörlerini kontrol edebilmek. Bu hedefe varana kadar devletin her türlü imkanını ve gücünü kullanarak, çoğu zaman yasaları ve hatta anayasayı da zorlayarak siyasi alanın kısıtlanmaya devam edileceği anlaşılıyor. Hedef Erdoğanlı bir döneme daha toplumsal rızanın ve seçimi kazanmak için gereken ortamın oluşması.

İktidar bu süreçte yeni seçmen kazanmak, bugünün muhalif seçmenini ikna etmek peşinde değil. Cumhur İttifakı partilerinin çekirdek seçmeni yüzde 20’lere düşmüş olsa da Erdoğan’ın çekirdek seçmeni hala yüzde 30’larda. Öte yandan seçmen açısından hala iki motivasyon ihtimali geçerli. Eğer seçmen kimliğinden ve kutuplaşmadaki pozisyonundan, ve de devlet ve güvenlik algısı üzerinden oy kullanırsa potansiyel olarak Erdoğan’ın kazanma ihtimali var. İktidar için esas mesele şimdiye dek bir kez bile ittifaka ve Erdoğan’a oy vermiş ama bugün gidişattan hoşnutsuz seçmeni yeniden ikna etmek. Yani Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın hedefi tüm seçmenler, sosyolojik kümeler ve kimlikler değil, kendine yakın seçmenlerin muhalefete geçmesine engel olmak.

CHP iktidarın senaryo ve komplo teorilerini nasıl aşacak?

Bunun için de iki yolu var. Birincisi bu seçmenlerin gidişattan şikayetlerini milliyetçi, dinci duygularını harekete geçirerek, köpürterek baskılamak. İkincisi bu seçmen kümesinin kadim sol fikriyat ve CHP karşıtlığı duygularını manipüle etmek.

O nedenle toplumsal muhalefetin etkili olma ihtimali olan durumlar etkisizleştirilmeye çalışılıyor.

TÜSİAD’a gösterilen tepki de bu nedenle. Haklı eleştirilerin kendi seçmeni üzerindeki etkisi en aza indirilmeye ya da kendi seçmeninin o eleştirileri duyma ihtimali daraltılmaya çalışılıyor.

Yine o nedenle CHP, DEM ve tüm toplumsal muhalefetin örgütlü kesimleri kriminalize ediliyor. CHP ve olası adayları olarak öne çıkan İmamoğlu ve Yavaş dahil tüm muhalif aktörler üzerinde baskı oluşturularak sürekli savunmada olmaları, birbirlerine düşmeleri, iç gerilimlere sıkışarak enerji kaybetmeleri isteniyor.

Gelecek seçimleri ve iktidarı belirleyecek tek unsur iktidarın senaryoları ve yaptıkları değil elbette. Çünkü bu yaşananlar çok da sürpriz sayılacak şeyler değil aslında. Yalnızca iktidar dünyanın gidişatına da bakarak biraz daha hızlanmış görünüyor. Gidişatı belirleyecek bir başka siyasi aktör ve unsur da elbette CHP ve üreteceği siyaset olacak. CHP iktidarın çizdiği çerçeve ve gündem dışından siyaset üretmek zorunda. CHP’nin cevap bulması gereken soru, iktidar ile aynı kapasite, mekanizmalar ve devletin araçlarına sahip olmadığına göre güç ve enerjisini nereden alacağı olacak.

Bu soruya yalnızca aday ve seçmenin gidişattan rahatsızlığı üzerinden cevap üretildiğinde ne olduğu 2023 Mayıs’ında görüldü. Aday elbette önemli, hele bugünkü yönetim sistemi içinde birinci unsur. Ama aday kadar önemli bir başka unsur, adayın da CHP’nin de iktidardan farklı olarak belirli bir kimliğe ve kutba değil tüm topluma konuşması, yeni seçmen kazanması gerekiyor. Çünkü yalnızca adayın kazanması değil parlamentoda da yüzde 51’e ulaşmak ihtiyacındalar ve bugünden bu ihtimal zayıf görünüyor. İkincisi toplum gidişattan memnuniyetsiz olsa da değişim fikrine güvenmediği, değişimin daha büyük kaos ve karmaşa üretebileceği algısı nedeniyle güce ve devlete bir kez daha meyletmesi muhtemel. Kaldı ki bugün küresel ve bölgesel dinamikler iktidara daha milliyetçi ve güvenlikçi bir dil ve politikalarla seçmeni ikna etme fırsatı da sunuyor.

CHP iktidarın sıkıştırmalarını aşmak için radikal bir hamle yaparak cumhurbaşkanlığı adayını ön seçimle ve mart ayında belirleme kararı aldı. CHP’nin ve muhalefetin 2009 yerel seçimlerinden bu yana her seçimde AK Parti karşısındaki en önemli hamlesi ve gündemi aday meselesi oldu hep. Altılı Masa döneminde tüm ittifak süreci adayın kim olacağı tartışmasına hapsedildi. Sonuçta 2019 ve 2024 yerel seçimlerindeki yerel başarılar hariç tüm seçimler kaybedildi. 2019 ve 2024 yerel seçimlerini farklı kılan biraz da adaylarının kendi örgütü içinden seçilmiş olmalarıydı. 2023 cumhurbaşkanlığı Seçimi ise bir yandan Kılıçdaroğlu’nun adaylık ısrarı, diğer yandan da Altılı Masa’nın varlığının adaylık meselesine sıkışılması nedeniyle mucizevi biçimde kaybedildi.

O günlerde kamuoyunda ve parti içinde “Aday belirlemede geç mi kalındı” sorusu tartışılırken bugün de “Erken mi açıklanıyor” tartışması var. Öte yandan iktidar kanadının medya üzerinden yürüttüğü tüm manipülasyon da Özel, İmamoğlu ve Yavaş arasında çatışma çıkarmak, muhalefetin ve CHP’nin iç gerilimden kurtulamaması üzerine ki bu da beklenmeyen bir durum değil.

Adayın erken mi geç mi açıklandığı sorusunun doğru bir cevabı yok

Adayın kim olacağı, yapılması gereken yüzlerce önemli işten biriydi. Gündemde kaldığı sürece de CHP’nin tüm enerjisi bu tartışma içinde kaybolacaktı. En azından örgüt içi tartışmalar ve siyaset üretmek bakımından adayın bugünden belirlenmesi süreci ve sonrası doğru yönetilebilirse yararlı da olabilir.

Asıl enerji üretme potansiyeli olan hamle ise adayı belirlemek kadar adayın ön seçimle belirlenmesi. CHP’nin açıkladığı sürece ve karara göre 28 Şubat’a kadar CHP’ye üye olacak herkes bu ön seçimde oy kullanabilecek. İşte asıl CHP’yi ve adayı da aşacak, toplumsal muhalefeti kapsama hamlesi bu olabilir. İlginç olan CHP anlaşılmaz biçimde bunu fazla öne çıkarmadan ön seçim konuşuyor. Halbuki CHP kapıları, pencereleri açtığını her gün tekrar tekrar anlatsa, kampanyalar yürütse ve örneğin bir buçuk milyonu aşkın üye sayısını bu gündemle üç milyona, dört milyona çıkarabilse, gençleri siyasete ve partiye davet edebilse siyaseti değiştirme fırsatı çıkabilir. Yeni üyelerle yalnızca cumhurbaşkanı adaylığı ön seçimi değil, sokaklarda, mahallelerde yeni bir siyasi alanı genişletme hamlesi için enerji ve yeni insan devşirebilir. Yeni insanlarla yeni fikirler, yeni tartışmalar CHP’nin örgütsel yenilenmesini sağlayabilir. Aynı zamanda üç milyon, dört milyon üyenin ön seçim oylarıyla belirlenmiş adaya karşı, örneğin İmamoğlu’na karşı açılan davalar ve yasaklar ihtimaline karşı bir siyasi toplumsal güç oluşturulabilir.

Çünkü CHP’nin bir yandan örgütsel silkinmeye ve yenilenmeye diğer yandan iktidarın gündemi ve stratejisine karşı yeni bir siyasete ihtiyacı var. Bu iki mesele birbirini de besleyen iki boyut aslında. Şimdi ön seçim örgütsel güçlenme ve yenilenme için bir fırsat alanı açabilir. Cumhurbaşkanı adayını ön seçimle belirlemiş bir parti yarın genel seçimlerde adaylarını ön seçimsiz belirleyemeyecektir. Bu fırsat hem CHP için hem de genel siyasi kültürümüz için, parti içi demokrasi için bir enerji kaynağı olabilir.

Mansur Yavaş’ın katılmayacağını açıkladığı ön seçime dair partinin, Yavaş’ın, İmamoğlu’nun, Özel’in pozisyonlarını, gerekçelerini anlamak mümkün. Üç aktörün de pozisyonları kendileri açısından doğru ve anlaşılabilir. Bugünden görünen İmamoğlu’nun ön seçim ve ardından CHP yetkili kurullarının onayı ve kararıyla adaylığının ilan edileceği. Öte yandan İmamoğlu’nun kazandığı, Yavaş’ın yok sayılacağı bir pozisyonun CHP’yi de muhalefeti de genel anlamda zayıflatacağı açık. İktidar yargı marifetiyle İmamoğlu’nu zorlamaya devam edecek gibi görünüyor. İş siyasi yasaklamaya varacak kadar ilerler mi kestiremiyorum ama İmamoğlu’nun ve seçim süreci yaklaşırken Yavaş’ın hem yargı hem siyasi yollarla sıkıştırılacağını tahmin etmek zor değil.

CHP gelecek seçimlerin kaderini yalnızca bir adayın eline bırakamaz

İncelikli ve iddialı iş, CHP ve hatta İmamoğlu’nun herhangi bir yasaklama ihtimalinde partinin başta Yavaş olmak üzere başka adaylar çıkarabilecek kapasitesi olduğunu her fırsatta, her hamlede göstermesi, anlatması olur. Bunun yolu adayı belirledik diyerek adayı ortada bırakmak değil örgütlü siyaseti önde tutmak olacaktır.

Gerek iç dinamikler gerekse de küresel ve bölgesel dinamikler nedeniyle önümüzdeki kısa dönemde neler yaşayacağımızı öngörmek mümkün değil. Elbette ortalıkta bolca komplo teorisi, bolca senaryo var. Ama dünyada da tüm popülist, otoriter, şoven siyasetçiler hala seçim kazanarak toplumsal meşruiyet kazanmaya muhtaçlar. Günün sonunda belirleyici olan hala her bir seçmenin oyu. Yani adayınıza ve iddianıza toplumsal rızayı ve güveni üretmek.

Tam da bu nedenle ön seçimden sonra yapılacakları adaya bırakmaya değil partinin tüm örgütsel gücüyle sürece dahil olmasına ihtiyaç var. 2018 ve 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi adayın başka, partinin başka kampanya, vaat, sözle yaptıkları kampanyaların ne sonuç ürettiği görüldü. Asıl mesele iktidarda değişim fikrinin toplumsallaşmasını sağlamak, toplumu bugünkü düzenin değişmesi gerekliliğine ikna etmek ve bu yalnızca adayın yapabileceği bir iş değil.

Gelecek seçimler için tüm kamuoyu adayın kimliğine ve kazanma ihtimaline odaklanmış olsa da cumhurbaşkanlığı seçimi kadar önemli olan milletvekili dağılımı. Hele parlamenter sisteme dönme iddiasını hayata geçirebilecek sayıya ulaşabilmek için yüzde 55 seviyesini aşabilmek lazım. Buna karşılık CHP’nin oyu hala hiçbir ankette bile yüzde 32-33’ü aşamadığına göre yüzde 51’e ve hatta yüzde 55’e nasıl ulaşılacağı yalnızca adayın meselesi olmayacaktır.

Tam da bu nedenle kamuoyunun geneli iki adayın rekabeti ve pozisyonuyla meşgul iken CHP’nin yenilenmeyi ve değişmeyi sağlayan stratejilere odaklanması gerek. CHP’nin asıl meselesi adayın kim olacağından daha çok iktidarın çizdiği siyasi çerçeveyi nasıl aşacağı, yeni bir siyaseti nasıl öreceği ve örgütleyeceği meselesidir hala. 


Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.