Seçim adaletini yasa değil seçmen gerçekleştirdi
Yıllardır seçim sistemindeki yanlışlar, özellikle seçim barajı üzerine yazılmamış, söylenmemiş söz kalmamıştır bu ülkede. Ama siyasiler hep üzerine yatmışlardır bu meselenin. Siyasi hesaplarına da uygun gelmiştir seçim barajı hep. Öte yandan da devletin ve siyasi sistemin özü itibariyle mutabık olduğu bir başka örtük hedef vardır ki baraj, Kürt siyasetçileri ve partileri için bir engel olarak da korunmak istenmiştir hep, içten içe.
Derin devlet, vesayetçi zihniyet veya siyasi partiler her ne kadar başka amaçla da koymuş olsalar, seçmen, bu barajı başka türlü amaçları için kullanmayı başardı her seçimde.
2002 seçimlerinde seçmen, barajı da kullanarak eski partileri tasfiye etti ve bir bakıma siyasi sistemi yeniden kurguladı oylarıyla. Ama oluşan seçim tablosu başka bir adaletsizliği ortaya çıkardı. 2002 seçimleri sonrası Meclis’te yalnızca AK Parti ve CHP yer alınca temsil edilen oy toplamı yalnızca yüzde 54,7’de kaldı. Kısaca yüzde 45,3 oranındaki oy Meclis’te temsil edilemez oldu. Bunun sonucu olarak da temsiliyet üzerinden bakıldığında AK Parti’nin seçmenden aldığı oy yüzde 34,3 olmakla beraber temsil edilen oylar arasında yüzde 62,7 oranına ulaşmış oldu. Hatta milletvekili dağılımına bakıldığında AK Parti yüzde 66 oranında milletvekili kazanmış oldu. Benzer yarar doğal olarak CHP için de çalıştı, fakat bariz adaletsizlik AK Parti lehine oluşmuştu. Son üç seçimin benzer oran ve analizlerini aşağıdaki grafikte görüyorsunuz.
2007 Seçimleri sonrasında oluşan tabloda Meclis’te temsil edilen oylar oranı yüzde 87’ye çıktı. AK Parti yüzde 46,6, CHP yüzde 20,9, MHP yüzde 14,3, Bağımsızlar 5,2 oranında oy alarak Meclis’e girdiler. Bu temsiliyet oranı üzerinden AK Parti yüzde 46,6 olan gerçek oy oranını yüzde 53,6’ya, milletvekili oranını yüzde 62’ye çıkardı. Meclis’te temsil edilen oylar toplamı yükselince adaletsizlik bir parça azalmış oldu.
12 Haziran akşamı oluşan tabloda Meclis’te temsil edilen oylar toplamı yüzde 95’e ulaşmış oldu. Bu oranın ima ettiği iki siyasi sonuç var. Birincisi; bu Meclis seçim tarihimizin demokratik meşruiyeti en yüksek Meclisi oldu. İkincisi; yukarıda sözünü ettiğimiz adaletsizliği ve de seçim barajı meselesini seçmen kendi oylarıyla halletmiş oldu. Seçimde AK Parti yüzde 49,9 oy aldı, bu oran temsil edilen oylar içinde yüzde 52,3’e ulaştı, bunun karşılığı olan milletvekili oranı da yüzde 59,3 oldu.
Görüldüğü gibi adaletsizlik her seçimde bir nebze daha seçmen tarafında gideriliyor. Üstelik uzak tutulmaya çalışılan Kürt siyaseti 36 milletvekilliği kazanarak baraj engeli de fiilen kaldırılmış oldu.
Kutuplaşmanın teyidi
12 Haziran sonuçları bir başka meselenin boyutunu da tekrar gözümüze soktu. Eylül ayındaki referandumda evet oyları yüzde 58, hayır oyları da yüzde 42 idi. Aradan geçen 10 aydan sonra 12 Haziran akşamı partilerin aldıkları oyları ve referandumda aynı partilerin aldıkları pozisyonları anımsarsanız, ilginç bir durum göreceksiniz.
Referandumda AK Parti (12 Haziran'da % 49,9), SP (% 1,2), Has Parti (% 0,8) ve BBP (% 0,7) “evet” cephesinde yer almışlardı. Buna karşılık CHP (% 25,9), MHP (% 13) ve DSP dahil diğer küçük partiler (toplamda % 1,7) “hayır” pozisyonu almışlardı. BDP ve şimdi de blok içinde yer alan bazı küçük partiler de (% 6,7) “boykot” pozisyonundaydılar.
12 Haziran’da alınmış bu oyları referandum pozisyonuna göre dizip, yeniden referandum oyu hesaplarsanız ulaşacağınız rakamlar “evet” yüzde 56,4, “hayır” yüzde 43,3 oranıdır. Bu rakamlar da referandum sonucuyla neredeyse aynıdır.
Bu tablonun ima ettiği, yaşanılan siyasi kutuplaşmanın, liderlerin kavgacı dillerinde gördüğümüzden veya medyanın fark ettiğinden çok daha derin ve problemlere gebe olduğudur.
Ekonomik büyüme ve gelir ve de oy tercihi
Seçmen davranışlarını açıklamaya dönük en yaygın kabul gören yaklaşım ekonomik durum, algı ve beklentilerdir. Mahfi Eğilmez’in dün Radikal gazetesindeki köşesinde yer alan grafiğin benzerini aşağıda görüyorsunuz. AK Parti’nin girdiği beş seçim ve bu seçim yıllarındaki ekonomik büyüme oranları çizgileri oldukça çarpıcı bir paralellik göstermektedir.
İki çizgi neredeyse paralel hareket etmektedir. Bu da ekonomik durumun gerçekliğinin, algısının ve beklentilerinin seçmen davranışında belirleyici rolünü göstermektedir.
Aşağıdaki grafik ise KONDA bulgularıyla 2007 ve 2011 seçimlerinden birer hafta önce yapılmış araştırmaların gelir dilimi ve parti tercihi bulgularını göstermektedir.
Önce genel Türkiye satırlarına bakarsanız, en alttaki gelir diliminde olduğunu söyleyenlerin 2007’de yüzde 55 iken 2011’de yüzde 25’e düştüğünü görürsünüz. Benzer şekilde en üst gelir diliminde olduğunu beyan edenler 2007’de yüzde 2 iken şimdi 5’e, üst ikinci dilimde olduğunu söyleyenler yüzde 12 iken şimdi 33’e yükselmiştir.
Kısaca seçmen kendi beyanlarıyla gelir dağılımında oldukça kayda değer oranda iyileşmeye ve orta sınıflaşmaya işaret etmektedir.
Benzer gelir dilimleriyle siyasi tercihlere bakıldığında birinci dikkat çeken, AK Parti seçmeniyle ülke ortalamaları neredeyse birebir aynıdır. Yani AK Parti gelir dağılımı dilimlerini kendi tabanında da birebir temsil etmektedir. Buna karşılık CHP’de 2007’ye kıyasla ve o kadar bariz olmamakla beraber yüksek gelir dilimindeki seçmenler görece yüksektir.
Fakat yine de anımsatalım, hayatın bugün geldiği karmaşıklık, çok boyutluluk, çok eksenlilik, çok kimliklilik içinde seçmen davranışının tek açıklayıcısı artık ekonomik durum değildir, ama birincil etkenlerden biridir.
Yeni seçmen de eskilere benzer davranıyor
12 Haziran öncesi gençler ya da yeni seçmenler meselesi de tartışılan, siyasi eğilimleri merak edilen bir durumdu. Bu seçimlerde yaklaşık 5 milyon genç seçmen ilk kez oy kullandı. Seçimlerden bir ay önceki “Gençlik Araştırması” vesilesiyle de sıkça dile getirdiğimiz bir şey vardı: Gençler siyasi tercih olarak ve hatta birçok değer ve fikirleri açısından büyüklerden çok da farklı değiller. İkincisi, gençler de siyasi kutuplaşmanın pençesindeler.
Seçimden bir hafta önceki bulgulardan oluşan aşağıdaki grafik gösteriyor ki, ilk kez oy kullanan seçmenlerde oy tercihleri büyüklerde çok radikal değişiklik göstermiyor. İstisna gibi görünen durum, BDP oy oranı gerçekleşenden yüksek görünüyor, çünkü Kürt nüfusun yetişkin / çocuk oranı (55/45) Türklerden (66 / 34) çok farklı. O nedenle ilk kez oy kullanacaklar içinde Kürt seçmen normaldekinden daha yüksek oranda.
2007 seçimlerinde “sandığa gitmeyen” veya “gidip, boş oy veren” seçmenlerin büyük kısmının bilinçli ve partisiz seçmen olduğu ve gitmemesinin, boş oy vermesinin bilinçli bir tercih olduğu görülüyor. Bu iki grubun “diğer partiler” cevabının yüksekliği bunu gösteriyor.
SÜRECEK