Barış Soydan

27 Aralık 2018

Uluslararası piyasalardaki gelişmeler AKP'nin oyunu nasıl etkiler?

Doları yukarı ya da aşağı yönlü etkileyen her gelişme, Türkiye ekonomisini ve AKP'nin oy oranını da etkiliyor

Türkiye’deki gelişmelere odaklanmış olduğumuz için pek farkında değiliz ama dünya ekonomisinde tuhaf gelişmeler yaşanıyor.

New York Borsası bu ay 1929 Krizi’nden bu yana ki en sert düşüşünü yaşadı. Sebep? Trump’ın, “Ekonominin tek sorunu Amerikan Merkez Bankası” demesi ve bankanın başkanı Jerome Powell’ı görevden almaya hazırlandığı haberlerinin yayılması.

Bir yandan da, tarihinin en parlak dönemlerinden birini geçiren Amerikan ekonomisinin 2020 yılında durgunluğa gireceği iddiası almış yürümüş durumda. Tuhaf olan, bu beklentinin somut bir olguya dayanmaması. “Ekonomi ikinci çeyrekte yüzde 4.2 büyüdü, işsizlik tarihin en düşük seviyelerinde, tüketim canlı, ne durgunluğu?”, diyor birçok ciddi ekonomist. Ama dinleyen kim?

Bu gelişmelerin sonucu olarak dolar haliyle değer kaybediyor. (Ekonomisi güçlenen bir ülkenin parası güçlenir, zayıflayanın zayıflar.)

Dolar sadece Yen ve İsviçre Frankı gibi çalkantılı dönemlerde “emin liman” oldukları için ilgi gören para birimleri karşısında değil, Türk Lirası’nın da aralarında bulunduğu neredeyse tüm paralar karşısında değer yitiriyor.

Yani Türkiye’nin kaderi bir kez daha Amerika’nınkiyle kesişmiş durumda.

Bir kez daha diyorum çünkü yaşamakta olduğumuz krizin tetikleyicisi de Amerika’ydı.

2008-2009’da yaşanan küresel krizin 1929 benzeri bir buhrana dönüşmesini engellemek için Amerikan Merkez Bankası düşük faiz politikası izlemiş ve piyasaya dolar pompalamıştı. (İktisatta bu politikaya “parasal genişleme” adı veriliyor.)

Bu politika sonucunda Amerika’da faizler eksi seviyelere düşünce kendi ülkesinde para kazanamayan küresel sermaye, yani sıcak para, yüksek getiri peşinde Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelere akın etmişti.

O dönemde TL hormonlu biçimde değer kazandı. Türk bankalarının yurt dışından çok ucuza para bulması sayesinde konut, oto vs. kredilerinin faizleri de düştü. Vatandaşı bir zenginlik hissi kapladı.

Ama her çıkışın bir inişi var. Küresel kriz tehdidi bitince Amerikan Merkez Bankası düşük faiz politikasına son verdi. Amerika’da faizler yeniden yükselmeye başlayınca Türkiye’ye park etmiş küresel sermaye yavaş yavaş evine geri dönmeye başladı. Sonuç: Sıcak para kaçınca Türkiye krize girdi.

Yaşamakta olduğumuz krizi çok kısaca böyle özetlemek mümkün.

Krizlerin seçmenin oyu üzerinde direkt etkisi var. Geçen yazımda belirttiğim gibi AKP seçmeni homurdanmaya başladı bile. (Ekonomik durumunun “çok kötü” olduğunu söyleyen AKP seçmeninin oranı bir yılda yüzde 4’ten yüzde 30’a çıkmış.)

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Doları yukarı ya da aşağı yönlü etkileyen her gelişme, Türkiye ekonomisini ve AKP’nin oy oranını da etkiliyor.

Şimdi yazımın başında belirttiğim dünya ekonomisindeki tuhaf gelişmelere geri dönelim.

Trump, Amerikan Merkez Bankası’nın faizi artırmasına karşı. Çünkü faiz artınca insanlar/şirketler yatırım veya alışveriş yapacağına parasını götürüp faize koyar ve Amerikan ekonomisi yavaşlar, diye düşünüyor.

Aslında Amerikan Merkez Bankası, faiz artırımının sonuna geldi. Geçtiğimiz hafta faizi yine artırdı ama 2019’da 2 faiz artırımıyla yetineceği mesajını verdi. (Daha önce 2019’da daha fazla artırım yapacağı mesajı veriyordu.)

Ama bu geri adım da Trump'ı kesmedi. Amerikan Merkez Bankası’nın ekonominin tek sorunu olduğu yönündeki meşhur açıklamasını bu nedenle yaptı.

Trump-Fed gerilimine Amerikan ekonomisinin 2020’de durgunluğa gireceği söylentisi de tüy dikti.

Bu iki gelişme yan yana gelince dolar düşmeye başladı.

Dolar sadece Yen ve Frank karşısında değil tüm para birimleri karşısında düşüyor. Dikkat ettiyseniz, TL de bir süredir değer kazanıyor.

Demek ki, Trump-Fed çekişmesi ve bu arada Amerika’nın durgunluğa gireceği iddiası, TL’ye değer kazandırıyor. Doların düşmesi, dolaylı olarak AKP'nin işine yarayan bir gelişme. Çünkü TL’ye nefes aldırarak ekonomik krizin derinleşmesini engelliyor.

Uluslararası piyasalarda AKP’nin işine yarayan bir gelişme daha var: Petrol fiyatındaki düşüş.

Petrol fiyatı önemli çünkü Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı olan cari açığın üçte biri enerji faturasından oluşuyor.

Enerji dediğimiz şey, petrolle doğal gazdan başka bir şey değil. Petrolün fiyatının yükselmesi, hele bir zamanlar olduğu gibi 100 doları geçmesi, Türkiye için korkutucu senaryo.

Bu olursa TL değer kaybeder. Çünkü petrol fiyatı artarsa cari açık büyür. Cari açık büyürse küresel yatırımcılar, krizin ağırlaşacağı beklentisiyle "TL cinsinden varlıkları" (Tahvil, hisse senedi) satar. Ve TL değer kaybeder.

OPEC’in üretim kesintisi kararına rağmen petrol fiyatı artmadı. Hatta düştü.

Çünkü dünya ekonomisi yavaşlıyor. Dünya yavaşlayınca petrol tüketimi azalıyor. Tüketim azalınca petrolün fiyatı düşüyor.

Dünya ekonomisi neden yavaşlıyor? Çünkü Trump’ın Çin’e koyduğu gümrük vergilerinin küresel ticaret savaşına yol açmasından korkuluyor. Buna Çin ve Avrupa ekonomisindeki sorunlar tuz biber ekiyor. (Avrupa’nın baş ağrısı, dağ gibi borcu bulunan İtalya’nın popülist hükümeti. Çin’inki, özel sektörünün batık kredileri.)

Sonuç: Uluslararası piyasalardaki gelişmeler krizin derinleşmesine engel olarak AKP’nin lehine çalışıyor.

Şimdilik.