Marx 200 yıl önce ekonominin her şeyi belirlediğini söylemişti. Tamam, tam olarak böyle değil, Marx’a göre siyaset üzerinde etkili başka unsurlar da vardı ama “son tahlilde” ipler, ekonominin elindeydi.
Ekonominin siyaset üzerinde ne kadar etkili olduğunu Türkiye’de de defalarca gördük. 2001 Krizi buna iyi bir örnek. 2001 gerçekten korkunç bir krizdi. Bankalar batmış, esnaf günlerce siftah yapamaz duruma gelmiş, devalüasyon nedeniyle halk bir gecede yüzde 30 yoksullaşmıştı. Krizden bir yıl sonra yapılan 2002 seçimlerinde merkez sağ partiler siyaset sahnesinden silindi. Henüz birkaç ay önce kurulmuş AKP seçimden zaferle çıktı.
Aradan 18 yıl geçti. Yeni bir krizin ortasındayız. Ve yine krizin ortasında seçime gittik. Ve yine deprem gibi sonuçlar... Öyleyse İstanbul ve Ankara’daki değişimin müsebbibi kriz mi?
Tam öyle değil. Bu sefer kriz değil, “kriz de” götürdü. İki faktör kriz kadar etkili oldu: HDP’nin desteği ve CHP-İyi Parti ittifakı.
Bununla birlikte CHP’nin İstanbul ve Ankara ile Antalya, Adana ve diğer kentlerdeki seçim zaferlerini sadece HDP ve İyi Parti’nin desteğine bağlarsak, bu kez de krizin etkisini görmezden gelmiş oluruz. Hesap ortada: 24 Haziran seçimlerinde Erdoğan, İstanbul’da yüzde 50 almıştı. Milletvekili seçiminde de AKP ile MHP’nin oy oranlarının toplamı yüzde 50’yi geçiyordu. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP+HDP+İyi Parti adaylarının oy oranı ise yüzde 48.9’du.
Dün, yani 31 Mart yerel seçimlerinde AKP+MHP (Yani Cumhur İttifakı), şu ana kadar açıklanan sonuçlara göre yüzde 48.5’e geriledi. İmamoğlu ise CHP+HDP+İyi Parti’nin yüzde 48.9’luk oyunu neredeyse aynen korudu. (Yüzde 48.8) Kısacası yüzde 1.5’luk oy değişimi İstanbul’da Belediye Başkanı’nı değiştirmeye yetti.
Ve evet, bunu kriz sağladı. Enflasyonun mutfakta yol açtığı yangının, işsizlikteki korkutucu tırmanışın vatandaşı öfkelendirdiğini, seçim öncesinde yapılan sokak röportajlarında görebiliyorduk. Enflasyon özellikle AKP seçmenini vurdu: İktidar partisinin yoksullardan daha çok oy aldığı biliniyor. Enflasyon özellikle yoksulları etkiliyor… Anlaşılan o ki, çarşı pazarda canı yanan AKP’lilerden bir kısmı, seçim günü geldiğinde bağrına taş basıp yine iktidar partisinin adayına oy verdi. Ama yüzde 1.5 bağrına taş basmak yerine sandığa gitmedi veya gitti ama geçersiz oy kullandı. (Nitekim dün gece sosyal medyada AKP’nin güçlü olduğu semtlerde çok sayıda boş oy çıktığı yolunda haberler dolaşıyordu.) Bu da İstanbul’da dengeyi değiştirmeye yetti.
Diğer kentlerde de benzeri bir tablo var: Erdoğan, 24 Haziran seçiminde Ankara’da yüzde 51.5 almıştı. AKP+MHP’nin oyu, Erdoğan’ın oyundan da fazlaydı: Yüzde 53.4. Dün AKP+MHP, yani Mehmet Özhaseki yüzde 47.1’e geriledi. Mansur Yavaş ise 24 Haziran milletvekili seçiminde yüzde 44.6, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yüzde 47.3 olan CHP+İyi Parti+HDP oyunu, henüz kesinleşmemiş sonuçlara göre yüzde 51’e çıkarmayı başardı. 5 puana yakın artışın bir kısmı “Mansur Yavaş faktörü” ise bir kısmının kriz etkisi olduğu açık.
Sanayinin kalbi olduğu için ekonomideki daralmadan en fazla etkilenen (Çünkü sanayi, ekonominin genelinden daha fazla daraldı) illerin başında gelen Bursa’daki benzer bir tablo var: Erdoğan, 24 Haziran seçiminde burada yüzde 55.5 almıştı. Milletvekilliği seçiminde ise AKP+MHP’nin oy oranı yüzde 57’ye ulaşıyordu. Dün, AKP+MHP yüzde 49.6’ya düştü. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 43.2, milletvekilliği seçiminde ise yüzde 40.8 alan CHP+İyi Parti+HDP ise yüzde 47’ye yükseldi. AKP+MHP çok yüksek bir oy oranından geldiği için zar zor da olsa Bursa’yı korumayı başardı...
Toparlayalım: Kriz götürmedi ama kriz olmasa AKP gitmezdi.