Barış Soydan

03 Ekim 2019

Güvenli bölgeye harcanacak 26.4 milyar dolardan önemli olan konu

Küresel ısınma ancak politik mücadeleyle durdurulabilir

Normalde bugün iktidarın Suriye’de kurmak istediği güvenli bölgeyi yazmam gerekirdi. Gazetelerden öğrendiğimize göre iktidar Suriye’nin kuzeyinde 480 kilometre uzunluğunda ve 30 kilometre derinliğindeki bölgeyi “temizledikten” sonra 5 bin nüfuslu 140 köy ile 30 bin nüfuslu 10 ilçe inşa etmeyi planlıyor. Amaç, Türkiye’deki 2 milyon Suriyeli göçmeni buraya yerleştirmek.

Projenin maliyeti 26.4 milyar dolar. Tekrar yazıyorum: Yirmi altı nokta dört milyar dolar.

Yani Türkiye’nin turizmden bir yılda elde ettiği paranın tamamı… Veya Merkez Bankası’nın net döviz rezervlerinin aşağı yukarı tümü...

Bu kadar büyük para ciddi ciddi “Güvenli bölge”ye mi harcanacak yani? (Evet ama paranın önemli bir kısmını Batılılar verecekmiş. Yerseniz.)

Bir ekonomi yazarı için bundan daha önemli, daha acil bir konu olabilir mi?

Türkiye’de güncel konular üzerine yazanların dramı işte bu: “Acil” konulardan insanlığın büyük meselelerine sıra gelmiyor.

Oysa bundan 50 yıl sonra geriye dönüp bakıldığında 2019’un hiçbir meselesi bir konudan daha önemli görünmeyecek.

Küresel ısınmadan ve iklim değişikliğinden söz ediyorum.

On altı yaşındaki İsveçli çevre aktivisti Greta'yı izliyor musunuz? Kelli felli siyasetçilerin, milyon dolar bütçeli sivil toplum kuruluşlarının yapamadığını yaptı ve iklim değişikliğini yeniden dünyanın gündemine sokmayı başardı.

Sel, fırtına, kuraklık, açlık… Küresel ısınma bugünkü hızıyla devam ederse Greta’nın kuşağını, yani benim kızımı, sizin oğlunuzu çok değil 2040’tan itibaren felaketler bekliyor.

Çare: Karbondioksit emisyonunu, Türkçesiyle salımını azaltmak. Böylelikle küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme göre 1.5 dereceyle sınırlı tutmak.

Karbondioksit salımının kaynakları belli: Araba egzozları, kömür santralleri, uçaklar…

Karbondioksit salımının yaklaşık dörtte biri trafikteki araçlardan geliyor. Fosil yakıtlardan, yani petrolden vazgeçmenin zamanı artık geldi. Birçok ülke buna yönelik adımlar atıyor. Avrupa ülkeleri, havaya karbonun yanı sıra kanserojen maddeler de salan dizel araçları kademeli şekilde trafikten kaldıracaklarını açıkladılar. Roma Belediyesi 2024’ten, Madrid ve Atina Belediyeleri 2025'ten itibaren dizel araçların trafiğe girmesine izin vermeyeceğini duyurdu. Amsterdam daha aceleci: Gelecek yıldan itibaren 15 yaş üstü dizel araçlar şehir trafiğine giremeyecek.

Türkiye? Türkiye’de dizel araçların trafikteki payı yüzde 60’ın üzerinde. Uzun yıllar kafamızı kuma gömdük. Nihayet bu yıl dizel araçların karbondioksit salımına bazı sınırlamalar getirildi. Bu haftadan (1 Ekim) geçerli olmak üzere otomotiv şirketleri yeni araçlarda salımı düşük yeni tip motorlar kullanmak zorunda. Olumlu bir adım. Ama yetmez. Madrid’in, Roma’nın, Amsterdam’ın yaptığını İstanbul başta olmak üzere bizim şehirlerimizde de yapmak ve dizelin trafikten çekileceği tarihi duyurmak gerek.

Başka bir büyük sorun: Uçaklar. Diğer emisyon kaynakları az çok zapturapt altına alındı ama uçakların karbondioksit salımı durmadan artıyor. Hem de ne artış...

 

Uçak kirli bir araç. Gulfstream 4 tipi bir jet, her bir seferinde ortalama bir Amerikalının bir yıl boyunca saldığının iki katı oranda karbondioksiti atmosfere bırakıyor.

Haydi yolcu uçaklarını anladık, diyelim. Ya özel uçaklar?

Özel uçak bir ihtiyaç değil zengin oyuncağı. Zenginlerin oyuncaklarından kendi kendilerine vazgeçeceklerini sanıyorsanız hayal görüyorsunuz. En yüksek gelire sahip yüzde 1’lik kesim, en yoksul yüzde 10’luk kesimden 175 kat fazla karbon salıyor. (Karbon ayakizi için hesaplanan oran.) Özel uçaklar yasaklanmalı.

Küresel ısınma ancak politik mücadeleyle durdurulabilir. Dünyanın geleceği için “gezen tavuk” yumurtası yemekten,  organik gıda tüketmekten fazlasını yapmanın zamanı geldi.

Peki Türkiye’deki muhalefet partilerinin bu konuda bir politikası var mı?

Anladık, Türkiye’nin bitmek bilmeyen acil meseleleri var ama kızımın, Greta’nın kuşağının geleceği ne olacak?