Önce ekonominin son durumuna göz atalım. Aşağıda sanayi üretimi, otomobil satışları, turist sayısı gibi temel göstergelerin mevsimsellikten arındırılmış aylık değişim oranları var. Turuncu, söz konusu göstergede yavaşlamayı, kırmızı ise daralmayı ifade ediyor.
Yukarıdaki tabloda dikkati ilk çeken şey, yaza yaklaştıkça göstergelerin kırmızıya dönmüş olması. Şüphe yok: 2018’e yüzde 7.4’lük büyümenin rüzgârıyla giren ekonomi, içinde bulunduğumuz yaz aylarında “iniş” yapıyor.
Daralmanın kaynaklarını anlamak için birkaç göstergeye daha yakından bakalım. Örneğin otomotiv satışları... 2016 ve 2017 otomotivde rekor yılları olmuş, iç pazarda 1 milyon adetlik satış çıtası geçilmişti. O güzel günler geride kaldı. Otomotiv satışları sonbahardan beri azalıyor. Üstelik giderek hızlanan bir daralma bu: Haziran ayında otomotiv pazarı, geçen yılın aynı dönemine oranla neredeyse beşte bir küçüldü.
Otomotivdeki daralmanın sebebi sır değil: TL dolar karşısında yüzde 30’a yakın değer kaybedince bütün modellere “fiyat güncellemesi” geldi. Artık 100 bin liradan ucuz model yok. Buna karşılık kişi başına milli gelir büyümedi, aksine geriye gitti. Vatandaş 100 bin liralık arabaya binecek para bulamıyor. (Daha doğrusu bu parayı ödeyebileceklerin sayısı, sektörü kurtarmaya yetmiyor.) Otomotivdeki sert inişin sebebi bu.
Buna karşılık "iniş"in sert değil yumuşak olduğu göstergeler de var. Örneğin sanayi üretimi… Mayıs'ta mevsimsellikten arındırılmış sanayi üretimi yüzde 6.8 arttı. Fena bir oran değil. Ama sanayi geçtiğimiz yıl çift haneli oranlarda (Yüzde 10 ve üzeri) büyümüştü. O nedenle, yüzde 6.8’lük büyüme aslında yavaşlamaya karşılık geliyor. (Bu nedenle turuncu.)
Biraz da turuncu veya kırmızıda olmayan göstergelere bakalım. Bunların başında turizm geliyor. Bu yıl turist sayısı patlama yaptı. Antalya'ya gelen turist sayısı, turizmde en iyi yıl olarak değerlendirilen 2014'ü bile geçmiş durumda. Evet, Avrupalı turist sayısı eski günlerin altında ama başta İran olmak üzere çevre ülkelerden gelenler, turizmi kurtardı.
BBVA yukarıdaki tabloya dahil etmemiş ama ihracatta da işler fena değil. Bu yıl Ocak’tan Haziran’a kadar ihracat sırasıyla yüzde 10.6, yüzde 8.8, yüzde 7.5, yüzde 7.7 ve yüzde 5.3 arttı. Ama sanayi üretiminde yaşanan durumun bir benzeri burada da söz konusu: İhracat geçen yıl her ay yüzde 15 - 20 artmıştı. Yani aslında artış oranı, bu yıl yavaşlamış durumda.
Toparlayalım: Ekonomi iniş yapıyor. Bu, sert bir inişe benziyor ama kesin konuşmak için henüz erken. Ama bir şey net: Bir çöküş değil küçülme tablosu bu.
Sosyal medya ve Whatsapp gruplarında paylaşılan felaket senaryolarına bilmem denk geldiniz mi? Devletin maaşları ödeyemeyeceği, bankalardaki döviz mevduatlarına el konacak günlerin yakın olduğu iddia ediliyor.
Bu senaryoları yazanlar ve inananlar, ekonomide yaşanacak büyük bir çöküş sonrasında halkın bir catharsis (Trajedi sonrası aydınlanma anı) yaşayarak iktidar partisinden yüz çevirmesini bekliyorlar, anladığım kadarıyla.
Gerçekçi olalım, ekonomi çökmüyor. AKP çok başarılı olduğu için değil, Türkiye kapitalizme göbekten eklemlendiği için. Türkiye’de fabrika kuran küresel otomotiv şirketleri, Toyota, Ford, Fiat, Renault, Hyundai, kriz olsa da ihracat yapacaklar, olmasa da. Lacoste 300 liraya sattığı tişörtün ipliğini kriz olsa da Çorlu’dan almaya devam edecek, olmasa da.
Hem devletin sırtındaki borç yükü de ödenemeyecek bir seviyede değil. 2001 Krizi’nin müsebbibi kamu borçlarıydı. Bugün çok daha fazla borç var: Türkiye’nin toplam dış borcu 466 milyar dolar. Ama bu sefer borç, devletin değil özel sektörün sırtında. Dış borcun devlete ait kısmı 140 milyar dolar. Asıl yük, 325 milyar dolarla özel sektörde. Birkaç büyük holding, beş - on inşaat şirketi borcunu ödemese ve iflas etse ne olur? İşsizlik olur, durgunluk olur, sermaye el değiştirmiş, "Beyaz Türkler"den muhafazakârlara geçmiş olur. Ama devlet sigaradan, alkolden, benzinden ve bu arada Antalyalı turizmciden, Çorlulu iplikçiden vergi alarak kör topal yoluna devam eder.
“Catharsis” olmayacak. Muhalefet için, halkın Hanya'yı, Konya'yı anlayacağı anı beklemek yerine, oturup mevcut sorunların çözümüyle ilgili somut politikalar geliştirmekten başka çare yok.
Tabii kurultay didişmesinden, Beşiktaş, Kadıköy, Çankaya, Karşıyaka belediyelerinin ballı pastasını paylaşma kavgasından zaman kalırsa…