Barış Soydan

28 Aralık 2020

Dolar 7.50 TL'ye düştü, demokrasi-hukuk reformuna gerek kalmadı

Piyasalar beklentileri satın alır, gerçekleşmeleri satar. Yakında yeni bir hayal kırıklığıyla yeni bir satış dalgası başlarsa şaşırmayın

Berat Albayrak'ın istifa ettiği, Merkez Bankası'na Naci Ağbal'ın atandığı günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hukuk, demokrasi reformuyla ilgili söylediği sözleri hatırlıyor musunuz? Şöyle demişti: "Yatırımları yeşerten ve bereketlendiren iklimi tesis etmenin, ekonomik büyümeyi, kalkınmayı, refahı ve istikrarı sağlamanın en önemli yollarından birinin hukuk devleti ilkesi olduğunu biliyoruz. Ekonomi, hukuk ve demokraside yepyeni bir seferberlik başlatıyoruz."

Sosyal bilimlerde, doğa bilimlerinde olduğu gibi evrensel yasalar yok ama ekonomide neredeyse yasa gibi işleyen bir mekanizma var: Piyasa beklentileri satın alır. Piyasa, Erdoğan'ın hukuk ve demokrasi reformu vaadini "satın aldı". Sadece bu vaadi değil tabii, aynı zamanda Cumhurbaşkanı'nın "Gerekirse (ekonomide) bazı acı ilaçları içmemiz gerektiğinin farkındayız" açıklamasını ve Merkez Bankası'nın yeni Başkanı Naci Ağbal'ın, önceliklerinin fiyat istikrarı (yani enflasyonla mücadele) olacağı; artık rezerv satışı yapılmayacağı; "arka kapıdan" faiz ayarlamalarının bittiği yönündeki açıklamalarını da...

Bu beklentilerle dolar 8.50'den 7.50'ye geriledi.

Doların düşmesinde hangisi daha etkili, Ağbal'ın sözleri mi, Erdoğan'ınkiler mi? Tanınan bir yatırım uzmanından, Işık Ökte'den dinleyelim:

"Sayın Ağbal ve takımına bir kredi açıldı. Bu kredinin açılmasında Naci Bey ve takımından daha çok, sayın Cumhurbaşkanımızın söylem değiştirerek, 'Yabancı yatırımcı çok önemli. Bu ülkeye gelmesi için elimizden geleni yapacağız' söylemine geçmiş olmasını ben bir numaraya koyuyorum."

Ekonomi yönetimi ve söyleminin değişmesi sonrasında Türkiye'ye hisse senedi ve borsa kanalından 3 milyar dolardan fazla yabancı sermaye girdi. Bir de "Carry trade" kanalıyla gelen, yani Amerika, Avrupa, Japonya'da düşük faizle borçlanıp Türkiye'deki yüksek faize yatırım yapan (Buna "Carry trade" veya faiz arbitrajı deniyor) sıcak para var. Bu kanaldan da Türkiye'ye 8 milyar dolar civarında para girdiği tahmin ediliyor.

Yani Erdoğan ve Ağbal'ın sözlerinin yarattığı beklenti, Türkiye'ye 10 milyar dolardan fazla para çekti.

İyi de yaratılan beklentiler ne kadar gerçekçi, verilen sözler ne kadar ciddi?

Ağbal şimdilik ciddi olduğunu, Kasım ve Aralık'taki faiz artırımlarıyla gösterdi. Peki hukuk ve demokrasi reformu, onda durum ne?

Cumhurbaşkanı Erdoğan cumartesi günü bir kez daha hukuk ve demokrasi reformundan söz etti, "Hedeflerimize ulaşabilmemiz için neyi nasıl ne şekilde yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. İnşallah 2021 yılı demokratik ve ekonomik reformlar yılı olacak" dedi.

Fakat ondan birkaç gün önce, AİHM'in Selahattin Demirtaş'la ilgili "Bir an önce serbest bırakılmalı" kararı için de "Bizi bağlamaz" dedi. Üç yıldır hapiste tutulan işadamı Osman Kavala için de kısa süre önce "Bunları herhalde ödüllendirecek halimiz yok" demişti.

Dolar eğer 8.50'den 7.50'ye bu kadar hızlı düşmemiş olsaydı, Cumhurbaşkanı AİHM'in Demirtaş kararını tanımayacaklarını bu kadar "net" bir dille ilan eder miydi, tartışmaya açık. Doların gerilemesinin hukuk ve demokrasi konusunda iktidarın "elini rahatlattığı" ortada. "Dolar faiz artırımlarıyla 8.50'den 7.50'ye indiğine göre hukuk ve demokrasi reformuna ne gerek var?" diye düşünülüyor olmalı.

Cevabı Uğur Gürses versin:

"Analistler, Merkez Bankası faizi kaça çekerse vatandaşın TL'ye yönelebileceğini tartışıyor. Söyleyeyim; hukukun üstünlüğünde tam gaz 'ters yola' girdikçe bu olmaz. Faizi yüzde 30'a çekse de." 

Piyasalar beklentileri satın alır, gerçekleşmeleri satar. Yakında yeni bir hayal kırıklığıyla yeni bir satış dalgası başlarsa şaşırmayın.

Vatandaşa gelince… O hiçbir zaman verilen sözleri satın almadı, beklentiye girmedi. Faiz artırımlarına rağmen Ayşe Teyze'nin, Ali Rıza Amca'nın dolarlarını bozmaması, döviz hesaplarının daha yeni 234 milyar dolarla tarihi zirvesine tırmanması bunun apaçık kanıtı değil mi?