"Sorun reel sektörün döviz borçları…”
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek
A., Türkiye’nin batısındaki sanayi şehirlerinden birinde matbaacı. Elli yıl önce babası tarafından kurulan matbaada on bir kişi çalışıyor. Matbaacılık Türkiye’de bir süredir tekelleşme sürecinden geçiyor. İstanbul ve Ankara’daki fabrika görünümlü dev matbaalar, maliyetine denebilecek rakamlarla Türkiye’nin dört bir yanından iş topluyorlar. Küçüklerin yeni teknolojilere yatırım yapmadan onlarla rekabet etmesi zor. Matbaa makineleri hiç ucuz değil. Bu nedenle Anadolu’nun dört bir yanında yüzlerce matbaa son yıllarda kapısına kilit vurdu, vurmaya da devam ediyor.
A. uzun süre kararsız kaldı: Matbaayı satsa mıydı, yeni makineler alsa mıydı? Nihayet elli yıldır bu işi yapmalarından cesaret alarak yatırım yapmaya karar verdi. Aradığı dört renkli baskı makinesini İstanbul’da bir matbaada buldu. Pazarlıkla fiyatını 155 bin Euro’ya kadar indirdi.
155 bin Euro, bir KOBİ için büyük para. A.’nın bu kadar parası yoktu. Çareyi, babasının yıllar önce Akçay’dan aldığı yazlığı satmakta buldular. Yine de 100 bin Euro’ya yakın açık vardı. Bu tutarı krediyle tamamlayacaktı.
A., bankalar ve leasing şirketleriyle görüştü. TL kredisi almak mı daha mantıklı, döviz kredisi almak mı, bunu araştırdı. Sonunda Euro’yla leasing'de karar kıldı. Ve 96 bin Euro borç yükü altına girdi. Borcunu 48 ayda 2325 Euro şeklinde geri ödeyecekti. Böylece 96 bin Euro kredi almış, 111 bin Euro geri ödemiş olacaktı.
A. neden TL yerine Euro ile kredi aldı? Çünkü bankalar TL kredisi vermek için fahiş denebilecek seviyelerde faiz talep etmişti. TL ile borçlansa, bankaya aldığı kredinin neredeyse iki katı geri ödeyecekti. Oysa Euro ile leasing yapınca, aldığı borcun hepi topu 10 küsur bin Euro fazlasını ödemiş olacaktı. Kısacası mantıksız biri olduğu için değil mantıklı biri olduğu için Euro’yla borçlandı.
Aradan bir yıl geçti. A., yaptığı yatırım sayesinde müşterilerini elde tutmayı başardı, hatta yeni müşteriler aldı. Ama bu sırada korktuğu başına geldi, dolar ve Euro patladı. Euro 4 liradan 5 liraya çıktı. A.’nın ayakta tutmak için bir dünya borcun altına soktuğu elli yıllık matbaa, fırtınaya tutulmuş fındık kabuğu gibi sallanmaya başladı.
"Sorun, reel sektörün döviz borçları", demişti Ekonomiden sorumla Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek. "Dövizle borçlanmaya sınır getireceğiz; KOBİ'lerde yaptık. Büyükler yönetebildiklerini söylüyor ama görüyoruz, yönetemiyorlar; tedbiri alacağız" diye de eklemişti. Şimşek bu konuşmayı yaptıktan birkaç gün sonra Doğuş Grubu ve Galatasaray’ın eski Başkanı Ünal Aysal’ın şirketi Unit Investment, devasa tutarlardaki borçlarının yeniden yapılandırılması (Yani ertelenmesini) için bankalara başvurdular.
Bankaların, borç erteleme isteğine anlayışsızlık göstereceğini düşünmek safdillik olur. Nitekim Türkiye Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın, "Borç yapılandırmak ne ayıp ne de suç" diyerek bunun işaretini verdi bile...
Peki ya A.?
A. ve onun gibi binlerce KOBİ… İngilizcede "Batmak için fazla büyük" diye bir deyim var. Yeterince büyük olmayanlar... Onlar ne yapsın?
2001 krizinde Türkiye’yi uçuruma devletin borçları sürüklemişti. Aradan geçen sürede devlet benzine, alkole, telefona bindirdiği vergilerle kendi borç sorununu çözdü. Ama bu arada özel sektör borcu patladı. Ocak sonu itibarıyla özel sektörün döviz borcu 336 milyar dolara ulaşmıştı. Bu borcun büyük kısmı, dövizin dalga boyunun, şirketlerin boyunu aşmayacağı hesabına göre alındı. Ama beklenmeyen oldu, Euro 4 liradan 5 liraya çıktı. Önümüzdeki dönemde borcunun yeniden yapılandırılması için başvuranların sayısı artacak. Peki ama küçükler ne yapacak?