Yıllar yıllar önce, pireler berber develer tellal iken, AKP daha iktidarda yeniyken, devlete henüz tam manasıyla söz geçiremiyor ve askeri vesayetle henüz cebelleşiyorken, Avrupa Birliği’yle ilişkilere büyük önem verirdi. Bu nedenle AB’ye “Ekonominin çıpası” gözüyle bakılırdı. Ne de olsa AB’nin, bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 3’ünü, kamu borcunun yüzde 60’ını geçmemesi gibi bazı kriterleri vardı ve Türkiye bunlara harfi harfine uyuyordu.
Derken AKP devletin kontrolünü ele geçirdi. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla orduyu yeniden dizayn etti, Anayasa Mahkemesi’ne kendi üyelerini atadı. Artık AB’ye ihtiyacı kalmamıştı. Brüksel’le köprüler yavaş yavaş atıldı, Avrupalı siyasetçilerin Nazi artığı olduğundan dem vuran atar-gider politikası başladı...
Ama yatırımcılar bunu pek umursamadı. Çünkü yeni bir çıpa aramış, “maliye çıpası”nı bulmuşlardı. Dediklerine göre Türkiye’nin AB’ye tam üyelik ufku kalmamış olabilirdi ama sıkı maliye politikası sayesinde ekonomide işler rayında gidiyordu.
Sıkı maliye politikası ne demek? Bütçe açığı ve kamu borcunun kontrol altında tutulması demek. Nitekim AKP’nin ekonomi kurmayları bu dönemde, Türkiye’nin bütçe açığının ve kamu borcunun gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının pek çok Avrupa ülkesinin altında olmasıyla övünürdü.
Gel zaman git zaman… Erdoğan ve AKP, parlamenter sistemin Türkiye’ye uymadığına, başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğine karar verdi.
Fakat ortada küçük bir sorun vardı: Halkın önemli bir kısmı, bir bölüm AKP seçmeni de dahil olmak üzere, başkanlık sistemine karşıydı.
Eski bir kızılderili taktiğine başvuruldu ve 1990’larda Türkiye’nin başına çok iş açmış ama ne zamandır ortalarda gözükmeyen seçim ekonomisi raftan indirildi.
2017’deki referandumdan hemen önce esnaf ve KOBİ'lere yönelik dev bir destek paketi açıldı. Bir devlet kuruluşu olan Kredi Garanti Fonu (KGF) kefil oldu, esnaf ve KOBi’lere 250 milyar lira kredi dağıtıldı. Bu arada inşaat, mobilya, otomotiv, beyaz eşya gibi oy getirisi yüksek sektörlere yönelik vergiler indirildi.
Seçim ekonomisi sayesinde referandumdan az farkla da olsa evet çıktı.
Yabancı yatırımcı naif bir şekilde seçim ekonomisinin yeniden rafa kaldırılmasını beklemeye başlamıştı. Ama heyhat, ufukta yeni seçimler vardı!
24 Haziran, 23 Haziran, 31 Mart… Her seçimde devletin muslukları daha çok açıldı. Devlet kesesinden esnafa, KOBİ’lere, inşaat, mobilya gibi düşük katmadeğerli sektörlere ulufe dağıtıldı.
Geçen Ağustos’ta patlayan krizden sonra seçim ekonomisinden vazgeçilir gibi oldu. En yetkili ağızlardan kamu harcamalarının kısılacağı sözü verildi. Ama ufukta bu sefer 31 Mart seçimleri vardı! 2019’un ilk aylarında kamu harcamaları yüzde 30’dan fazla arttı; yılın ilk 5 ayında, 2019 sonu için öngörülen bütçe açığının yüzde 83’üne ulaşıldı. Faiz dışı bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranı sadece bir yılda yüzde 1.5’ten yüzde 2.8’e çıktı. (12 aylık toplam.)
Türkiye bundan yaklaşık 10 yıl önce AB çıpasını kaybetmişti, şimdi de maliye çıpasını kaybediyordu.
Yüzde 3 tehlikeli bir oran. Bütçe açığı toparlanmaz, bugünkü seviyesinde giderse...
Farklı senaryolarda kamu borcunun milli gelire oranı
(Kaynak: Capital Economics)
Ekonomiye ve İngilizceye aşina olmayan okurlar için yukarıdaki grafiği açıklayalım: Eğer bütçe açığı önümüzdeki dönemde bugünkü gibi yüzde 3 civarında kalırsa, AKP’nin yıllardır yüzde 30 seviyesinde olmasıyla övündüğü kamu borcunun milli gelire oranı 2025 yılında yüzde 50’ye yükselecek.
Demek ki, kamu borcunu kontrol altına almak şart. Peki bu nasıl yapılacak? El cevap: Bütçe açığını kontrol altına alarak. Peki bütçe açığı nasıl kontrol altına alınacak? El cevap: Kamu harcamalarını kontrol altına alarak. Peki kamu harcamaları nasıl kontrol altına alınacak? El cevap: Makam aracı saltanatına son vererek, milyarlarca dolar maliyetli Kanal İstanbul, Çanakkale Köprüsü, yerli oto gibi gösteriş projelerinden vazgeçerek, Osmangazi Köprüsü, şehir hastaneleri gibi kamu özel işbirliği projelerindeki euro/dolar bazlı araç/hasta sayısı garantilerini TL’ye çevirerek, henüz hayata geçmemiş kamu özel işbirliği projelerini iptal ederek...
Deniz bitti. Görünen köy kılavuz istemiyor. Bitmemiş gibi yapar, bugünkü israf düzeninini sürdürmeye devam edersek yeni bir 2001 Krizi yaşayacağız.
Audi’den inme, Egea’ya binme vakti geldi.