Son 10 yılda 40 milyar doları çılgın projelere gömdük.
- 3. Havalimanı: 24.3 milyar dolar
- 3. Köprü: 3 milyar dolar
- Osmangazi Köprüsü: 1.3 milyar dolar
- Beştepe Külliyesi: 1 milyar dolar
- İstanbul Finans Merkezi (1. Etap): 2.5 milyar dolar
- Kuzey Marmara Otoyolu: 2.3 milyar dolar
- Ankara Bilkent ve Etlik şehir hastaneleri: 3 milyar dolar
- İkitelli Şehir Hastanesi: 2 milyar dolar (yatırım maliyeti)
- Bursa ve Mersin şehir hastaneleri: 800 milyon dolar
Evet, bu projelerin birçoğu yap-kirala-devret veya yap-işlet-devret yöntemiyle yapıldı ama sonuçta üstlenici şirketler harcadıkları parayı fazlasıyla devletten ve vatandaştan tahsil edecekler. Zaten bu projeler onların fikri değildi. Kimse, "Şuraya bir köprü kurayım; vatandaş ilgi gösterir de geçerse iyi para kazanırım" diye düşünmedi. Devlet oraya köprü yapılmasına karar verip özel sektöre sipariş etti. Yani 40 milyar doları betona devlet gömdü, başkası değil.
Betona dayalı büyüme modeli Türkiye’yi nereden nereye getirdi? Son 10 yılda kişi başına gelir nereden nereye geldi?
2010: 10.560 dolar
2011: 11.205 dolar
2012: 11.588 dolar
2013: 12.480 dolar
2014: 12.112 dolar
2015: 11.019 dolar
2016: 10.883 dolar
2017: 10.616 dolar
2018: 9.693 dolar
2019: 9.093 dolar
Kısacası betona gömülen 40 milyar dolar Türkiye’yi ileri götürmedi, geri götürdü. Kişi başına gelir 12 bin 500 dolardan 9 bin dolara indi. Yanlış yoldan gittiğimiz, yanlış büyüme stratejisi izlediğimiz çok açık değil mi?
İktidar sanki betona dayalı büyüme stratejisi Türkiye’yi bu noktaya getirmemiş, sanki çılgın projeler memleketi geriye değil ileriye götürmüş gibi aynı yolda devam etmeye, bir 12.5 milyar dolar da Kanal İstanbul’a harcamaya karar verdi. Böylece çılgın projelere gömülen para 50 milyar doların da üzerine çıkacak.
Bu para bambaşka şeylere harcanabilirdi. 50 milyar dolar betona değil, bilime, eğitime, yazılıma, teknolojiye harcansa Türkiye bugün bambaşka yerde olurdu.
Bunu yapan bir ülkeye, Çin’e bakalım.
Çin, 2017’de sürücüsüz teknolojilerde dünya liderliğinin ulusal önceliği olduğunu açıklamıştı. Aynı yıl farklı teknoloji şirketlerinin açık kaynak ortamında işbirliği yapmasını sağlayacak "Apollo Projesi"ni başlattı. Çin’in teknoloji şirketleri Baidu, Tencent ve Alibaba, bu proje kapsamında sürücüsüz araçlar üzerinde çalışmaya başladılar. Amerika’daki Silikon Vadisi’nde Çin start-up şirketleri kuruldu. (Çünkü sürücüsüz araç teknolojisinin merkezi orasıydı.) Çin birkaç yılda sürücüsüz araçlarda Amerika’yla yarışır hâle geldi...
"Sürücüsüz araçlar bizim boyumuzu aşar" diyenler için daha basit bir teknolojiye bakalım: Rüzgar türbinleri. Biraz para ve biraz akılla Türkiye rüzgar santrallerinde dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girebilirdi. Tek yapması gereken, paranın bir kısmını çılgın projelere değil, bu işe harcamaktı. Bu konuda Mustafa Karakeçili’nin yazılarını özellikle tavsiye ederim.
Yerli rüzgar türbini üretimi için çeşitli Ar-Ge projeleri yapıldı ama hiçbirinin nefesi hedefe ulaşmaya yetmedi. Çünkü iktidarın vizyonu, önceliği, böyle 'vizyonsuz' teknolojiler değil, çılgın projelerdi.
Çünkü yandaş müteahhitler sürücüsüz araçtan, açık kaynak yazılımdan, rüzgar türbininden anlamıyordu. E nasıl rant elde edilecekti?