Şahan Gökbakar’ı çok takdir ederim, Yıllar önce Okan Bayülgen’in bir canlı yayın gecesinde programa katılmış ve bize ‘’Ustalar varken bana pek söz düşmez’’ demisti. Müthiş bir sosyolog ve filozoftur. Benny Hill ekolü devamı mizahı ise tam da bu coğrafyanın aleni teşhiridir. Sokaklar milyonlarca Recep İvedik doluyken kimsenin bu tombul gence kızmaya hakkı yok. Değil mi?!..
Ayrıca: “Mükremin Çıtır” yani Yılmaz Erdoğan da bir başarı hikâyesidir. Tabii “Dansın Sultanları” diye başlayan erkek kardeşinin hikayesi de. O da Gülben Ergen’den ayrılmıştı değil mi? Bence Yılmaz Bey de diğerleri gibi analitik zekaya sahip bir dehadır. BKM ye baksanıza! Aritmetik ve hesap konsunda harikalar yaratabilmedi mi?.. Yıllar önce bir Milano sokağında gördüğüm kot pantalonlu bu Bey’in son moda giysilerime hayretler içnde bakışına bugün bile hala gülmekteyim.
Ve tabii ki isterik karekter “Feriştah”a da bayılırız. Zaten Demet Akbağ’ı model bakmak için beraber geldiği Buse Terim ve annesinin yanından hatırlarım. Estetikleri ile her ne kadar oyunculuk kariyerine zarar vermiş olsa da vücut dili ile işi götürdüğünden şüphe duymamaktayım. Hele de Ajda Pekkanvari “Eyvah Eyvah” filmini hatırlayınca!..
Sendikacı Ajda Pekkan! Bence hepsi de müthiş gözlemciler!.. Müge Anlı seyredenler varsa bana mutlaka hak verecekler. “Talu’dan Palu’ya”nın hikâyeleri de su götürmez apaçık bir başka ülke gerçeği.
Bırakın külliyeler olsun sanatın tekeli!
Tabii ki artık ne “Yılanların Öcü” var ne de “Otobüs Yolcuları”; ne Yılmaz Güney kaldı ne Tarık Akan ne de Ayşen Gruda. Devir değişti ya siz de değiştiniz. 1970’lerde “2 filim bir arada” ile kendinizden geçmiştiniz.
Neden kızıyorsunuz?!. Orta Çağ’da da sanatın tekeli saraylar ve kiliseler değil miydi? Bırakın şimdi de Külliyeler ve Camiler olsun!.. Yerli ve milli işler, kararnameler ile kanuna uydurulsun!..
Her neyse, Mahsun Kırmızıgül’ü de meşhur sosyetik Selma Bezmen (Türkeş)’in Bebek’deki muhteşem dairesinde tanımıştım. Hemen ayağa kalkıp “Sizi çok takdir ediyorum” demişti. Zaten eski mankenimiz Deniz Akkaya da onun bir klibinde arzu endam etmişti. New Yorkta tam 5 Minare de dikmişti daha ne istiyorsunuz?!..
Atıf Yılmaz? Ömer Lütfü Akad? Ya da Sefa Önal mı? Pardon, onlar sinemacıydı, bunlar türkücü, dizi oyuncusu falan… Karıştırmayalım!..
Ata Demirer’i tanımam. Fatih Aksoy’u da bir kez İtalya’da Aysun Kayacı ile alışveriş yaparken görmüştüm. Oktay Kaynarca beni sosyal medyadan engellemiş zaten… Kuzey Kıbrıs’ta, aynı restoranda misafiri le ilgilenirken beni görmezden bile gelmişti. Çok da fifi!..
Cem Yılmaz’ı bir kere Ankara uçağı dönüşünde görmüştüm. Saygılı ve nazik biridir. Sanırım kulağı ağrıyordu. Nedense “Sinemacılar Toplantısı”na katılamamış.
Sadede gelelim ve malûm, âkil insan Hülya Koçyiğit’e geçmiş olsun diyelim! Topuğu kırıldığından katılamamıştır. Ama nerede Fatma Girik? Türkan Şoray? Ediz Hun? Filiz Akın ya da Cüneyt Arkın?
Anladım, her şey filim icabı!..
Komedi diye dramın âlâsının perde yerine ekrana yansıması.
Frigo, Alaska, gazoz gitti, yerine patlamış mısır ve kola servisi geldi.
Peki ya Ejder Meyvesi, onu kim yedi?..