Baran Alp Uncu

04 Aralık 2013

İstanbul için hâlâ umut var!

İstanbul’un dört bir yanından kalkan otobüslerin taşıdığı yayaların da gelmesiyle kalabalık daha da artıyor

Pazar sabahı saat 10.30. Belgrad Ormanları’nda Neşet Suyu mevkii. Olağan hafta sonu kalabalığı. Aralık ayının birinci günü olmasına rağmen yağmur yok; hava sıcaklığı ise sonbahardan hallice. Koşmaya, yürümeye, biraz temiz hava almaya gelmiş İstanbul ahalisi ortalığı doldurmuş. Piknikçiler için vakit daha erken. Ama belli ki İstanbul’un son ormanının tadını çıkarmaya onlar da gelecek.

Herhangi güzel bir hafta sonu görülen bu manzaranın bu defa bir farklılığı var. Neşet Suyu mesire yerinin hemen önünde 70-80 civarında bisikletli bekleşiyor. İstanbul’un dört bir yanından kalkan otobüslerin taşıdığı yayaların da gelmesiyle kalabalık daha da artıyor.

Her birinin elinde ya da bisikletin gidonunda birer kalkan. Kartondan yapılmış, iplerle tutturulan bu sembolik kalkanların üzerinde “Kuzey Ormanları Savunması” yazmakta.

Buradan da anlaşılacağı gibi, bu kalabalık Kuzey Ormanları Savunması (KOS) isimli sivil girişimin çağrısına uyarak İstanbul’un son ormanlık alanını savunmaya gelenlerden oluşuyor.

Eylem, grubun ormanın derinliklerine doğru yola çıkmasıyla başlıyor. Amaç, yapımına başlanan üçüncü köprünün yolları için tarumar edilen ormanlık bölgeye ulaşıp, tahribatın boyutlarına tanıklık edip, son durumu gözler önüne sermek.

Bisikletliler orman yollarını takip ediyor. Yıllardır patikalarını pedalladıkları ormanı avuçlarının içi gibi bilen usta bisikletçilerin mihmandarlığında yaklaşık 12-13 kilometrelik yol boyunca yokuşlardan ine çıka ilerliyorlar. Ormanın henüz ellenmemiş bölgelerinde egzoz kokusundan, kornadan uzak yapılan huzurlu bir yolculuk.

(Fotoğraf: Engin Ertekin)

Ama aynı zamanda yüzlerde okunan endişeyi de es geçmemek gerek. Herkes biliyor ki ormanın o an için verdiği huzur ve sükûnet dolu hava birazdan bozulacak. Yerini, yol inşaatının görüntüsünün vereceği korku, dehşet ve derin bir iç sızısı alacak.

Sonunda üçüncü köprü projesinin yıkıcı etkilerini gözlemleyeceğimiz noktaya ulaşıyoruz. Yanımdakilere dönüp, “Ormanın bittiği sınıra geldik galiba” deyiveriyorum. Enine, boyuna o kadar büyük bir alan tamamen çıplak halde ki.

Ormanı iyi bilen bir bisikletçi “Hayır, burası ormanın tam ortası. Yıllardır biz burada bisiklete biniyorduk” deyip yol için dümdüz edilen alanın ilerisini işaret ediyor. Yol için açılan o geniş alanın hemen bitiminde metrelerce yükseklikteki meşe ağaçları olanca sıklığıyla devam etmekte.

(Fotoğraf: Engin Ertekin)

Hemen karşıdaki Şahin Tepesi’nin üzerinde otobüslerle ayrı yoldan gelmiş yaya-protestocular ellerinde “İstanbul’u büyütme; yaşam alanlarımızı küçültme”, “Gereksiz proje değil, ormanlarımızı istiyoruz”  yazan pankartlarla bisikletlileri karşılıyor.

Tepeden bakıldığında, kilometrelerce uzanan orman katliamı bütün çıplaklığıyla görülüyor. Manzara karşısında insanın nutku tutuluyor.

(Fotoğraf: Engin Ertekin)

İlk şoku atlatanlar düzenlenen forumda sırasıyla konuşuyor.

Yıllardır o bölgede dolaşmış bir bisikletçinin sözleri her şeyi özetlemekte: “25 yıldır bu ormandayım. Yıllardır parça parça yok ediyorlardı. Ama son iki yıldır yapılan kadarını daha önce hiç görmemiştim… Artık kuşlar gitti. Kuş sesi duyamıyoruz.”

(Fotoğraf: Kuzey Ormanları Savunması)

İki eylemcinin paramotorlarıyla ufuktan yavaşça süzülmeleri ve gökyüzünde açtıkları pankarttan sonra herkes dönüş yoluna düşüyor.

Eylemin son noktası Orman Bölge Müdürlüğü’nün önü. Toplanan bisikletli ve yaya eylemci topluluğu “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları eşliğinde bir basın açıklaması yapıyor.

“Kuzey Ormanları sahipsiz değildir” diyen, İstanbul hakkında alınan kararların İstanbullulara sorularak alınması gerektiğini belirten KOS’un ana talebi şöyle:

“Avrupa’nın biyolojik çeşitlilik bakımından en değerli ve en acil korunması gereken 100 ormanından biri sayılan, 2000 bitki türü, göçmen kuşlar ve tüm İstanbullular için yaşamsal bir öneme sahip olan Kuzey Ormanları’nın yaşama birliğini parçalayan 3. Köprü inşaatına son verin!”

***

Burada, Kuzey Ormanları’nın yaşadığı üç dezavantajdan bahsetmek gerek.

Birincisi, Kuzey Ormanları Gezi Parkı gibi kentin göbeğinde yer almamakta. Bu da İstanbulluların büyük çoğunluğunun hayatlarında doğrudan yer almaması anlamına geliyor. Yani koca nüfus düşünüldüğünde, zamanının bir bölümünü geçirmek için Kuzey Ormanları’nı seçen İstanbulluların oranı oldukça düşük.  

İkincisi, Kuzey Ormanları çevre hareketlerinin genelde yaşadığı en temel sorunlardan biriyle karşı karşıya bulunmakta: çevre ile ilgili sorunların etkileri elle tutulur, gözle görülür olmadığı sürece insanlar bu sorunların üzerinde fazla durmaz, kitlesel olarak harekete geçmez. Diğer bir deyişle, havanın, suyun kaynağı olan orman, susuzluk çekmeyip, nefessiz kalmadığı sürece aklına gelmez.  

Üçüncüsü, ise özellikle ana akım medyanın bugüne kadar ki malum sessizliği. Üçüncü köprünün ayaklarının dikilişini medyada çıkan haberlerden neredeyse metresi metresine takip etmekteyiz. Ancak -bu işin üzerine giden az sayıda örneği katmazsak- ağır bir tahribat altında olan orman hakkında çıkan haberler o kadar az ki.

Öte yandan, projenin hızla ilerlediğine dair haberlerin “iş işten geçti” havası yaratması içten bile değil.

***

Tüm bunlar hesaba katıldığında, Kuzey ormanları Savunması girişimi daha da önem kazanmakta.

İlk olarak, geçtiğimiz Pazar günü olduğu gibi, Belgrad Ormanı’na düzenli olarak gidenlerin bile bihaber olduğu durumu gözler önüne sererek, kamuoyunda farkındalık yaratmaktalar.

Diğer yandan medyada çıkan haberlere inat üçüncü köprü projesinin daha başlangıç aşamasında olduğunun ve geri döndürülebilineceğinin altını çiziyorlar. Bırakın tekrar ağaçlandırmayı, ağaçların kesildiği bölgeler şu andan itibaren kendi haline bırakılsa orman kendini toparlayabilir.

Üstelik 3. köprü yolu projesi, adı duyulan ya da henüz duyulmamış bir projeler silsilesinin başlangıcı. Kuzey Ormanları’nı gittikçe küçültüp, yok edecek olan diğer projeler sırada.

3. havaalanı, Kanal İstanbul ve bölgeyle ilgili emlak projeleri kentin nüfusunu da, kentin kaynakları üzerindeki baskıyı da kat be kat arttıracak. KOS’un da vurguladığı gibi, 3. köprü bu projelerin henüz ‘yolunu’ yapmakta.  tüm bunları durdurmanın yolu da İstanbul’un kuzeyindeki köprü yapımını engellemekten geçiyor.

O yüzden, KOS’un da hatırlattığı gibi henüz kaybedilmiş hiçbir şey yok, çünkü işin henüz başındayız. İstanbul’un akciğerlerini –dolayısıyla da kentin kendisini- kurtarmak için hâlâ umut var.