Baran Alp Uncu

07 Aralık 2015

Batmak ya da çıkmak: Paris İklim Zirvesi hakkında bilinmesi gerekenler

"Liderlerin temel amacı 'dünyayı kurtarmak' değil, kendi ekonomik çıkarlarını gözetmek"

Dünya geçtiğimiz Pazartesi başlayan büyük bir sınavdan geçmekte. 12 Aralık Cumartesi günü sona erecek iki haftalık 2015 Paris İklim Zirvesi’nde iklim değişikliğinin ve ekolojik dengenin geleceği belirlenecek. İnsanlık bu sınavdan ya başarıyla çıkacak ve iklim değişikliğini durdurmak için kalan çok az süreyi değerlendirmenin adımlarını atacak. Ya da ekolojik dengeyi bir daha geri dönülemez şekilde tahrip etmeye devam edecek. Yani, kendisiyle beraber dünya üzerindeki tüm canlıların yok oluşuna neden olacak.

Özetle ya batacağız, ya da çıkacağız.

Peki, COP 21 neden bu kadar önemli? Nasıl bir konferanstır? Kimler katılmakta? Neler hedeflenmekte?

Madem insanlığı ilgilendiren kritik bir dönemeçteyiz, bu soruları yanıtlamakta fayda var:

 

COP 21 nedir?

 

Cevaba önce ne olmadığından başlayalım: COP21, asıl amacı dünya liderlerinin ulusal çıkarlar çerçevesinde tanımladıkları kendi gündemlerini tartışmaları ve ticaretten, sınır ihlallerine kadar her tür yerel mesele konusunda ikili görüşmeler yapmaları için düzenlenmiş bir konferans değildir. Oysa, Türkiye’deki ana akım medyanın ele alış biçimine bakarsanız, COP21’in sanki sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya meselesi için yaptığı/yapamadığı ikili görüşmelerden ibaret olduğu zannedilebilir.

COP 21 -açık adıyla Taraflar Konferansı (“Conference of Parties”)- 1992 Rio Dünya Zirvesi’nde başlayan sürecin son halkası. Rio de Janeiro’daki konferansın sonunda “Rio Konvansiyonları” yayınlanmıştı. Bunun önemli bir parçasını da Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) oluşturmakta. Sözleşme, atmosferdeki sera gazlarının stabilize edilmesi yoluyla iklim üzerinde insan eliyle yaratılan etkilerin durdurulmasını amaçlamakta.  UNFCCC’ye taraf olan ülke sayısı toplam 195. Buna bir de Avrupa Birliği’ni eklemek gerek.

COP da, sözleşmeye taraf ülke yetkililerinin bir araya gelerek, UNFCCC’ye bağlı uygulamaları değerlendirdikleri  yıllık toplantılara verilen kısa ad.

COP buluşmaları 1995 yılında başlatıldı ve aralıksız olarak bugüne kadar yapıldı. Bu zirvelerden özellikle bazıları iklim değişikliğiyle mücadele konusunda kritik birer dönemeç olarak kabul edilmekte. Mesela COP3’te bugüne kadar atılması gereken adımların çerçevesini ve güzergahını belirleyen Kyoto Protokolü imzalandı. COP11’te Montreal Hareket Planı yayınlandı. Cancun’da düzenlenen COP16’da ise, sanayileşmekte/gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine karşı geliştirecekleri proje, politika, program ve diğer eylemleri mali olarak destekleme amacıyla Yeşil İklim Fonu oluşturuldu.

Beklenti Paris’teki COP21’in de sonunda benzer –ve hatta daha büyük- önemde bir iklim zirvesi olması.

 

COP21 neden önemli?

 

Tüm önde gelen araştırmalarda belirtildiği üzere, sanayi devriminden bugüne yaşanan atmosferdeki ısı artışı 2 dereceyi geçtiği takdirde, ekolojik denge bir daha geri döndürülemez şekilde tahrip olacak. Hesaplara göre, atmosferdeki ısı artışı halihazırda 1 dereceyi biraz geçmiş durumda. Üretim ve tüketim biçimleri bugünkü hâliyle devam ederse, çok kısa bir süre sonra atmosferin ısısı 19. yüzyıldan bu yana 2 derece artmış olacak. Bundan sonra da ne yapılırsa yapılsın, -zaten artan düzeyde yaşadığımız- buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, kuraklık, sel gibi felaketleri engellenmenin herhangi bir yolu kalmayacak. Yakın bir gelecekte bu duruma düşmememiz için dünya genelinde ekonominin hemen her alanında büyük radikal değişiklikler yapmak gerekiyor. Bugün bu tedbirler uygulanmaya başlansa hedef ancak tutturulacak gibi. Bu yüzden en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve net hedefleri olan bir yol haritasının çıkması için COP21 son şans.

 

COP21’de somut hedef nedir?

 

İklim değişikliğiyle mücadele konusunda hedefleri ve yol haritasını belirleyen ünlü Kyoto Protokolü’nün süresi 2020 yılında bitiyor. Aslında protokolün süresi daha önce dolmuştu. Ama yeni bir anlaşma daha önceki zirvelerde çıkamadığından Kyoto’nun süresi 2020 yılına kadar uzatılmıştı. Uzatıldı uzatılmasına ama  bir sürü belirsizlik bulunmakta. Uzatılan protokole göre 2020 yılına kadar kimin neyi ne kadar yapacağı konusunda karmaşa var. Öte yandan, 2020 sonrası için de zaten Kyoto Protokolü’nün vadesi dolduğundan, daha da kapsamlı bir anlaşmaya ihtiyaç bulunmakta.

Bunlara bağlı olarak, COP21’deki asıl hedef küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutulabilmek için yapılacakların etraflıca belirlendiği ve tüm taraf ülkeler için  yasal bağlayıcılığı olan bir anlaşmanın imzalanması.

 

COP21’e kimler katılıyor?

 

Sözleşmeye taraf ülkelerin ve Avrupa Birliği’nin müzakere heyetleri COP21’in asıl aktörleri durumunda. “Asıl” aktörler çünkü resmi görüşmeleri götürenler ve nihai kararları onlar alacak. Yani tüm insanlığın ve canlıların kaderini siyasi ve ekonomik elit ellerinde tutmaktalar. Öte yandan, katılımcılar arasında dünyanın dört bir yanından gelen ulusal ve ulus-ötesi STKlar, toplumsal hareket grupları ve bilim insanları da bulunuyor. Zirveyi izleyen yaklaşık 3 bin civarındaki medya mensubu da hesaba katıldığında, toplam 50 bin kişi iklim zirvesi için Paris’te bulunuyor. Ancak devlet-dışı aktörlerin rolü gözlemcilik yapmakla sınırlı. Devlet dışı aktörlerin de sadece bir kısmı –resmi olarak akredite olanlar- konferans bölgesine giriş yapıp, toplantıları izleyebiliyor.

 

COP21’de kararlar nasıl alınıyor?

 

Kararları almak için oylama usulü kullanılmıyor. Anlaşma tüm tarafların varacağı tam bir uzlaşıyla (consensus) ile ortaya çıkacak. Bu da olası anlaşma metni üzerindeki hemen her bir cümlenin tartışılması anlamına geliyor. Ülkelerin önceliklerinin ve hedeflerinin farklılığı göz önüne alındığında oldukça zorlu bir süreç önümüzde duruyor.

 

COP21’de farklı ülkelerin tutumları nedir?

 

COP21, aslında yaklaşık 3 yıllık bir sürecin son noktası. Hazırlıklar 2012 yılında Durban’da başlatıldı. Bu hazırlık döneminin  en önemli parçasını da taraf ülkelerin kendi ulusal sınırları içerisindeki sera gazı salımları konusundaki vaatlerini içeren Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkı Niyetleri (Intended Nationally Determined Contributions, INDC) adı altında açıkladıkları belgeler oluşturuyor. Planlanandan geç açıklanan INDClere göre, dünya genelindeki sera gazı salımlarında en büyük paya sahip ABD, Çin, AB ve Rusya’nın beyanları şöyle:

ABD 2025 yılı itibariyle 2005 yılı rakamlarının yüzde 26-28 altına çekeceğini;

Çin 2030 yılına kadar emisyonları tavan yaptırıp, sonrasında enerjisinin yüzde 20’sini düşük karbonlu kaynaklardan sağlayacağını;

AB üyesi olan 28 ülke adına emisyonlarda 2030 yılına kadar 1990 seviyesine göre yüzde 40 indirim yapacağını;

Rusya ise yine 2030 yılında 1990 yılındaki emisyon seviyelerinin yüzde 25 ile yüzde 30 arası oranda altına ineceğini ilan etti.

Kısaca, her bir ülkenin taahhütleri farklı. Bunca farklı hedefin nasıl bir araya getirileceği ve ortak bir zeminde buluşturulacağı merak konusu. Ama daha da önemlisi, eğer yapılacaklar sadece 150 ülkenin beyan etmiş olduğu INDClerdeki taahhütlerle sınırlı kalırsa, dünya 2100 yılında 2,7-3,4 arasında bir derecede ısı artışıyla karşı karşıya kalacak.[i]   

 

COP21’de sivil toplumun rolü nedir?

 

Tam bu soruyu sormuşken BM İklim Şefi Cristina Figueres’in söylediklerine kulak kabartmak gerekir: “Dünya liderlerinin temel amacı “dünyayı kurtarmak” değil, kendi ekonomik çıkarlarını gözetmek. Çünkü siyasette bundan daha güçlü bir itici güç yok.”

Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi, devlet yetkilileri masada iklim değişikliğini konuşurken, akıllarında ulus-devlet temelli ekonomik ve siyasi çıkarları bulunmakta. Ancak, hem siyaset, hem de iklim değişikliği sadece siyasetçilerin ellerine bırakılamayacak kadar ciddi bir iş. Bir taraftan iklim değişikliği ulusal sınırları aşan, milliyeti ya da dini ne olursa olsun insanlığın tümünü tehdit eden ortak bir mesele. Diğer yandan, en büyük zararı görenlerin dünya genelindeki yoksul kesimlerin olduğu düşünüldüğünde, iklim değişikliği küresel adaleti doğrudan ilgilendiren bir konu. Ayrıca, devlet merkezli ele alınış biçimi ve dışlayıcı karar alma süreçleri de iklim değişikliğini aynı zamanda bir demokrasi meselesi hâline getirmekte.

Uzun zamandır bunları dile getiren yüzlerce sivil toplum kuruluşu ve toplumsal hareket grubu da, devlet yetkililerin üzerinde baskı kurmak üzere, aynı diğer COP zirvelerinde olduğu gibi Paris’te bulunmakta. Akredite olanlar eski bir havaalanı olan Le Bourget’deki konferans alanının içerisinde müzakereleri gözlemleyip, dışarıya bilgi ve yorumlarını aktarırken, müzakerecilere de doğrudan eleştirilerini yöneltiyor. Konferans bölgesinde düzenledikleri yan etkinlikler dışında, sivil toplum aktörleri kendilerinin oluşturduğu İklim Hareketi Alanı’nda paralel etkinlik ve eylemlerini gerçekleştiriyor. Tüm bu etkinlik ve eylemleri düzenleyenler de İklim Koalisyonu 21 (The Climate Coalition 21) isimli işçi sendikalarından dini gruplara kadar farklı 130 örgüt ve grubu bir araya getiren şemsiye hareket ağının altında buluşmuş durumda.

 

[i] http://climateactiontracker.org/global.html