Aziz Çelik

14 Mayıs 2014

Soma Katliamı: Ağla sevgili yurdum!

Ağla, ölen işçilerin anneleri önünde diz çöküp özür dileyen ve istifa eden bir bakanı, başbakanı bile olmayan ülkem.

Soma’da Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı yaşanıyor ve bir yandan da bu katliamı örtme ve önemsizleştirmeye dönük girişimler sürüyor.

Ocakta tam olarak ne yaşandığı bilinmiyor.  Önce trafo patlaması dendi. Bir önceki neden trafo patlaması olamayacağını yazdım. Nitekim gelişmeler bizi doğruluyor.

Gizli bir kömür yanmasının, zamanında önlem alınmadığı için açık bir yangına dönüştüğü yönünde güçlü işaretler var. Anlaşılan böylesi gizli bir yanmanın ortaya çıkması durumunda olması gereken gaz izleme sistemleri çalışmamış ve/veya gerekli önlemler alınmamış. Sonuçta tahliye işlemleri zamanında başlatılmamış. Bir diğer ifadeyle, eğer bu bilgiler doğruysa trafo patlamasından daha vahim bir ihmal ile karşı karşıyayız.

Neden bu gizli yanma tespit edilememiş, neden zamanında önlem alınmamış ve tahliye başlatılmamıştır. Acaba bu sorunun yanıtı Soma A. Ş. Patronunun açıklamasında mı saklı? 

Soma işletmesinde Türkiye Kömür İşletmelerinin (TKİ) 140 dolara ürettiği bir ton kömürü 24 dolara üretmekle övünen Soma A.Ş.’nin sırrı nedir?  Madencilik gibi en tehlikeli sektörde maliyetlerin bu derece düşmesinde bir bit yeniği olmalı. Bu bit yeniğinin başında işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması gelir.

Ocakta tam olarak kaç işçinin bulunduğu hala açıklanamıyor.  Ocakta kaçak işçilerden ve çocuk işçilerden söz ediliyor. En modern teknoloji takip eden şirket işçi sayısı veremiyor. Ocaktan bilgi alınamıyor. Ölü sayısı gizleniyor. Mümkün olduğunca geciktirilerek kamuoyu alıştırılmaya çalışılıyor.

Soma’da ölüm üzerinden bile yalan söyleniyor.

Kan donduran açıklamalar

Bir yandan şirket patronunun şirketin denetlendiği ve 1. sınıf şirket olduğuna dair açıklamaları, öte yandan Başbakanın akıllara durgunluk veren açıklamaları: “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. hiç kaza olmayacak diye bir şey yok.”

Hatırlanacak olursa bu minvalde açıklamalar daha önce de yapılmıştı. Çalışma eski Bakanı Dinçer Zonguldak’ta göçük altında kalan işçiler için “güzel öldüler” derken, Başbakan da “bu işin fıtratında ölüm var” demişti. Demek aynı yerdeyiz. İşçiler öldüğü ile kalıyor. Başbakan konuşmasında 1800 yıllar İngiltere’sinden örnekler vererek adeta Soma katliamının vahametini perdelemek istiyor.

Ancak dünya iş cinayetlerini önleme yolunda büyük mesafeler aldı. Hiçbir demokratik ülkede ne Başbakan ne Çalışma Bakanı böylesi bir katliam karşısında “olur böyle vakalar” diyemiyor. Paşa paşa istifa etmek zorunda kalıyor.

Türkiye ise işçi ölümlerinde liderliğini sürdürüyor. Defalarca yazdım. Taştan kalplere bir tesiri yok ama bir kez daha yazacağım.

Yanıltıyorsunuz, çarpıtıyorsunuz!

AB ülkelerinde 100 bin işçide 1.8, İngiltere’de 0.6 olan ölümlü işçi oranı Türkiye’de 15.5’tür. Gelin bunu karşılaştırın. Bırakın zaman makinesi binip 1800’lere gitmeyi.  Bunlara yanıt verin!

“Bunlar olağan şeylerdir” diyorsunuz. Peki neden özel sektörde işçi ölümleri kamunun 10 katından fazla. Zonguldak havzasında 2000-2012 yılları arasında özel ve taşeron ocaklarda devlet ocaklarına göre 12 kat daha fazla işçi ölümü yaşandı.

Ve dahası 2002’den bu yana her yıl ortalama 1119 işçi iş cinayetleri sonucu  yaşamını yitirdi. Ayda ortalama en az 100 işçi iş cinayeti sonucu ölüyor ve siz kalkmış 1800’ler  İngiltere’sinden dem vuruyorsunuz!

Demek “fıtrat” dediğiniz şey sermayenin fıtratıymış, kar hırsının fıtratıymış. 

Ve daha vahimi Çalışma hayatının birinci derece sorumlusu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı katliamdan tam 20 saat sonra lütfedip ortaya çıkıveriyor ve çocuk işçi çalıştırılmasına şaşıyor ve konuyu araştıracağını söylüyor.

Bu yazılırken ölen işçilerin sayısının 350’lere yükseldiği söyleniyordu.

Bir yandan “milli yas” ilan edilmiş öte yandan olur böyle vakalar deniyordu.

Yası acılı annelere, babalara, eşlere, kardeşlere bırakın, yası onlar tutar. Siz hesap verin.

Katliamdan yaralı kurtulan işçi sedyeye yerleştirilirken “ayakkabılarımı çıkarayım mı, sedye kirlenmesin” diyordu.

Ve kravatlı ve takım elbiseli steril devlet erkanı Soma taziyesini yapmış, esvapları kirlenmeden geri dönüyordu.

Ağla sevgili yurdum!

Ağla, ölen işçilerin anneleri önünde diz çöküp özür dileyen ve istifa eden bir bakanı, başbakanı bile olmayan ülkem.