Kitlesel işçi cinayetlerine bir yenisi daha eklendi. 2012 yılı Türkiye’sinde, İstanbul’un Esenyurt ilçesinde bir AVM inşaatında çalışan 11 işçi inşaat alanı yakınında uyudukları çadırda yanarak can verdi. 24 Şubat’ta Adana Kozan’da baraj inşaatısırasında baraj kapağının patlaması sonucu ölen 10 işçiden bazılarının cesedi henüz bulunamamışken...
Geçen yıl 3 Şubat’ta Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesi’nde 20 işçi iş cinayetine kurban gitmişti.11 Şubat 2011’de Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi yaşamını yitirmişti. 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’dakaçak bir işyerinde meydana gelen patlama sonucu 23 işçinin ölümü ile Tuzla tersanelerinde üst üste yaşanan ve sonu gelmeyen işçi ölümleri hafızalardan silinmedi…
Çalışma yasaları bu ölümleri “iş kazası” olarak nitelese de bu yaşananların doğru tanımı iş cinayeti. Bu ölümlere "kaza" demek mümkün değil. Çünkü "kaza" bütün önlemlerin alındığı, işçilerin güvenceli-kurallı çalıştırıldığı, ancak buna rağmen yaşanabilecek istisnai durumlar için kullanılabilir. Oysa iş kazası adı verilen işçi ölümleri istisna değil kural haline gelmiş durumda.
Göz göre göre işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları hiçe sayılarak ucuz, kuralsız ve güvencesiz işçi çalıştırmanın sonucu yaşanan iş cinayetleri söz konusu. Bu cinayetler işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, bunların ihmal edilmesi ile denetim ve yaptırım eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu denetim ve yaptırım eksikliği teknik değil, siyasal-iktisadi-sınıfsal boyutları olan bir konudur.
İş cinayetlerinde 60 bin işçi öldü
1945 yılında çıkarılan İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu'ndan bu yana ülkemizdeiş kazası ve meslek hastalığı sonucunda ölen ve sakat kalan işçilerin kaydı tutuluyor. 1946'dan 2010 yılına kadar "iş kazaları" sonucu ölen işçilerin sayısı tam 59.300’e ulaşmış durumda. (2011 verileri henüz yayınlanmadı.)Her yıla 9226 ölü işçi! Son 10 yılda toplam 10.723 işçi, her yıl ortalama 1072 işçi ölmüş.
İşçi sayısı arttıkça, fabrika sayısı arttıkça ölü işçiler ordusu büyümüş. Son yıllarda işçi sağlığı ve güvenliği mevzuatı ve koruyucu teknik imkânlar gelişmiş ancak işçi ölümleri artmış. Bu inanılır gibi değil. Üstelik bu veriler sadece kaydı tutulabilenler. İstihdamın yaklaşık yarısının kayıtsız olduğu ülkemizde, kayda geçmeyen vakaları tahmin etmek mümkün değil.
Bu tablonun en önemli nedeni iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin, işverenlerin ezici çoğunluğu tarafından bir maliyet unsuru olarak ele alınması, kurallara uyulmaması ve işyerlerine sendika sokulmaması ve işyerlerinin denetlenmemesidir. Giderek artan esnek ve kuralsız çalışma biçimleri, kayıtsız çalışma ve uzun çalışma süreleri iş cinayetlerinin bir başka önemli nedenidir. Son yıllarda yoğunlaşan taşeronluk zinciri iş kazalarına adeta davetiye çıkarmakta. Ana işverenden iş almak için fiyatları düşüren taşeron şirketler kâr etmenin yolunu işçilerin yaşamını tehlikeye atmakta buluyor.
Bu iş cinayetlerini engellemek veya en azından iyice azaltmak mümkün. Bunun iki önemli yolu var: Birincisi devletin, ikincisi sendikaların denetim ve yaptırımı. Bu iki yolun etkin biçimde kullanımıyla iş kazaları önemli ölçüde azaltılabilir. Dünyada bunun örnekleri var. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre ölümle sonuçlanan iş kazası oranları bazı ülkelerde önemli ölçüde geriletildi. Türkiye'de "ölümle sonuçlanan iş kazası" oranları '100 binde 20,5' iken bu oran Norveç, İsveç, İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde '100 binde 2' oranının altına geriledi.
Ülkemizde işçiyi koruyucu sağlık ve güvenlik mevzuatı kâğıt üzerinde oldukça gelişkin ancak denetim ve yaptırım son derece zayıf. İş Yasasına göre işyerlerinde sağlık ve güvenlik kurallarına uyulmasını denetleme görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na ait. Ancak denetim kapsamında800 bine yakın işyeri varken, bakanlığın teftiş örgütünde çalışanların sayısı (büro çalışanları dâhil) 600 civarında. Aslında piyasayı denetlemeye yönelik siyasi bir irade yok.
Öte yandan düşük sendikalaşma oranı yüksek işçi ölümü anlamına geliyor. Sendikalı işyerinde ve sendikalaşma oranının yüksek olduğu ülkelerde ise işçi cinayetleri azalıyor. Örneğin Zonguldak havzasında sendikalı işletmelerde çıkarılan 100 bin ton kömür başına işçi ölümü 0,3 iken, sendikasız taşeron işletmelerde bu sayı8,3. Aradaki fark tam 34 kat. Özel sektörde sendikalaşma oranının yüzde 3’lerde seyrettiği bir ülkede iş cinayetlerinin giderek kitleselleşmesirastlantı değil.
Teknik değil siyasi-iktisadi-sınıfsal bir sorun
On binlerce işçinin "kaza" sonucu ölümü teknik değil, siyasi ve iktisadi bir sorundur. Devlet yıllar yılı piyasayı ciddi bir biçimde denetlemediği için ve sendikalar saf dışı bırakıldığı için on binlerce işçi yaşamını yitirdi, yitiriyor. "Esnekleşelim, rekabet gücümüz artsın" zihniyeti, kuralsız ve güvencesiz çalışma düzeni yüzünden on binlerce işçi ölüyor. “Bu işin fıtratında ölüm var” anlayışı ile bu cinayetler önlenebilir mi? Dahası çıraklık (çalışma) yaşını 11’e indiren zihniyet, benzer ölümlere davetiye çıkarmak anlamına gelmiyor mu? Çalışma hayatında esnekliğin, güvencesizliğin ve kuralsızlığın yarattığı bilanço ortadayken, hükümetin Ulusal İstihdam Stratejisi ile daha da esnek bir çalışma hayatı hedeflemesine ne demeli?
Hangi savaş, hangi çatışmabu kadar çok insanın yaşamına mal oluyor? 60 bin ölü işçi karşısında, iş cinayetleri karşısındabukayıtsızlık neden? Üstelik bu ölümleri önlemek bir savaşı, bir çatışmayı önlemekten çok daha kolayken; sadece daha fazla kaynak, daha fazla denetim, daha fazla özen ve daha az açgözlülük nice ölü işçinin yaşamasını sağlayacakken.
Sermaye birikirken, Türkiye dünyanın ilk 20 ekonomisi arasına girerken, Türkiye kapitalizmi küresel ekonomi ile bütünleşirken, hükümet çalışma hayatını daha da esnekleştirmeye hazırlanırken, bir alışveriş tapınağının (AVM) inşaatında çalışan 11 işçi buz gibi bir İstanbul gecesinde inşaat alanında uyudukları çadırda yanarak öldü…
Utanıyor musunuz?