Aziz Çelik

01 Mayıs 2016

8+8+8=1 Mayıs, çalışarak ölmemek için

'Herkesin çalışabilmesi için herkesin daha az çalışması' ve herkesin daha insanca çalışması için haydi 1 Mayıs’a!

1  Mayıs uzun çalışma saatlerinin kısaltılması için verilen uzun mücadelenin adı. 1 Mayıs tam 130 yıllık bir gelenek. 1 Mayıs, emeğin bayramı, çalışanların uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü. 1 Mayıs 19. yüzyılın ikinci yarısında 8 saatlik iş günü mücadelesi içinde doğdu. 1 Mayıs ile simgeleşen 8 saatlik işgünü hedefi 19. yüzyıla ait bir çizimde “8 saat çalışmak, 8 saat dinlenmek ve 8 saat canımızın istediğini yapmak” olarak ifade ediliyordu. 1 Mayıs’ın formülü 130 yıldır hala 8+8+8 olarak ifade edilebilir. Sosyal politikanın kurucularından İngiliz sosyalisti Robert Owen 1810’larda “8 saat çalışma, 8 saat eğlenme, 8 saat dinlenme” sloganını ortaya atmıştı.

 

Uzun çalışma süreleri

 

Gün doğumunda gün batımına, 16 saate varan uzun, ağır ve öldüresiye çalışma koşullarına karşı 19. yüzyıl boyunca işçilerin, sendikaların ve sosyalist hareketlerin  en önemli hedeflerin biri çalışma saatlerinin kısaltılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi oldu. Çalışma saatlerinin kısaltılması ve 8 saatlik işgünü mücadelesi 19. yüzyılın başlarında başladı ve 20. yüzyılın başlarında sonuç vermeye başladı.

İngiltere’de 1802’de kabul edilen ilk Fabrika (iş) Yasası sadece çocukları kapsıyordu. Yetişkin işçiler bu yasanın dışında tutuldu. Bu yasa ile tekstil fabrikalarında çocuk işçilerin çalışma süreleri 12 saat ile sınırlandırıldı fakat uygulamada bu kural işlemedi. Çünkü hiç bir denetçi atanmadı. 1833 Fabrika Yasası ile dokuz yaşından küçük çocukların tekstil fabrikalarında çalışmaları yasaklandı. 9-13 yaş arası çocukların günlük çalışma süresi ise günde 9 saat ve haftada 48 saat ile sınırlandı.14-18 yaş arası çocuklar günde 12, haftada  69 saat çalıştırılabilecekti. 1847’de çıkarılan On Saat Yasası ile kadın ve genç işçilerin tekstil sektöründeki günlük çalışma süreleri on saat ile sınırlandırıldı. Bu yasa yetişkin erkek işçileri kapsamıyordu.

1830’ların ortasından 1848’e kadar İngiltere’de sosyal muhalefete damgasını vuran ve başlangıçta bir genel oy hareketi olan Chartizm daha sonra bir sosyal içeriğe kavuştu. Chartistler 1840’lı yıllarda sekiz saatlik iş günü, çocukların çalıştırılmasının yasaklanması, emekçilerin maddi koşullarının iyileştirilmesi gibi talepleri genel oy hakkı talebi ile birlikte savunmaya başladılar.

1848 Devriminde önemli rolleri olan Fransız işçileri “sosyal cumhuriyet” ilanını, çalışma sürelerinin azaltılmasını ve  çalışma hakkının tanınmasını istiyordu. 1848 Devrimi ile kurulan geçici hükümet işçilerin talebi olan “çalışma hakkını” tanıdı, iş saatleri Paris’te on saate, Paris dışında 11 saate indirildi. 1848 Devrimi yenilince çalışanların taleplerinin uygulanması mümkün olmadı.

 

Sekiz saatlik iş günü hareketi

 

1850'li yıllarda ABD ve İngiltere'de günlük çalışma süresini 10 saate indiren  yasalar kabul edildi.  1860'lı yıllarda ABD'de günlük çalışma süresini 8 saate indirmeyi amaçlayan örgütlenmelere gidildi, dernekler kuruldu ve grevler, gösteriler yapıldı. Düşük ücrete ve uzun iş gününe karşı sürdürülen bu mücadele, Birinci Enternasyonal'in 1866 yılında toplanan  kongresinde yasal çalışma süresinin 8 saat olması talebinin kabul edilmesiyle uluslararası bir boyut kazandı.

8 saatlik işgünü mücadelesi  1880’lerde ivme kazanmaya başladı. Ancak düzenlenen grevler ve gösteriler güvenlik güçleri  tarafından zor kullanılarak bastırılmaya başlandı. 1884-1886 yılları arasında ABD'de, Japonya’da, Fransa’da, Rusya’da  8 Saatlik iş günü talebiyle grevler yapıldı.

ABD Kongresi kamu sektöründe 8 saatlik iş gününü 1868’de benimsedi. Ancak bu uygulama özel sektör işyerleri için geçerli değildi. 1884’te ABD’de örgütlü iki işçi sendikasından biri olan  Örgütlü Meslek ve İşçi Birlikleri Federasyonu (FOTLU) 8 saatlik işgünü talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı aldı. İşte bugün kutlanan 1 Mayıs’ın kökeni 1 Mayıs 1886’daki yaygın gösterilerdir.

1 Mayıs 1886 günü ABD’de 10’dan fazla kentte 350 bin dolayında işçinin katıldığı gösteriler yapıldı. Chicago’daki 1 Mayıs gösterilerine ise 80 bin kişi katıldı. Chicago’da yapılan gösterilerde hiçbir olay yaşanmadı. İşçiler, on saatlik ücretlerinde bir indirim olmaksızın sekiz saatlik iş günü istiyordu. ABD tarihinin o güne değin en büyük işçi gösterisi  Chicago 1 Mayıs 1886 gösterisi olmuştu.

 

Samanpazarı olayları ve 1 Mayıs

 

3 Mayıs 1886 günü ise Chicago’da kurulu International Mc Cormick Harvester fabrikasında anarşist sendikacıların öncülük ettiği  ve Şubat ayından beri süren grevi işveren  grev kırıcıları kullanarak kırmak istedi. Grevci  işçiler, grev kırıcıları fabrikaya  sokmak istemedi. Grevcilerin üzerine polis tarafından açılan ateş sonucunda 4 işçi öldü. Olayları protesto etmek için 4 Mayıs 1886 günü Chicago Samanpazarı (Haymarket) meydanında bir protesto  gösterisi düzenlendi. Olaysız biçimde süren gösteri polis tarafından dağıtılmak istenirken kimin tarafından atıldığı bugün bile  hâlâ belirlenemeyen bir bomba, polis şefinin ölmesine ve çok sayıda polisin yaralanmasına yol açtı.. Bu sırada polisin göstericiler üzerine açtığı ateş neticesinde ise yaklaşık 10 kişi öldü, 50 kişi ise yaralandı.

Atılan bomba bahane edilerek sekiz sendikacı tutuklandı. Yapılan yargılamada tutuklanan sendikacıların polislere atılan  bomba ile bağlantılı olduklarına dair ne bir kanıt, ne de bir şahit bulunabildi. Ancak yaratılan işçi ve sendika düşmanı hava nedeniyle jüri zanlıları suçlu kabul etti. Sekiz sendikacının yedisi idama mahkum edildi. Beşinin cezaları onaylandı ikisinin cezaları müebbet hapse çevrildi. İdamı onaylananlardan Louis Lingg tutulduğu  cezaevinde devlete göre intihar etti, sendikacılara göre ise öldürüldü. Diğer dört sendikacı George Engel, Adolph Fischer, Albert Parsons ve August Spies 11 kasım 1887 tarihinde idam edildiler. İdamların üzerinden altı yıl geçtikten  sonra  hapiste bulunan üç sendikacı eyalet valisi tarafından 1893 yılında  koşulsuz olarak affedildi. 4 Mayıs 1886’da Samanpazarı’ndaki gösteriye ateş açma emrini veren polis şefleri görevi kötüye kullanmaktan dolayı 1889 yılında meslekten ihraç edildiler.

Samanpazarı olayları Amerikan işçi hareketinde bir dönüm noktası ve gerilemenin başlangıcı olarak değerlendirilmektedir. 1 Mayıs ile ilgili pek çok kaynak Chicago Samanpazarı olaylarını 1 Mayıs geleneğinin doğuşu olarak  kabul etmektedir. Oysa Chicago Samanpazarı olaylarının doğrudan 1 Mayıs ile bağlantısı yoktur.

 

1 Mayıs gösterilerinin yaygınlaşması

 

Amerikan Emek Federasyonu (AFL) 1888 Aralık ayında yaptığı kongrede 8 saatlik işgünü için bir kampanya başlatma kararı aldı. Kampanya  1 Mayıs 1890’da bir genel grevle tamamlanacaktı. Ancak bu kampanya istenen sonucu vermedi.

Temmuz 1889’da Paris’te toplanan İkinci Enternasyonal Kongresi, AFL kararına atıfta bulunularak  8 saatlik işgünü için 1 Mayıs 1890’da bütün dünyada 8 saatlik işgünü için  uluslararası gösteriler düzenlenmesi kararını benimsendi. İkinci Enternasyonal’in 1 Mayıs için aldığı karar sekiz saatlik iş günü ile ilgilidir ve AFL’nin kararına atıf yapmaktadır. Chicago Samanpazarı olaylarından söz edilmemektedir.

İkinci Enternasyonalin çağrısı üzerine yapılan 1 Mayıs 1890 gösterileri görkemli olur. Londra’daki 1 Mayıs gösterisine yarım milyon işçi katılır. 1 Mayıs daha sonraki yıllarda da işçi sınıfının 8 saatlik iş günü için eylem günü olmaya devam etti. Ancak 1 Mayıs gösterileri egemen çevreler için bir huzursuzluk ve tedirginlik kaynağı olmaya devam etti. 1892 1 Mayıs’ında pek çok yerde gösteri düzenlenmesine izin verilmedi. Londra’da yapılan gösterilere ise 300-500 bin kişi katıldı. 1 Mayıs’larda 8 saatlik işgünü talebi etrafında gösteriler sonraki yıllarda da devam etti.

 

8 saatlik işgününün yasalaşması...

 

8 saatlik işgününün kazanılmasında ve yaygınlaşmasında en önemli adımlardan biri Rusya’daki 1917 Ekim Devrimi oldu. Devrimin hemen ardından Sovyet hükümeti 8 saat iş günü kararnamesini yayımladı. Ekim Devrimi öncesi Yeni Zelanda ve Uruguay’da bu yönde adımlar atılsa da Rusya’da 8 saatlik işgününün kabulünün etkisi çok daha büyük oldu. Ekim Devrimi ile 8 saatlik işgününün kabulü batı dünyasında da bu yönde adımları hızlandırdı.

1919 Versailles Barış Antlaşması ile Uluslararası Çalışma Örgütü’nün kurulması ve çalışma hayatına ilişkin bir dizi ilke kararlaştırıldı.  Versailles ile benimsenen dokuz temel ilkenin arasında, “sekiz saatlik işgünü ve 48 saatlik çalışma ve  en az 24 saatlik haftalık tatilin uygulanması. Bu tatilin olabilen her yerde Pazar günü olması” hedefleri de yer aldı. Böylece işçi hareketinin yüzyıllık mücadelesi uluslararası düzeyde teyit edilmiş oldu.

8 saatlik işgünü 20 yüzyıl boyunca pek çok ülkede kabul edildi. Çalışma saatleri pek çok ülkede kısaldı. 20. yüzyılın sonlarına doğru haftalık çalışma süresi bazı ülkelerde 35 saate kadar indirildi. 1870’lerde yıllık 3000 saatin üzerinde olan çalışma süresi 2000’li yıllarda ortalama olarak 1600-1700 saat civarına geriledi. Ancak çalışma saatleri konusunda eşitsizlik ve ağır, yıpratıcı çalışma koşulları devam ediyor. İşçiler çalışarak ölmeye devam ediyor.

Hollanda’da işçiler yıllık ortalama 1381 saat çalışırken,  ABD’de 1777, Güney Kore’de 2187 saat çalışıyor. Koreli işçi Hollandalı işçiye göre 800 saat daha fazla çalışıyor. Aynı şekilde güvencesiz ve sendikasız işçiler daha fazla çalışıyor. Haftalık fiili çalışma süresi açısından da büyük farklar söz konusu. Haftalık fiili çalışma süresi Almanya’da 34.5, Fransa’da 36.1,  OECD ülkeleri ortalaması 36.8 saat iken, bu süre Brezilya’da 40, Meksika’da 44.7 ve Türkiye’de 49.1 saat olarak gerçekleşiyor. Türkiye en uzun çalışılan ülkelerden birisi. O yüzden 1 Mayıs Türkiye için çok daha elzem.

1 Mayıs’ın tarihsel hedefi hala güncel. 19. yüzyılın işçi cehennemleri 21. yüzyılda da sürüyor. Daha kısa çalışma süreleri, insanca çalışma koşulları hedefi 1 Mayıs’ı daha da güncel kılıyor.

“Herkesin çalışabilmesi için herkesin daha az çalışması” ve herkesin daha insanca çalışması için haydi 1 Mayıs’a!