Aytun Aktan

24 Şubat 2016

Ödüller, fimler ve ikiyüzlülüğümüz

Fuocoammare'a en iyi film ödülü veriliyor...

Filmler ödüller alıyor. İnsanlar güldüklerinden çok, ağladıklarına, belki de utanç duygularına ödül vermeyi uygun buluyor. 66. Berlin Film Festivali’nde Suriyeli göçmenlerle ilgili Fuocoammare filmine en iyi film ödülü verildi. Tüm dünyaya da utancını hatırlattığı için utanma ödülü veririler mi ya da mansiyon en azından. Filmi seyretmedim bu nedenle eleştirim filme değil, bu işin büyük ustaları varken bana seyirci koltuğunda oturmak düşer pek tabii ki. Sanatçı meselesini, huzursuzluklarını, politik duruşunu kendi yorumuyla sergilemekle yükümlüdür ve seçimlerinde sonuna kadar özgürdür. Eserin inandırıcılığı da sanatçının samimiyetinden gelir. Göçmenlerin başına gelenler kendi başına, tek tek her biri için büyük trajedi. Ve bunu hiç bir sanat katkısı yapmadan çırılçıplak gerçekliği ile sunsanız tüm dünyanın gözyaşının durmaması gerekir.

Bazı utançların üzerinden çok yıllar geçer sonra filmler yapılır, içinden geçenler değil ikinci kuşaklar yapar filmleri, tarihin kirletilmiş zamanlarını filmlerden seyrederken biraz içimiz rahattır. Bitmiştir çünkü ve artık yapacak bir şeyimiz kalamamıştır. Rahatça koltuklarımızda üzülüp, mısırımızı yiyip, telefondaki mesajlara arada sessizce cevap yazıp, çıkışta gideceğimiz yerlerin planını yapabiliriz.

Geçen hafta yazmak istemiştim aslında bu yazıyı. İftarlık Gazoz filminin sonunda tüm salonun salya sümük ağlamasına sinirlenmiştim. 12 Eylül döneminin acılarından birine gözyaşı döken salondaki seyirciler, ülkemizde ve dünyada hali hazırda yaşanmakta olanları illa bir film senaryosunda gördüklerinde ve geçmişte bırakıldığında mı bu kadar duygusallıkla karşılıyor acaba? Ülkemizin en güvensiz ve en güvenli saydığımız iki ucunda da bombalar patlayıp, insanlar öldüğünde niye ağlayamıyoruz artık? Arka fonda içimizi titretecek müziklerin mi çalması gerekiyor duygularımızın hareketlenmesi için?

 

Yüzlerce film yapıldı İkinci Dünya Savaşı ile ilgili. Etkilenmeden seyredebildiğimiz tek film var mıydı? Birinci Dünya Savaşı filmlerinden daha yaralayıcı olması daha yakın tarihte olmasından çok Holokost nedenli belki de. Milyonlarca insanın dini inançları nedeniyle katledilmeleri tüm dünyanın taşıyamayacağı kadar ağırdı, gerçi aynı savaşta kuzeydeki diktatör rejimin katlettiği insanların sayısı çok daha fazlaydı ve daha az filme konu olarak görmezden gelindi. Bu da film lobisinin oyunu olsa gerek! Film ödüllerini çok sayıda bu başlık altındaki filmler de aldı.

İnsanlık tarihinin kötülüklerinden kaynaklanmış acıların vicdanlarımızda temize çekilmesi ihtiyacını anlayabiliyorum. Ödüllerin bir kısmının samimiyetle verildiğine, sanatçıların farklı dillerinin bunu sonuna kadar hak ettiğine de inanıyorum. İyi ki sanat var da katlanılır hale geliyor çırılçıplak acılar.

Ruanda katliamı yapılırken tüm dünyanın olanlardan haberi vardı. Bosna Savaş’ında Avrupa’nın tam ortasında gözlerin kapatıldığı zamanlar yaşandı. Uzak coğrafyalarda dizayn edilmiş Ortadoğu savaşlarının hiç birine iyi niyetli müdahil olunmadı. Bunların hepsinin filmleri yapıldı. Çünkü artık binlerce insan dünyanın gözü önünde acımasızca öldürülmüştü, bitmişti. Ve bizler beyazperdeden seyrederken ağlayabilirdik hıçkıra hıçkıra. Şimdi Suriye’deki savaştan kaçabilen, göçmen olarak yollarda, denizlerde ölen bunca insanın filmine Almanya’nın ödül vermesi, arka planda bu insanlardan nasıl kurtulabileceklerinin pazarlıklarını yaparlarken bana sadece ikiyüzlülüğü hatırlattı. Hala kendi ülkelerinde ya da hayatta kalma çabaları sırasında ölüyor bu insanlar sinema salonlarına gitmemize gerek yok. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanıyor bu utanç.  Bu filmlere ödül verirken zaman kaybediyoruz, hali hazırda ölüyor insanlar, daha soğumadı hiç bir şey elimizden daha fazlası gelmeli.