Aysel Sağır

25 Ekim 2016

Zorbaların gücü kederli toplumlara yeter!

Kederi ve köleliği yenmek için mizahı aynı zamanda neşeyi de politik tavır olarak ortaya sermenin tam zamanı

Dönem 1632-1677… Bir adam çıkıyor (Baruch Spinoza), “Despotların örselenmiş ruhlara, örselenmiş ruhların ise despotlara ihtiyacı vardır…” diye haykırmak zorunda kalıyor. Niye? Aradan beş yüz yıla yakın bir zaman geçmiş. Şimdi yirmibirinci yüzyıldayız bu söz yaşadığımız çağa niye bu kadar cuk oturuyor(?) Spinoza yaşadığı çağda (17. yüzyıl Hollanda) bu sözleri elbette ki aklına estiği için söylemiyor. Spinoza, çağının önemli filozoflarından. Dönemin despot iktidar(lar)ı  tarafından din düşmanı olarak ilan edildiği gibi tezleri -bir dönem için- kolay anlaşılmıyor. Niye mi? İnsanın sesizce içinden, yaşadığımız çağı beklemesi gerekiyor diyesi geliyor.

Çünkü bugün; keder, nefret, tiksinti, alay, korku, umutsuzluk, vicdan azabı, acıma, infial, kıskançlık, alçakgönüllülük, pişmanlık, iğrenme, utanç, yerinme, öfke, öç, zalimlik… En üst seviyelere tırmanmış gibi gözüküyor. Birçok birey ve bazı toplumlar tam da bunlardan dolayı kitlenmiş ve diplere inmiş durumda. Tam da bu nedenler yüzünden köleliğin en uç halini yaşıyor(uz). Spinoza’nın üstüne basarak tezlerini ve analizlerini yukarıda sıralanan ruhsal çöküntü ve düşünüş tarzı üstüne inşa etdiğini göz önünde bulundurursak, ihtiyacımız olan en önemli eksikliğin sevinç ve neşe olduğunu anlamamız hiç de zor olmayacak.

Ama önce, çökmüş ruh halleri ve umutsuzluğa odaklanmış düşünüş tarzının zorba yönetimler tarafından tesis edildiğini bilmemiz gerekiyor. Spinoza da zaten yaşadığı dönemin Hollanda’sında kolları bü yüzden sıvayarak Ethica’yı yazmış. Despotluğu ve despotları yenmek için neşe ve mizahın çok ama çok önemli bir var oluş tarzı olduğunu kılı kırk yararak anlatmış.

“Keder deyince biz ruhun düşünme gücünü azaltan veya indiren şeyi anlıyoruz; nitekim Ruhun kederlenmesi bakımından onun bilme gücü, yani tesir etme gücü azalmış ya da engele uğramıştır.

"Bedenimizde onun etki gücünü artıran veya eksilten, tamamlayan ya da tutan her şeyin fikri Ruhumuzda düşünme gücü üzerinde aynı etkiyi yapar.

"Tabiatımıza karşıt olan, yani kötü olan duygulanışlar, Ruhu bilmeden alıkoydukları nispette kötüdürler. Öyle ise tabiatımıza karşı olan duygulanışların hükmü altında bulunmadığımız müddetçe, tabiatıyla bilmeye çalışan Ruhun gücü alıkonmuş değildir; açık seçik fikirler oluşturabilir ve bedenin duygulanışlarını düzenleyebilir.

"Şüphesi yalnız vahşi ve gamlı bir yanlış-inanç haz duymayı yasak eder…İşte benim kuralım, benim sanım budur! Hiçbir Tanrısal güç, bir hasetçiden başka hiç kimse benim güçsüzlüğümden ve ıstırabımdan haz duymaz; ondan başka hiç kimse gözyaşlarımızı, hıçkırıklarımızı, korkumuzu ve içimizdeki başka güçsüzlük belirtilerini erdem yerine alamaz.”

 

Mizah ve neşe güçlü bir politik tavırdır!

 

Kederin, üzüntünün bireyleri dolayısıyla da toplumları köleleştirdiğinin sürekli farkında olmakta fayda var. Zira kederli ve üzgünüz. Daha da önemlisi hepimiz birer köleyiz ve bu yüzden de bizi çok kolay yönetip, istediklerini yapabiliyorlar. Bunları Spinoza diyor. Tabii tüm bunları bodoslomadan söylemiyor. İnsanın ruhunu çok iyi analiz ediyor. Böylelikle insanlığa damgasını vuran Sigmund Freud, Friedrich Nietczshe gibi bir çok düşünür ve psikanalist de onun argümanlarından yola çıkarak tezlerini yapılandırmışlar.

Bir toplum ve onun bireylerinin edilgen olmasının nedenleri de zaten yaşadığı umutsuzluk, karamsarlık, üzüntü…gibi nedenlere dayanıyor. “Upuygun olmayan fikirleri olduğu için bir şey yapması gerektirilmiş olması bakımından insan edilgindir (pasif);  yani yalnız kendi özü ile algılanmadığı, ya da başka deyişle kendi erdeminden çıkarılmadığı için edilgendir. Fakat bilgisi olduğu için bir şey yapması gerektirilmiş olması bakımından o etkindir (aktiftir), yani kendi özü ile kendisini algıladığı, ya da erdeminden upuygun olarak çıkardığı için etkindir. Edilgi olan duygulanış bulanık bir fikirdir. Bu duygulanıştan açık ve seçik bir fikir teşkil edersek, duygulanış bir edilgi olmaktan çıkacaktır…”

Yani insanlar kedere ve umutsuzluğa daldıkça beden ve ruh kavrayış gücünü yitiriyor. Daha da önemlisi aptallaşıyor ve Spinoza’nın deyişiyle kendisine “upuygun” fikirlere de ulaşamadığından pasif ve kolay yönetilir bir hale geliyor. Kölelik tamda böyle oluşuyor. Zira insan gücünü yitiriyor. Bu yüzdenden de despotluğa başkaldıramadığı gibi ona hizmet ediyor. Daha açık bir deyişle travma yaşıyor. Bunun neden olduğu iki politik tavır var; biri melankoli, diğeri ise mizah. Kederi ve köleliği yenmek için mizahı aynı zamanda neşeyi de politik tavır olarak ortaya sermenin tam zamanı!