İstanbul’da her defasında farklı meydanlara konuk olan 1Mayıs’ın kaderi, bu yıl da Maltepe Sahili Dolgu Alanı’na yazıldı. Ancak hafızasına yazılamadı. Zira 1Mayıs’ın asıl hafızası halen Taksim’de beklemeye devam ediyor. Bu yüzden 1 Mayıs’ı kutlamak isteyen önemli bir kesim, valiliğin belirlediği alanları reddedip, Taksim Meydanı’nda ısrar etti. Taksim’de ısrarcı olanlar, alanın kilometrelerce uzağına kurulan binlerce bariyeri aşamasalar da, 1Mayıs’ın gerçek sembolüyle ilişki kurdukları için rahatlar. Bu kısım, resmi makamların belirlediği yerlere gitmeyip, 1Mayıs’ın gerçek mekanını zorlayarak, günün anlamına uygun davrandıklarını düşünedursunlar, resmi makamların belirlediği alanda 1Mayıs kutlamalarına katılanlar da biraz buruklar. Ancak, “Birarada olmak daha önemli” şeklinde mesaj veriyorlar.
Bir arada olan bu çoğunluk ise, İstanbul Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), fKamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), siyasi örgütler, partiler, kadın kuruluşları, dergiler, köy dernekleri, öğrenci dernekleri, kooperatifler, her türden hizmet işinde çalışanlar… olarak uzayıp gidiyor. Öte yandan, Maltepe Dolgu Alanı 1 milyondan fazla insanı kucaklayacak kapasiteye sahip. Ancak içine aldıklarını gizlemek gibi bir handikabı var. Parklara özgü yeşillikler ve ağaçlarla donatılmış alanın bir yanı denize bakarken, diğer yanı da birbirini kesen caddeleriyle konut ve binalara bakıyor. Bu haliyle, 1Mayıs gibi kentin büyük bir kesiminin gösteri yapacağı yer olma özelliğini çoktan yitirmiş.
Kısa kesilmiş yürüyüş
Alanla aynı çizgide devam eden bir cadde var. Yürüyüşcüler bu caddeden yürüyerek, polis bariyerleriyle çevrelenmiş ve belli aralıklarla alana giriş kapıları açılmış yerlerden geçiyorlar. Bütün gösteri imkanı da bu caddede kısa bir yürüyüşle gerçekleşiyor. Alana girdikten bir sonra ise, göstericilerin bütün ruh hallerinin değişmesi, az önceki coşkunun yerini durgunluğa bırakmasından anlaşılıyor. Altı yaşından itibaren 1Mayıs’a katıldığını söyleyen bir katılımcı, “Eskiden sanki daha coşkuluydu” diyor. Ardından da 1990’ların “zor dönemler” olduğunu belirterek devam ediyor: “Her konuda sindirildiğimizi düşünüyorum. Buraya gelmeden önce içimde ‘acaba bomba patlar mı?’ diye belli belirsiz bir korku vardı. Ama polisin tutumuna bakılırsa böyle bir şey olmayacak. O yüzden rahatladım.”
Tam bu esnada, miting alanı kürsüsünden alabildiğine yüksek sesle kalabalığa hitap eden konuşmacının “Hoşgeldiniz” diyen sesi duyuluyor. Bir miting terbiyesi bu. Pankartlarıyla henüz alana girmek üzere olanlar böyle taltif ediliyor. Pankart ne kadar büyük, üzerinde yazılan da ne kadar etkili olursa, o grubun ya da partinin alandaki etkisi daha büyük oluyor sanki. Bu yüzden olsa gerek, her kortej ana pankartını büyük bir özenle taşıyor.
Miting alanı yerine, çimenler…
Hava rüzgarlı olmasına rağmen, güneş etkisini göstermiş. Göstericilerin büyük bir çoğunluğu miting alanında toplanmak yerine, çimenlere yayılmışlar. Yorgun görünüyorlar. Oysa ki, miting başlayalı daha 1 saat bile olmamış. Büyük bir çoğunluğun yüzünde yaşanan kötü anıların gölgesi var. Bu gölge, yaş ortalaması yüksek olanlarda daha koyu gibi. Kalabalığın bir kısmı toprak alana yorgun, küskün oturmuş etrafı seyrederken, büyük bir kısmı da miting alanından çıkarak alanı terk ediyor. Polis kontrolünden geçenlerle, çıkanlar bir koridor oluşturmuşlar. Özellikle çıkanların yüzünde “Kazasız belasız atlattık” ifadesi gözden kaçmadığı gibi bunu kendi aralarında da dile getiriyorlar. Girenlerle, çıkanların yüzleri birbiriyle çatışıyor neredeyse. Tıpkı kalabalıktaki hareket gibi kürsüdeki sesler de sürekli değişiyor.
“Selam Selam, Türkiye İşçi Sınıfı’na Selam!”
Konuşmacının yerini Genco Erkal almış, kürsüden şiir okuyor. Uzayıp gidiyor okuduğu şiirler: “Akın Var Akın, Güneşe Akın…”
Hatırlanacağı gibi Ankara Valiliği, Ankara’da birçok sloganı yasaklamıştı. İstanbul’da slogan yasaklaması olmamasına rağmen kalabalık, -bir-kaçı dışında- fazla slogan atmıyor. Pankartlarda ise “Yaşasın Halkların Kardeşliği”, “Barış, Kardeşlik…” gibi ifadeler göze çarpıyor.
“Ya bunlar büyük bir provokasyon yapacaklar, ya da…”
Bütün bunlarla birlikte, 1Mayıs’ın yaklaşmakta olan seçimlerle ilişkisini göz ardı etmemek gerekiyor. “Polis provokasyon yapmadığı” gibi, katılımcılara da nazik davranıyor. Bu “iyicil” durumu iki nedene bağlıyor Özgür adında bir işçi: 1997 yılından beri 1Mayıs’lara katılırım. Bu ülkede özellikle bu türden büyük mitinglerde hep sorun çıkarırlar. Ya bunlar büyük bir provokasyon yapacaklar ya da seçim yatırımı yapıyorlar. Üstelik de OHAL koşullarında böyle olanak sunmalarını çok yadırgatıcı buluyorum. Ya da iktidar seçim öncesi emekçilerle karşı karşıya gelmek istemiyor.”
Daha önceki mitinglerde gözlemlenen polis-gösterici karşıtlığı, bu mitingte tuhaf bir uyuma dönüşmüş gibi. Polislerle göstericiler adeta yana-yana gölgeliklerde otururken, miting alanındaki kürsünün hoparlöründen gelen müzik seslerini birlikte dinliyorlar. Simit ve su satıcılarının etrafa serpildiği alanda, öbekler halinde sağa sola yayılmış toplulukların kendi aralarında eğlendiği söylenebilir. Tek ya da birkaç kişi halinde dinlenenlerin düşünceli halleriyle, şamatacı genç gruplar arasında pek de sırıtmayan bir çelişki bu.
Mitingin bitmesine henüz 1 saat kalsa da, kürsüdeki sesler yavaş yavaş susuyor. Hemen ardından da kalabalık ıslıklarla, alkışlarla çıkışa doğru yöneliyor. Bir polis “Çok şükür bitti” diyor. Zaten, kalabalığın coşkuyu taklit eden hali de fazla sürmüyor. Etraf, alanı hızla terkedenlerin sessizliğine bürünüyor. Bir 1Mayıs daha böyle biterken, herkesin ortak düşüncesi de “Kazasız belasız atlattık” oluyor.