Hiçbir önyargı, art niyet olmaksızın 'iyilik' adına yapılan bir şeyi izlerken ya da tanık olurken ona eşlik eden rahatsızlık duygusuyla kıvrananlar çok olmuştur. İnsan bir yerde de kendini suçlu hisseder; iyi bir şey yapılıyordur ama kendisi bu durumdan hoşnut değildir. En önemlisi de bu hoşnutsuzluğun adını koyamıyordur.
Önceki akşam tüm TV kanallarında depremzedelere yapılar bağışları izleyen herkesin aynı tanımsızlık sonucu yaşadığı gizli suçluluk hissinde ortaklaştığımıza şüphe yok. Bunun için söz konusu yayın programında televizyonun sesini kesip sadece ekrandaki görüntülere odaklanmak yeterli(ydi). Türkiye Tek Yürek adıyla başlatılan kampanyadan depremzedelere yardımı çıkardığımızda, şık bir tören eşliğinde başarılı işler yapanların ödüllendirildiğini de sanabilirdik. İzlediysek de -ki izledik- yaşadığımız duygu; görkemli bir düğünde kimin en değerli takıyı takıp, hangi pahalı hediyeyi verdiği yönünde olacaktı/ oldu.
"Şimdi bunun ne zararı var?" denilebilir. Hatta yazan tarafından abartılarak, gereksiz gündemler yaratıldığını söyleyenler olabilir. Benzeri türden şeyleri sürekli yaşayan bu toplumun bireyleri olarak motivasyonsuzluğumuzun, depresifliğimizin, çıkmazda kalmak gibi daha da çoğaltılacak karanlık ruh hallerimizin nedeni tam bu!
Zira bunun için, yerle bir edilen gerçeklik algısına maruz kalan toplum ve onun kişilerini nasıl bir ruhsal atmosferin esir aldığıyla ilgili psikoloji, sosyoloji biliminin söylediklerini dinlemek yeterli. Bu minvalde yapılan araştırma ve tespitlerin altında hep gerçekle kurulan ilişkinin yattığını da…
Psikolojik saptamalar bir yana, kendimiz için önemli olan şeylerden yola çıkarak da bunu anlayabiliriz. Araştırılsa, yaşadığı olumsuzluktan kaynaklı sıkıntıyı ciddiye alır göründüğü halde, neşeli ruh halleriyle pozisyon alan dostlarını ebediyen silenlerin silmeyenlerden oldukça fazla olduğu görülecektir.
Kaldı ki, on binlerce insanın enkaz altında kaldığı, on binlercesinin yaralandığı, on binlercesinin de aç-susuz ortalarda olduğu bir gerçekten bahsediyoruz. Bu ağır gerçeğe uymayan estetizasyonun sonuçlarını bir toplum olarak ağır ödeyebiliriz.
Uzun süredir toplumsal sorunlar içinde boğulan ve bunun giderilmesi için de atılacak adımları hep engellenmiş bir toplum ve onun bireyleri olarak olması gereken en doğru ilişkiyi kurmamız gereken yerdeyiz. Bu gerçek, bizi ya sağaltacak ya da daha da diplere itecek gibi gözüküyor.