Soner Caner'in yönettiği ve Hakan Bonomo'nun senaryosunu yazdığı dizinin adının Yasemin yerine Aktris olması bana William Shakespeare'in As You Like It (1623) oyunundaki meşhur sözlerini çağrıştırıyor: "Bütün dünya bir sahnedir / Ve bütün erkekler ve kadınlarsa sadece birer oyuncu / Girerler ve çıkarlar / Ve bir kişi birden çok rolü oynar…" Shakespeare, çağdaş yazarlardan yüzyıllar önce rol ve gerçek arasındaki çizgiyi siler. İngiliz şaire göre aşık, öğrenci, ebeveyn rollerini oynadığımız hayat bir performanstır. Toplumun bizden beklediği rolleri çalışır en iyi şekilde sahneleriz. Oyun ve gerçeğin birbirine geçtiği dizide sadece Pınar Deniz'in başarıyla canlandırdığı seri katil Yasemin değil, peşindeki komiser ve birlikte çalıştığı eski karısı da birer aktör ve aktris.
"Ben gerçek miyim?" diye soruyor Yasemin aslında komiser olan sevgilisine. Oyunculuğu set ile sınırlı değil. Kameralar kapandığında dönülen bir gerçeklik yok. Gereğinde film yıldızı, avcı, manken, sevgili, temizlik görevlisi, seks işçisi ve hatta potansiyel üvey anne. Son filminde komiseri canlandıran aktris, ışıklar söndüğünde suçluların cezasını kesen bir katil. Bir gece vakti otostop çekiyor, şoförü bıçaklıyor, maktulün aracını yakıyor, kanlar içinde kendini bekleyen araca doğru emin adımlarla yürüyor. Ve arabada hızlıca temizlenip, makyaj yapıp, yüzüne bir gülücük kondurup kendi galasına yetişiyor. Soğuk kanlılıkla adam kesen Yasemin, filmin galasında neşeli, zarif ve müthiş güzellikte bir yıldıza dönüşüyor. Sinema salonunda oyunculuğuyla ve sosyal medyada avcılığıyla alkış topluyor.
Dizi içinde dizi çekimlerine yer veren Aktris, gerçeklik ve kurgu farkını bulandırıyor. Birçok sahnede polisten kaçan kadının seri katil Yasemin mi yoksa filmde canlandırdığı suçlu mu olduğundan emin olamıyoruz. Hayatın bir sahne olduğunu vurgulayan meta dizide, şoför Ahmet, Yasemin'in hep rolde olmasıyla dalga geçiyor: "Kızım hayatında ilk defa âşık oldun o da peşindeki polis çıktı ya. Bundan çok iyi film olur. Mal Aşık." İlk defa hissettiği "aşk" bile senaryoya dönüşüyor.
Yasemin'in karanlık geçmişinin animasyon ile resmedilmesi, karakterin kurgusallığının altını çiziyor. Anime karaktere dönüşen Yasemin, bir zamanlar yaktığı köşkte üvey ailesinin can vermesini adeta bir film gibi izliyor. Hem de cennetten kovulan Havva gibi kırmızı elma yiyerek. Dizi, günümüze döndüğünde bile anime havasını sürdürmeyi başarıyor. Pembe hırkası, iki yandan örülmüş saçları, yapmacık tavırları ile Yasemin, çoğu zaman bir çizgi film karakterine benziyor.
Komiser ve eski karısı Güneş, en az Yasemin kadar iyi oyuncu. Uraz Kaygılaroğlu'nun oynadığı Fatih, Yasemin'in namıdiğer avcı olduğunu ispatlamak için şefkatli, bekar baba performansıyla sevgili rolünü kapıyor. Yasemin'in son okuduğu romandan alıntı veriyor; sevdiği müzikleri çalıyor. Delil peşindeki Güneş de Yasemin'in karşısında güvenilir, eğlenceli arkadaş rolünün hakkını veriyor. O kadar iyi oynuyorlar ki aktris bile çevresindeki yalan ilişkilere kanıyor. Öldüğü zannettiği üvey babası Mazhar, film yapımcısı Cihan rolünde yıllar sonra kızının karşısına çıkıyor…
Bir kadının şiddet eğilimi neden hep travmatik geçmişiyle açıklanıyor? Yasemin ve kardeşi Derin'i evlat edinen Mazhar hakkında cinsel istismar olarak yorumladığım şikâyetler var. Kızlarını tehdit ettiği için dava dosyalarının kapandığı düşünülüyor. "Bu dünyada seni gerçekten seven tek kişiyi de öldürmeye çalıştın" derken kendini baba yerine "kişi" olarak tanımlayan Mazhar'ın gözlerindeki şehvet korkutucu. Yasemin'in yangında ölen kardeşi ile aynı ismi taşıyan ev arkadaşı Derin için öyle bir "güzel kız" deyişi var ki Yasemin'in neden evini yaktığını hissedebiliyoruz. Yasemin, "bazen olanların hiçbir sebebi yoktur" diyerek sebep-sonuç ilişkisini sorgulasa da dizi aktrisin karanlığını anne sevgisinden yoksunluğu ve olası istismar ile ilişkilendiriyor. Peki, hayranlıkla izlenen, güzel ve zeki bir kadın şiddet dürtülerinin peşinde gidemez mi? İyi, dürüst, ahlaklı birey olmak da öğrenilmiş ve her gün sahnelediğimiz bir rol değil mi?
Dizinin her sahnesini yükselten müziğine çarpıldım. Mansur Ark'ın "Maalesef" şarkısında, "Aşk denilen buymuş, çok ciddi bir duyguymuş / Ona inanların hali maalesef buymuş" sözlerindeki miş'li geçmiş zaman, dizideki katil-komiser aşkının gerçekliğini sorguluyor.
Fakat, dizi bu muhteşem şarkının enerjik ritmini yakalayamıyor. Hayatın performatifliği, çok daha katmanlı ve felsefi bir şekilde sunulabilirdi. Sessiz Otel romanına ve Julia Kristeva'ya verilen referanslar, hikâyeye daha iyi bağlanabilirdi. Katil ve cinayetleri neden umurumuzda olsun sorusuna daha güçlü bir cevap verebilmeliydik.
Karakterler de daha iyi işlenebilirdi. Yasemin'in evinde ölüm çiçeği resmine gerek var mı? Bir seri katil mutlaka Anthony Hopkins'in oynadığı Hannibal Lecter gibi klasik müzik mi dinlemeli? Çok yetenekli bir oyuncu olan Ahmet Rıfat Şungar daha ön planda olabilirdi. Sürekli çiğnediği sakız, oynadığı menajer rolünü çizmek için yeterli değil.
Polisiye türünün geleneksel "katil kim" sorusunu saf dışı bırakan, bir kadının da seri katil olabileceğini gösteren ve bir sevişme sahnesinin romantizmini aktristen akan kanlarla söndüren ekibi kutluyorum. Yasemin ve Derin'in arkadaşlık ve kardeşliğin ötesinde ilerleyen ilişkilerinin ve karakterlerinin çok daha kuvvetli bir şekilde işlenmesini umduğum ikinci sezonu bekliyorum.
Naz Bulamur kimdir?Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı. Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur. Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor. |