“Bu devrin Şeytanı yalnızlık. Sarmaşık gibi her yeri sarıyor” sözleriyle birlikte yükselen gökdelenlerin ışıltısı her yanımızı sarıyor. Gecenin karanlığında, görkemli binaların pencereleri küçücük gözüküyor. Uzak çekimde kibrit kutularına benzeyen ev ve ofislerin ruhu yok. Üst sınıfın yaşadığı daireler, mum ışığıyla aydınlatılmış hücreler gibi. “Binalar yükseldikçe insanlar küçüldü. Her şey yalnızlıktan” der anlatıcı. Netflix dizisi Adsız Aşıklar’ın kalabalık İstanbul’unda herkes birbirinden yabancılaşmış.
Aşk Hastanesi’nin kurucusu Cem Taşkın (Halit Ergenç), yalnızlığın eksiklik olarak görülmesinden şikayetçi. Ruh eşimizle tanışana kadar adsız sansız kimsesiziz. Toplumda “evde kalmış” bekarlara acınır. Cem’e göre aşk, “Bir bulsan mutlu olacaksın deyip berbat bir hayat yaşatan bir şey.” “Ya bulamazsam?” kaygısıyla yıllarımızı geçiririz. Bizi nekahet döneminden çıkaracak aşktır. Umur Turagay’ın yönettiği dizi, mutluluğu aşka endeksleyen toplumu başarıyla eleştirir.
Demek bize isim ya da kimlik veren aşk. Şahsiyetimiz, birinin eşi ya da sevgilisi olmamıza bağlı. Kadınların evlenince değişen soyadı, artık toplumda var olduklarının kanıtı. “Herkes öbür yarısını arıyor. Biri gelsin kurtarsın bizi istiyoruz.” der Cem. Görülmediğimiz ve duyulmadığımız endişesinden kurtarılmak istiyoruz.
Varoluşsal sorunsalları aşkla buluşturan dizi, sanki İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan absürt tiyatronun birbirleriyle isimlerini değiştiren karakterlerinden etkilenmiş. Mesela Samuel Beckett’in Godot’yu Beklerken (1948) oyununda, Pozzo ve kölesi Lucky ikinci perdede hem rollerini hem de adlarını takas ederler.
Adsız Aşıklar’ın iki doktoru da adsız. Cem Taşkın, Cem olamamış. Hastanenin yüzü olması için bir dublör kullanmış. Dublör ölünce hastanede yeni çalışmaya başlayan Doktor Hazal, Cem Taşkın olarak tanıtılır. İsmi ne olduğu fark etmeksizin herkes “kolektif mutsuzluğun” bir parçası.
Aşkı bir hastalık ya da şifa olarak tanımlayan Cem ve Hazal çatışsalar da ikisi de aşka bilimsel yaklaşır. Cem, “yeni dünyanın dini” olan aşktan tiksinir. Hastalarını, “pembe, yapışkan, vebalı ve her yeri kaplayan bir sıvı” olarak nitelendirdiği duygudan arındırır. Hazal aşka “şifa” diyerek Cem’e karşı çıksa da o da meslektaşı gibi tıbbi bir söylem kullanır. İkilinin, Beckett’in sürekli didişen karakterleri gibi birbirlerinden pek farkları yoktur.
İki farklı kutup, hastalarına öz güven aşılar. Aşk acısı çeken bir hastasına Cem, “Bu elmanın yarısı yok. Elmanın tamamı sizsiniz.” der. Hazal’a (Funda Eryiğit) göre kendimize inanırsak kaderimizi baştan yazabiliriz. İhanet edilen bir kadına, “Sen ona izin verdiğin için gene aldatacak. Kendini paçavraya çevirtme” diye öğüt verir. Belki de bizi bizden başka kimse kurtaramaz.
Absürt tiyatroda olduğu gibi dizide de pek sebep sonuç ilişkisi yok. Teoman neden seks işçisi Özge’ye aşık? İkilinin hikayesi devam etseydi büyük ihtimalle birbirlerine değil başkalarına âşık olurlardı. Cem’in annesinin neden kocasını aldattığı da bilinmez. Başar Başaran’ın senaryosunda hiçbir ilişki özel ya da sonsuz değil.
[Spoiler içerir]
Cem aşk efsanesine karşı çıksa da “yuvayı dişi kuş yapar” inancını benimsediği için sadakatsiz annesine kızgın. Küçükken annesini başkasıyla öpüşürken görünce aldatıldığını hissetmiş. Annesi aradığında Cem’in telefonunda Alfred Hitchcock’un Sapık (1960) filminin meşhur banyo sahnesindeki müziği duyuyoruz. Elinde bıçakla duş alan bir kadını öldürecek Norman Bates’in aksine doktorun zararı sadece kendisine.
Dile nüfuz eden ataerkil değer sistemi eleştirilir. Hazal, toplum baskısından kurtulmak için intihar etmek isteyen seks işçisi bir anneye “erkek dili” ile kendisini yargıladığını söyler: “İspanyolca, İngilizce, Fransızca değil erkek dili hâkim. Sen öldükten sonra ‘Su testisi su yolunda’ deyip hayatlarına devam edecekler.”
“Erkek dili” erkekleri de ezmiş. Cem gençken kilosundan dolayı dalga geçilmiş. Kız arkadaşı, zayıflarsa yakışıklı olacağını söylemiş. Şimdi fit olmasına rağmen “Seni öldürdüğüm gün rahatlayacağım” der içindeki “şişmana.” Ne kadar başarılı ve zeki olsa da toplumdan dışlanmak korkusu hep ensesinde.
Peki sizin iç sesiniz hangi dili konuşuyor? HazCem olmayı reddeden adsız aşıklarla tanışmanızı tavsiye ederim.