Ayşe Alan

03 Mart 2019

Tam mütenasip olacağız, bir gülme geliyor!

Kalıp yargılarla derdimiz var! Ağlamaz dediğiniz erkekleri ağlatacak, yuvayı yapan dişi kuşu uzak diyarlara uçuracak, uyuyan güzeli uyandıracağız!..

Yakın zamanda MEB ve YÖK, toplumsal cinsiyet eşitliği projelerini çeşitli gerekçelerle sonlandırdılar. YÖK Başkanı Saraç, konuyla ilgili yaptığı açıklamada toplumsal cinsiyet kavramının Türkiye’nin değerleriyle ve kabulleriyle mütenasip olmadığını belirtti. Koskoca “toplumsal cinsiyet kavramı” için! Hani dünyanın dört bir yanında üniversitelerde, enstitülerde, sivil toplum kuruluşlarında üzerine çalışmalar yapılan bilimsel kavram için!..

Yeni hazırlanacak olan tutum belgesinde ise  toplumsal cinsiyet yerine “adalet temelli kadın çalışmaları” kullanılacakmış. Eşitlik değil, adalet.

Peki bu “adalet temelli” çalışmalara konu olan kadınlar, kim acaba?

Türkiye’nin değerleri ve kabulleriyle mütenasip olması beklenen kadınlardır diye tahmin ediyorum. Müşfik anneler, itaatkâr eşler, hanım hanımcık kızkardeşler…

Bir de hepimizin bildiği, ebeveynlerimizin anlattığı, bizim de çoğunlukla farkına varmadan çocuklarımıza anlattığımız masallardaki kadınlar var.  

Uyuyan güzel, kırmızı başlıklı kız, külkedisi, pamuk prenses.

Ya biz bu masallardan çok sıkıldıysak sayın muktedirler?!.. Ya kendi masallarımızı kendimiz yazmak istiyorsak? Sizin “cıs” dediğiniz  ve bir kalemde siliverdiğiniz kavramları bizim de silmemizi beklemeyin. Aksine, aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadelenin en önemli ayaklarından biri kalıpyargılarla mücadele etmek. Bu mücadelede damarlarımıza kadar işlemiş anlatıları “tersyüz etme” çok etkili bir yöntem. Edebiyat, sığındığımız masalları bu yöntemle yeniden yazarak hem etkili, hem de lezzetli eserler  sunuyor. İyi ki!..

Mütenasip Külkedisi ve Namütenasip Külprensi

Şimdi size iki masal anlatacağım. Biri sizin, biri de çocuğunuz için…

Külkedisi. Hani şu üvey annesi ve ablalarının zulmüyle umutsuzluğa düşüp, prensin balosundaki ilk görüşte aşkla hayatı değişen, kıskanç bakışlar altında ayakkabıyı giyen, prensle evlenip sonsuza kadar mutlu yaşayan Külkedisi. Nuni Lopez Salemero, “Vejetaryen Külkedisi: Büyüklere Gerçekçi Bir Masal” adlı kitabında alternatif bir külkedisi anlatısı oluşturmuş.

Baloda içkinin dozunu kaçıran kızımız, eve ertesi gün öğlen 12.00’de döner, bir şekilde ayakkabılar önüne geldikten sonra, prensle evlenir. Karısından her gün kendisine keklik pişirmesini isteyen prens, azar ve şikayetlerine devam ededursun, vejetarjen külkedisi çoktan isyan bayrağını çekmiştir bile! İçinde bulunduğu mutsuzlukla önce toplumun yargılarıyla yüzleşir, sonra  “Yeter Perisi” ve benzer deneyimler yaşayanlarla dayanışarak çıkar ve nihayet “vejetaryan restoran” ile hayallerine ve özgürlüğüne kavuşur.

Yazar, masalın sonunda şöyle diyor: “Evlilik teklifi beklerken; hayatları mahvolan edilgen kadınlar” BİTTİ, artık yeni bir masal başladı: Bir zamanlar yalnız olmayan kadınlar varmış, ve keklikler özgürce uçarmış.

Gördünüz mü mütenasip külkedisinin başına gelenleri?

Siz bir de”Külprensi”ni görün. Bu prens isminden mütevellit, zaten “namütenasip”.

Babette Cole’un yazdığı Külprensi sıska, sivilceli bir oğlan... Kendisiyle sürekli dalga geçen, ev işlerini yaptıran, saray diskolarına giden üç zalim ağabeyi var. Külprensi’ni diskoya göndermeye çalışırken yanlışlıkla büyük, kıllı bir maymuna dönüştüren perimize aldırmayan prensimiz, büyük bir heyecanla gittiği disko çıkışında zengin prensesle karşılaşır ve aşk başlar! Çok utandığından koşarak eve kaçar. Kaçarken pantolonunu düşürünce Prenses tüm şehirde pantolunun sahibini arar. Külprensi’nin ağabeyleri de dahil, şehirde pantolunu denemeyen kalmaz. Pek tabii pantolon Külprensi’ne olur ve prenses O’na evlenme teklif eder. Hemen evlenen mutlu çiftimiz bolluk içinde bir hayat sürerler. Külprensi’ne dünyayı dar eden üvey ağabeyler peri tarafından ev perilerine dönüştürülür ve sonsuza dek sarayı temizleme cezasına çarptırılır.

En sevdiğimiz şemsiyeler, gökkuşağı renginde!

Külprensi bildiğimiz erkeklik kurgusunun dışına çıkması açısından çok kıymetli. Bu kurgunun/kalıbın dışına çıkmak ise belli ki rahatsızlık verici, belli ki değerlerimize uygun değil.

Toplumsal Cinsiyet kavramı aynı zamanda farklı cinsel kimlik ve yönelimleri de içeren “şemsiye” bir kavram olduğu için de YÖK’ü rahatsız etmiş olmalı. Oysaki bizim en sevdiğimiz şemsiyeler gökkuşağı renginde olanlardır. Sıska sivilceli utangaç prensler de, belki başka bir prensin elini tutacak olan prensler de bizdendir. Onların da kitabını yazarız.

Okul öncesine yönelik çocuk kitaplarında cinsiyet rollerini ele alan bir çalışmada, bu kitapların cinsiyete ilişkin var olan kalıpları aktardığı hem dil hem de dildışı göstergelerle ortaya konulmuş.

Kitaplarda duygusallık genelde kadın karakterlere özgü bir tutum iken, cesaret erkek karakterlerde saptanmış. İncelenen 16 çocuk kitabının birçoğunda kadın cinsiyet kimliğini taşıyan canlılar sarılıyor, okşuyor, öpüyor, telaşlanıyor, bir başkasının üzülmesine dayanamıyor, üzülüyor ya da ağlıyorken erkek karakterlerde hiçbir duygusal özellik görülmüyor.

İşte tam da bu yüzden kalıp yargılarla derdimiz var! Ağlamaz dediğiniz erkekleri ağlatacak, yuvayı yapan dişi kuşu uzak diyarlara uçuracak, uyuyan güzeli uyandıracağız. Duygularını ifade eden, şefkatli babaların, cesur kızların, duygusal oğlan çocuklarının öykülerini yazacağız.

Yani sizin anlayacağınız sayın muktedirler, tam mütenasip olacağız, bir gülme geliyor!..