Çocuk parklarında kız ve oğlan çocuklarının kıyafetlerine bakınca, kızların tütüleri, kabarık etekleri, kafalarında taç ve benzeri aksesuarları ile atlayıp zıplamaktan, koşmaktan tırmanmaktan ne kadar uzak bir şekilde giydirildiklerini fark edersiniz. Kızları "cici" yapmak için üretilmiş binlerce kıyafet seçeneği bir yandan, bizim yüklediğimiz güzel, sevimli, uysal, kırılgan gibi cinsiyetçi kalıpyargıların etkisi bir yandan, sanki birer parlak paket gibi hazırlanan kız çocuklarının sadece hareket kabiliyetlerini değil, geleceklerini de etkiliyor. Bu etkiyi kız çocuklarından beklentilerimizi gözden geçirirsek daha derinden anlayabiliriz. Cinsiyetçi kalıpyargıların etkisiyle onlara örneğin güzellik ile ilgili ne tür mesajlar verdiğimize yakından bakalım. Evde, okulda, medyada, sokakta "güzellik" çoğu zaman "cici", "uysal", "yumuşak başlı" gibi sıfatlara eşlik eder nitelikte. Onlardan çoğunlukla güçlü, mücadeleci, pes etmeyen değil, kırılgan ve uyumlu olmalarını bekliyoruz.
Peki bu güzellik algısı ile kız çocuklarının akademik başarısı arasında bir bağ olduğunu hiç düşündük mü? İki açıdan: hem özellikle matematik, fen gibi alanlarda kız çocuklarından beklentimizi düşük tutuyor ve önlerine engeller koyuyoruz, hem de bu beklenti düşüklüğü onların mücadele etme, bir adım öteye gitme cesaretlerini kırıp bir kısır döngü içinde kaybolmalarına neden oluyor.
Beklentiler gerçekleşir! Büyük oranda
Sosyal psikolojide "kendini gerçekleştiren kehanet (self fullfiling prophecy)" diye adlandırılan bir kavram var. Kısaca beklentilerimizin insan davranışları üzerindeki güçlü etkisini ifade ediyor. Buna göre insanlara beklentilerimize yönelik davranışlar sergileriz, verdiğimiz mesajlar onların beklentimize uygun davranmasına neden olur, ve sonunda beklentilerimiz gerçekleşir. Beklentilerimizin kaynağı ise kalıpyargılardır. Konuyla ilgili yapılmış özellikle eğitim ortamlarında yapılmış deneyler mevcut. Örneğin öğretmenlerin düşük akademik beklentide oldukları öğrencilerle ders içinde daha az ilgilendiği, daha az cesaretlendirdiği, daha az zaman harcadığı ve bunun sonucu olarak da bu öğrencilerin başarısının düştüğü saptanmıştır.
Bu bulgulardan yola çıkarak kızlarının fen-matematik derslerinde başarılı olamayacağı beklentisiyle hareket eden anne babanın negatif mesajlar verdiği ya da oğlanların matematikte daha iyi olduğunu düşünen bir matematik öğretmeninin sınıfındaki oğlanları daha çok cesaretlendirdiği, övdüğü, daha çok zaman ayırdığını düşünebiliriz. Bu durumda da kız öğrenci düşük beklentiler ve negatif mesajlarla büyük ihtimal kendinden beklenileni verecek, yani potansiyelinin altında bir performans sergileyecektir. Peki istisnalar yok mudur? Elbette vardır, ve iyi ki istisnalar vardır. Bazı çocuklar doğası gereği daha mücadelecidir ya da bazı çocukların karşısına çok daha etkili rol modeller çıkar ve onlarla yollarına devam ederler. Ancak istisnalar, günün sonunda beklentilerimiz üzerinde tekrar tekrar düşünmenin ne kadar elzem olduğu gerçeğini değiştirmez. Aksi halde kız çocuklarının oğlan çocuklarıyla eşit şartlarda büyüme ve kendilerini özgürce ifade etme haklarını ellerinden almış oluyoruz.
Ulusal ve uluslarası testlerde kızlar ve oğlanlar birbirlerine yakın performanslar sergiliyorlar. Ancak birçok araştırma gösteriyor ki kız çocukları zor problemleri çözme konusunda oğlan çocuklarından başarısız çünkü erken pes ediyor. Kızlar daha sağlamcı, oğlanlar ise problem ne kadar zor ve karmaşık olursa olsun cesaretle çözmeye yelteniyor ve başarılı oluyor. Sadece bu veriyi düşünürsek aklımıza birçok şeyi getirebiliriz sanki. Hanım hanımcık kızlarımızın oyuncak evlerini, güçlü yaratıcı oğlanlarımızın legolarını, robotlarını, arabalarını, kız ve oğlanların beden eğitimi derslerinde farklı sporlara yönelendirilmelerini, parkta koşan prenseslerin peşinden "aman düşmesin" diye koşan babaları, sadece oğlan öğrencilerin kabul edildiği bilim kamplarını, "kızınız maşallah çok uslu, çok cici" diyen öğretmeni, "kadın için en uygun meslek" listelerini. Yani aileyi, toplumu, okulu, devleti. Oysa hem aile hem de okul birçok konuda olduğu gibi sorunun da çözümün de ta kendisi olabilir. Çözüm istiyorsak yol haritası mevcut. Ev içindeki cinsiyetçi işbölümünden, okuldaki ders kitaplarına, dilimizdeki arızalardan, medyadaki temsillere uzanan, görmezden geldiğimiz için zormuş gibi görünen, toplumsal cinsiyet kavramının bile "cıs" ilan edilmesi nedeniyle uzaklaştırıldığımız bu meselenin çözümü burnumuzun dibinde. En azından bireysel bazda bol bol alternatiflere yönelmek, ilham almak, ilham vermek, paylaşmak neticede konuyu dert edinmek küçük ama etkisi büyük başlangıçlara neden olur.
Geçtiğimiz yıllarda fotoğraf sanatçısı Kate Parker kızlarının ve arkadaşlarının fotoğraflarından oluşan "Strong is the New Pretty " isimli bir sergi açtı. Cici kız kalıpyargısına karşı çıkan sanatçı, kızların en doğal halleriyle oynadığı zamanlardan benzersiz anlar yakalayarak, bu önemli meseleye sanatıyla girişti. Çalışması hakkında yorumu şöyle: "Bence kızlarımızın ve diğer kadınların, güzelliğin sadece şirin pozlar ve mükemmel görünmek olmadığını bilmeleri gerekiyor. Güzelliğin hayata sarılmakta ve yaraları bereleri, çarpışmaları, kusurluluğu, dayanıklılığı kutlamakta olduğunu bilmeleri gerekiyor. Hepimiz medyadan güzel olmamız gerektiği mesajını alıyoruz; ben de kızlarıma ve başkalarına güzelliğin tam anlamıyla kendin olabilmek olduğunu göstermek istedim."
Bu türden ilham veren çalışmalar yapılıyor, ve ihtiyacımız olan çoğalmaları. Bir fotoğraf sanatçısı sergi açar, bir yazar kalıpyargıları altüst eden öyküler yazar, bir öğretmen öğrencilerini bilim kadınlarıyla tanıştıran çalışmalar yapar, bir anne çocuğuna masallar uydurur ya da bir komşu mahallenin kız ve oğlan çocuklarını toplayıp futbol takımı kurar. Madem kehanetlerimiz gerçek oluyor, o zaman biz de kehanetlere hükmederiz. Yıllar geçer, güçlü kızlarımız büyür, bizim kehanetlerimiz gerçek olur.