Ayşe Acar

25 Mart 2020

Uzaktan sev!

Aramızdaki sınırların evlerimizin duvarlarına indiği şu günlerde, belki de aramızda hiç sınır yok. Mesafelerin, kimin hangi ülkede yaşadığının artık hiç önemi yok. Birlikte neler yapabileceğimizi düşünmek yerine, ayrıyken neler yapabileceğimize kafa yoruyoruz

Yuval Noah Harari’nin, CNN’de Christian Amanpour’a verdiği röportajda beni en çok şu sözler etkiledi: "Bu virüs insanları en iyi yanlarından vuruyor. Biri hastalandığında refleks olarak yardım ederiz. Hele bu kişi ailemizden ya da arkadaşlarımızdan biriyse hemen yanına koşarız. Ona bakar, iyileştirmeye çalışırız. Virüs işte tam böyle yayılıyor. İnsan doğasının en güzel yanını, insanlara karşı kullanarak..."

"Uzaktan sev" lafına çocukluğumdan çok antrenmanlıyım.

Kediyi uzaktan sev, tırmalayabilir.

Köpeği uzaktan sev, ısırabilir.

Bitkiyi uzaktan sev, zehirli olabilir.

Bebeği uzaktan sev, mikrop kapabilir.

Bu laf bana hiçbir zaman işlemedi. Çocukluğumu ağaçların tepelerinde, yer yer ısırıklı, yer yer tırmıklı bir bedenle geçirdim. Hayatım boyunca da, hiçbir şeyi/kimseyi uzaktan sevmeyi beceremedim.

Bugüne kadar... Dünya üzerinde milyonlarca insan evlerimizde oturmuş, çekirdek ailemize sıkı sıkıya sarılmış, sevdiğimiz birçok şeyden ayrı düşmüş, kahramanı olduğumuz bu bilim kurgu filmini izliyoruz, merakla...

Kimimiz kaygı ve korku içindeyiz.

Kimimiz bu durumu, yeni bir dünya düzenine geçmek için fırsat olarak görüyoruz.

Şu günlerde hepimizin ülkesi evi. Ülke nüfusu çekirdek ailesi... Aramızda sınırlar, duvarlar... Birbirimizi korumak için...

Virüs, Harari’nin dediği gibi, belki bizi en iyi yanımızdan vuruyor ama ihtiyacı olanlara yardım etmemize, destek olmamıza engel olamıyor. Oturduğum şehrin Facebook dayanışma grubunda insanlar yaşlılar için alışveriş yapıyor, ilaçlarını eczanelerden alıp kapılarına bırakıyor, köpeklerini gezdirip, kedilerine bakıyor. Kanada’da en çok ölümün olduğu karantinadaki Lynn Valley Yaşlılar Yurdu’nun önünde, hastalara ve sağlık personeline moral olması için gençler şarkı söylüyor. Emekli doktorlar hemşireler gönüllü olarak göreve dönüyor. Instagramda ünlü sanatçılar en doğal halleriyle evlerinden konserler verip, hayranlarına moral vermeye çalışıyor. Dünyanın her yerinde buna benzer birçok şahane şey oluyor.

Ellen De Generes pijamasıyla yattığı koltuktan Jennifer Aniston’ı arıyor, "Ne yapıyorsun?" diye soruyor. "Temizlik" diye cevap alıyor. Aynı diyalog sabah kardeşimle aramda geçiyor. Hepimiz benzer süreçlerden geçiyoruz.

Aramızdaki sınırların evlerimizin duvarlarına indiği şu günlerde, belki de aramızda hiç sınır yok.

Mesafelerin, kimin hangi ülkede yaşadığının artık hiç önemi yok.

Birlikte neler yapabileceğimizi düşünmek yerine, ayrıyken neler yapabileceğimize kafa yoruyoruz.

"Online yapmaya ne gerek var, bizzat yaparım." dediğimiz her şeyi, "Bizzat yapmaya ne gerek var, online yaparım" diyeceğimiz bir dönemin içindeyiz.

Her ama her konuda...

Yardımlaşma, alışveriş, eğitim, eğlence, evden çalışma, iş toplantıları, arkadaşlarla çene çalma, sevgiliyle buluşma... 

Bir süreliğine kafamız saygıdeğer telefonlarımıza ve bilgisayarlarımıza gömülü yaşayacağız.

İnsanlar birbirlerine uzaktan destek olmak için formüller bulmaya devam edecekler.

İşletmeler temassız hizmet verme konusunda yaratıcılıklarını konuşturacaklar.

Kim bilir neler keşfedilecek önümüzdeki günlerde...

Hepsi şu virüsten bir an önce kurtulmak ve yeniden yakın olmak için...

Can Yücel’in dediği gibi "En uzak mesafe ne Afrika’dır, ne Çin, ne Hindistan... En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir, birbirini anlamayan..."

Birbirimizi anlayacağız bu dönemde.

En gerçek yakınlıkları, uzakken kuracağız.

Tadını çıkara çıkara, sindire sindire, hızlıca tüketemeden...

İnsanlık en iyi yanından vurulmak yerine, en iyi yanından yaşayacak belki de...