Ayşe Acar

12 Mart 2025

Kadınlar Günü Yürüyüşü’nden sevdiğim pankartlar ve düşündürdükleri

İstanbul’da gerçekleşen Feminist Gece Yürüyüşü ilgili yazıları okurken, birbirinden yaratıcı, esprili, kinayeli, çarpıcı, düşündürücü pankartlar dikkatimi çekti. Hem güldüm hem hüzünlendim...

Kadının varlığına katlanamayan zihniyet;
elbette onun yazmasına, okumasına, düşünmesine de karşıdır.

Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda

 

İstanbul’da olamadığıma hayıflandığım günlerin başında 8 Mart geliyor. Ne güzel olurdu şöyle kız arkadaşlarımla, kız kardeşlerimle birlikte Taksim Sıraselviler caddesinde buluşmak, neşeli kahkahalarımızla sokakları inletmek, tüm kadınların sesi olmak, haksızlıklara birlikte isyan etmek, her alanda eşitlik için birlikte haykırmak, cinayet ve şiddet kurbanlarını sessizce anmak, attığımız her adımda bir kar topu gibi büyüyerek çoğalmak... Bu yıl yine 8 Mart Kadınlar Günü’nde on binlerce kadın yurdun birçok yerinde gerçekleşen gece yürüyüşlerine katıldı.

İstanbul’da gerçekleşen Feminist Gece Yürüyüşü ile ilgili yazıları okurken, birbirinden yaratıcı, esprili, kinayeli, çarpıcı, düşündürücü pankartlar dikkatimi çekti. Hem güldüm hem hüzünlendim. Bu hafta, kısa cümlelerle çok şey anlatan bu pankartlardan bazılarını ve düşündürdüklerini yazmak istedim.

Abla sistemin gompile değişmesi lazım

  1. Cinsiyetimi değil, cinayetimi sorgula: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024’ün ilk 6 ayı için hazırladığı rapora göre öldürülen 205 kadının 86’sı evli olduğu erkek, 22’si birlikte olduğu erkek, 20’si eskiden evli olduğu erkek, 19’u babası, 15’i tanıdığı biri, 11’i eskiden birlikte olduğu erkek, 10’u akrabası, 9’u oğlu tarafından öldürülüyor. Ayrıca raporda kadınların 117’sinin yaşadığı evde öldürüldüğünün bilgisi yer alıyor. Yani kadınlar en çok yaşadıkları evde ve en çok evli oldukları erkekler tarafından öldürülüyor. Peki cezalandırılıyorlar mı? Hepinizin bildiği gibi birçok davada katiller hakettikleri cezaları almıyorlar. Avukat Tuba Torun, kendisiyle yaptığım söyleşide şöyle demişti: “On şiddet davasının ortalama sekizinde indirim görüyoruz. Etkin pişmanlıktan, iyi halden, haksız tahrikten... Mutlaka bir neden bulup o cezayı indiriyorlar. İndirmedikleri davalar genellikle çok ağır, kurbanın onlarca yerinden bıçaklanarak öldürüldüğü, ağırlaşmış müebbetle sonuçlanan cinayet davaları. Onlarda bile bazen indirim olabiliyor.” Konu bu ve bir insanın cinsiyeti ancak kendisini ilgilendirir.
  1. Abla sistemin gompile değişmesi lazım: Hikmeti Tabiyeci’nin (Onur Bolat) bu çizimi çok manidar. Bir defa biz niye hayat boyu lavabo altına uzanan ustaların popo çatalını görmek zorunda kaldık onu bilemiyorum ama kaldık. Yanlışlıkla pop çatalının çıkmasının önemi yok aslında ama bir kadın ustanın bunu yapması düşünülemez bile. Kadın usta mı olur, demeyin lütfen. Kanada’da kadın tesisatçı da var, marangoz da, elektrikçi de... Pankart önce bana bunu düşündürdü. Sonra yine bir iç sızısıyla İstanbul Sözleşmesi’ni hatırladım. Avukat Tuba Torun yine şöyle demişti: “İstanbul Sözleşmesi’nin amacı şiddeti üreten zihniyeti, şiddet gerçekleşmeden ortadan kaldırmaktır. Sokakların aydınlatılmasından tutun da, toplumsal cinsiyet eşitliği dersinin müfredata girmesine, ailelerin, kamu görevlilerin, hatta eğitimcilerin kadın hakları konusunda eğitilmesini hedefler.” Yani sistemin gompile değişmesi lazım. Umarım o günleri görürüz.

Seni hiç dinlemedim ama bence haksızsın

  1. Mahinur seni hiç dinlemedim. Ama bence haksızsın: “Gibi” dizisinde Yılmaz ve İlkkan arasında geçen şahane replik, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir  Göktaş’a uyarlanmış. Sayın Bakanım, ben dinledim ama inanın anlayamadım. Günümüzde aile kavramı itibarsızlaştırılmış, cinsiyetsizleştirilmiş, ailenin demografisi değişmiş, kadınlar evle iş arasında seçim yapmak zorunda kalmasın diye altın plan olarak esnek ve evden çalışma sunulacakmış. Aile kavramı cinsiyetsizleştirildi derken, LGBTQ+ ailelerden mi bahsediyorsunuz? Kadınla erkeğin aile içinde rolünün eşitlenmesinden bahsediyor olamazsınız sanırım çünkü halen eşit değil. Ayrıca biliyor musunuz ki, birçok çalışan kadın evden dışarı adımını attığında nefes alabiliyor. Hele aile içi şiddete uğrayan kadınlar için esas iş yerine gidebilmek altın değerinde. Kadınları ev içine hapsetmek, ev işlerini ve çocuk bakma misyonunu yine sadece kadına yüklemek neden kadınlar için cazip olsun?
  1. Aile Yılı ilan ettiniz, işte bu kalabalık benim ailem: 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edildiğini ilk duyduğumda “Aa! Ne güzel” Kanada’da Aile Günü var. Şubat ayının ikinci Pazartesi günü kutladığımız Aile Günü’nde, okullar ve iş yerleri tatil oluyor. Aileler biraraya gelip birlikte güzel zaman geçiriyor, aile bağlarını güçlendiriyorlar. Kimse kimsenin evlenmesine, boşanmasına, kadının nerede, nasıl çalışacağına karışmıyor, doğurganlığını kontrol altına almaya çalışmıyor. Bir de “Aile” denen kavram her zaman kan bağıyla da kurulmuyor. İnsanın ailesinden daha yakın dostları olabilir. Özellikle her zor anımızda yardıma yetişen, düştüğümüzde kaldıran, ağladığımızda neşelendiren kız arkadaşlarımız biz kadınların en büyük gücüdür.

Keşke sokaklar her gece bizim olsa

  1. Bu gece arkana bakarak yürümene gerek yok, sokaklar bizim: Keşke Aile Yılı, yerine kadını her türlü şiddetten, istismardan koruyan İstanbul Sözleşmesi hayatımıza geri sokulsaydı da, sadece 8 Mart gecesi değil, her gece arkamıza bakmadan yürüyebilseydik. O zaman kadın olarak korunduğumuzu, başımıza bir şey gelse bile suçluların cezalandırılacağını bilirdik.
  1. Boşanmayı engellemek isteyen, evlilik kurumunu kaldırsın: Yine Aile Yılı kapsamında, her aileye aile doktoru gibi, arabulucu/danışman atanacakmış. Kadınların şiddet gördüğü evlilikler böyle danışmanların yardımıyla düzelse ne güzel olur ama yıllar sürecek bir terapi sürecidir bu. Tüm bunlardan benim anladığım, kadınlar evlerinde otursun, boşanmasın ve bol çocuk yapsın diye teşvik ediliyor.
  1. Utanç yer değiştirmeli: Kocası tarafından uyutularak, 10 yıl boyunca  toplu tecavüze uğrayan olan 72 yaşındaki Gisèle Pelicot’un yargı süreci boyunca dimdik durması, “Utanç yer değiştirmeli. Utanması gereken biz değiliz, onlar. Tecavüze uğrayan hiçbir kadının artık utanç duymasını istemiyorum." demesi, onu cesur kadın hareketinin simgelerinden biri haline getirdi. Pelicot, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’ne de ilham oldu. Utancın her konuda yer değiştirmesini, adaletin tıkır tıkır işlemesini istiyoruz. Suçlular adına utanmaktan biz bıktık.

Bir kız büyüttüm, mücadeleye kattım

  1. Anasının kızı ve Anası / Bir kız büyüttüm, mücadeleye kattım: Bu pankartlar beni annemin kızı ve kızımın annesi olarak çok duygulandırdı. Arada didişseler de annemle babamın birbirlerine olan sevgisine ve aşk evliliğinin önemine şahit olarak büyüdüm. Annemle hoşuna gitsin gitmesin her konuyu konuşabildim, hala da konuşurum. Ben de kızımla oğluma önce bir kadın, sonra da anneleri olarak iyi bir rol model olmaya çalışıyorum. Sadece sözlerimle değil, hareketlerimle de... Unutmamak gerekir ki bizim yapmadığımız herhangi bir şeyi çocuğumuzdan yapmasını bekleyemeyiz.
  1. Evin direği erkek değil, kolondur: Öyledir tabii. Evin direği kolondur ve deprem ülkesinde eviniz başınıza yıkılmasın diye kolonun sağlam inşa edilmesi gerekir. Erkeğin de sağlam, komplekssiz, paylaşımcı, özgüvenli, dürüst olanı makbuldür. Kadınlar ve erkekler eşit olarak her işi yapabilir. Erkek evde yemek yapıp, çocuk bakıp, kadın çalışabilir. Böyle bir dünya da mümkün. O yüzden bize ev direkleriyle gelmeyin lütfen.

Yakmakla bitmedik

  1. Yakmakla bitmedik: Bu pankartın üzerinde, sokakta baktığı ve çipi olan köpeğini belediyenin toplamasına tepki gösterdiği için, sosyal medyada linç edilen ve akabinde evinde çıkan yangın sonucu hayatını kaybeden 81 yaşındaki Necla Teyze (Ülker Güleryüz) Necla Teyze’nin komşuları, kendisinin tüp veya ocak kullanmadığını ve kundaklamadan şüphelendiklerini söylüyorlar. Çok dokundu bana bu olay. Hakkını arayan, hayvan sever Necla Teyze, keşke resmin değil de, kendin katılabilseydin bu yürüyüşe...

Bu pankart bana Grand Kartal Otel’de çıkan yangında hayatını kaybedenlerin aileleri, melek çocukları da düşündürdü. Aile Yılı demişken, o aileleri neden koruyamadık? Rant, çıkar uğruna neden usulsüzlüklere göz yumuldu? Offf ki ne off!

  1. Kadınlar yoksullaşırken, diyanet zenginleşiyor: Diyanet İşleri Başkanlığı, 130.1 milyar TL’lik 2025 bütçesiyle İçişleri, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Teknoloji ile Ticaret olmak üzere toplam altı bakanlığın bütçesini geride bırakmıştı Geçtiğimiz günlerde yayınlanan TÜİK raporuna göre, Türkiye’de kadınların yüzde 31’i iş hayatında aktif çalışırken, erkeklerde bu oran yüze 66. Yani kadınların istihdama katılma oranı erkeklerin yarısından bile az. TÜİK verileri ayrıca, üniversite mezunu kadının maaşının, aynı düzeydeki erkekten yüzde 17 daha az olduğunu, 5 üst ve orta düzey yöneticiden sadece 1’inin kadın olduğunu söylüyor.
  1. Neyse ki eşitlik istiyoruz, ya intikam isteseydik: Öff… Kötü olurdu. Düşünsenize kadınların namus cinayeti işlediğini. Etrafta erkek kalmazdı.