Dizide olacak olaylar hakkında bilgi içerir
İzleyen herkes Kulüp dizisinden çok etkilendi. Bunun en temel nedeni sanırım herkesin dizide kendinden, çevresinden ya da kendi aile hikayesinden bir şeyler bulmasıydı.
Ötekileştirilen, anne babası tarafından kabul görülmeyen Selimler.
Sevdikleri tarafından en acı şekilde aldatılan Matildalar...
Sırları peşlerini bırakmayan Çelebiler...
Kendini kurtarmak için, kendi olmaktan vazgeçen Orhanlar...
Geçmişini unutmak isterken, tek hatırlayabildiği geçmişi olan Mevhibeler...
Önemli anlarda zor kararlar alabilen Mordolar...
Düşünmeden, sonuna kadar bu hayatı yaşamak isteyen Raşeller...
Tüm fiyakalarına, ağzı bol laf yapmalarına, yanlışlarına rağmen doğruyu bulmaya çalışan İsmetler...
Hayatın attığı tokatlara karşı dimdik ayakta durmaya çalışan Tasulalar...
Para için en yakınlarına ihanet eden Mümtazlar...
Temiz kalpli, yardımsever Hacılar, Davidler...
Büyük hayallerle köyden şehre gelen Bahtiyarlar...
Hepsi yalnız, hepsi terk edilmiş ya da terk etmiş...
Hepsi evini arıyor. Hem de yüz yıllardır.
Evlerini ararken sırları peşlerinden geliyor. Kendilerinden kaçıyorlar ama gittikleri yere kendilerini de taşıyorlar. Hemen her karakterin öyküsü bana hayatın, romanların, dizilerin, filmlerin vazgeçilmez konusu: “Ev nedir, neresidir?” sorusunu tekrar hatırlattı.
Matilda’nın evi
Mumlarını yakarak Şabat duası ettiği, nakışlı örtüsünü kaldırarak orucunu açtığı hapishaneyi evi yapmış Matilda. Af nedeniyle hapisten çıktıktan sonra, yeni bir hayat kurmak üzere İsrail’e gitmeye karar verir. Bundan 17 yıl önce kendisine yeni doğmuş kızını emanet ettiği David’i ziyaret ederek, yolculuk için gerekli evrakları toplamaya çalışır. David onu vazgeçirmek ister. Der ki “400 yıldan fazla olmuştur. Burası evimizdir. Vatan yahu!”. Matilda bunun üzerine “Benim ailem yok.” der. Ailesi ve Mümtaz’la birlikte ölmüştü, onun için ev kavramı. Babası ve abisi Varlık Vergisi’ni ödeyemediği için Aşkale’ye sürülmüş ve bir daha onlardan haber alınamamıştı. Mümtaz’la aile kurma hayalleri, bir çatı katında sonlanmıştı. Kızı Raşel’le daha sonra bir ev kurmayı deneyecek, ama onda da başarılı olamayacaktı. Belki de en sevdikleri tarafından en ağır ihanetlere uğrayanlar evsizdir bu hayatta.
Selim’in evi
Koltuğun köşesine kıvrılacak, babasının yemek sofrasında “Nesrin, radyoyu aç” demesini, sonra da, radyoda ismi anons edildiğinde babasının yüzünde oluşan şaşkınlığı izleyecekti. Olmadı. Hayat boyu o koltukta kalabilirdi. Hayatı boyunca boşlukta asılı kalabilirdi. Matilda ona kucak açmasaydı. Selim için eve en yakın kavram, Matilda ile paylaştığı kulisti ya da annesinin babasının ona “Aferin” dediği büyük hayallerindeydi. Öyle ya hayal kura kura, hayal satar hale gelmişti. Belki de en çok annesi babası tarafından kabul görmeyen, sevilmeyen, olmadıkları şeye dönüştürülmeye çalışan çocuklar evsizdir bu hayatta.
Orhan’ın evi
Nico Rum’muş meğer. Birçok azınlığın sonu olan, ya servetlerini ya hayatlarını kaybetmeleriyle ya da Türkiye’yi terk etmeleriyle sonuçlanan Varlık Vergisi’nden kaçmak için Nico ve annesi sahte Türk kimliğine girerek yeni bir hayat kurmuştur. Varlıklıdırlar, muhteşem bir evde otururlar. Fakat annesi Mevhibe Hanım, alzheimer olunca tek hatırlayabildiği o kaçtığı geçmişi olur. Bir anda evin içinde Rumca konuşmaya başlar. İnsan dilini, kültürünü, geldiği yeri unutur mu? Belki de en çok kendi kimliğinden kaçmak zorunda bırakılanlar evsizdir bu hayatta.
Raşel’in evi
Yetimhanede büyüyenin evi olur mu? Raşel annesi hayatına girene kadar hırçın ama bu hayatı yaşamak isteyen deli dolu bir genç kız. Terk edilmişlik ona varlığını sorgulatıyor, kendini değersiz hissettiriyor. Annesinin yıllar sonra çıkıp gelmesi bu nedenle onu pek de mutlu edemiyor. Annesiyle paylaştığı ev, bir ev olamıyor. Dizinin en sonunda Raşel Mordo’yla yeni bir hayat ve ev kurmak üzere İsmet’i terk edip İsrail’e gidiyor. Zihninin ise hayat boyu Pera’nın yağmurlu sokaklarında kalacağı aşikâr. Çünkü o yağmurun edebiyatını yapanlardan değil, yaşayanlardan... Belki de en çok terk edilenler ve terk edenler evsizdir bu hayatta...
İsmet’in evi
Baba yok, anne kötü bir adamın esiri olmuş. Kendisi aile kurmaya tövbe etmiş. Raşel’e sık sık “Benden adam olmaz. Bağlanmam. Söz vermem. Evlenmem.” der. Şoförlüğünü yaptığı konsoloslukta çalışan kadının evinde mutsuz. Tek evi arabası Pakize’dir. Aşık olunca işler değişir. Doğru yolu bulmaya çalışır ama beceremez. Belki de en çok aile dendi mi sigarayı avucunda söndürenler evsizdir bu hayatta.
Hacı’nın evi
Hacı ve Bahtiyar otobüsten çamurlu çarıklarıyla inerler ve büyük şehre Kulüp’e çalışmak için gelirler. Bahtiyar parayı bulsun da kızlar kendisine baksın derdinde. Hacı ise çalışkan, saf, tertemiz bir genç. Matilda’nın yürürken, bir avluya varıp, kadınların hep bir ağızdan söylediği Ladino dilindeki “Yo Era Ninya” şarkısını duyup, duygulanıp, durması, arkadan yaklaşan Hacı’nın “Ne güzel şarkıymış. Anamın ninnilerine benziyor” demesi, Matilda’nın “Eski bir Sefarad şarkısı bu. Sefarad yüzyıllar önce buraya göç eden Yahudiler. Benim gibi” diye cevap vermesi, Hacı’nın karşılığında “Bizim gibi yani...” demesi dizide beni en duygulandıran sahnelerden biriydi. Belki de en çok yüzyıllar boyunca yaşadıkları toprakları çeşitli nedenlerle terk etmek zorunda kalanlar evsizdir bu hayatta.
Çelebi’nin evi
Mümtaz’ın bir işler karıştırdığını anlayıp Matilda’yı uyarmak istiyor. Ama o çaycı, Matilda koskoca patronun kızı. Üstelik kalbi köylüsü Mümtaz’da. Olayların karıştığı günlerde Matilda’nın babasının parasını çalıp kaçar. Tutunur. Gazino müdürü olur. Hiç kimse çaycı olduğunu, geçmişini bilmez. Çekmecesinde sakladığı, sevdiği kadınla aynı karede olduğu siyah beyaz bir fotoğrafta, Mümtaz’ın güvercin kafesinde kalmıştır evi. Belki de en çok önlerinde iki yol varken, yanlış yolu tercih edenler ve bunun vicdan azabından kaçmak için kalbini katılaştırıp, kötüleştirenler ve çevrelerine zulüm edenler evsizdir bu hayatta.
Kendimizden göçün mümkünü yok