Pazartesi sabahından beri gün aymıyor. Anlamakta zorlanıyorum. Dünya tarihinin gelmiş geçmiş en yüksek katılımlı seçimlerinden birinde, yaşanan bunca şeyden sonra, yüzde 50'ye yakın insan nasıl olur da tercihini Sayın Erdoğan'dan yana kullanır, parlamentoda çoğunluğu içinde Hizbullahçı Hüda Par ve kadını yok sayan Yeni Refah Partisi olan Cumhur İttifakı'na verir.
Demek ki yüzde 50'ye yakın insan adalet istemiyor, kadınların sindirilmesinden yana, fakirleştirilmeye itirazları yok, hırsızlık, arsızlık, haksızlık, hukuksuzluk, yalan, dolan bu insanlara işlemiyor.
Kadını yok saydılar, İstanbul Sözleşmesi'nden çıktılar! İyi peki!
Soğana yüzde 300 zam gelmiş, en ucuz etin kilosu 200 TL olmuş! İyi peki!
İmar Affı'nı çıkartıp, yapı denetimi özelleştirdiler! İyi peki!
Rantçılarına yaptırdıkları yollar, hava alanları depremde kağıt gibi ikiye ayrıldı. İyi, peki!
Depremde çadır, kan sattılar! İyi peki!
15 milyon insanın evi başına yıkıldı, 50 binden fazla insan öldü! Ona da mı peki?
Tüm bu felaketleri bir yana bırakın, sokakta insanların yüzü gülmüyor, gençler umutsuz, mutsuz!
Güzel kardeşim, daha ne olması lazımdı, sizin değişim istemeniz için...
Bir lidere oy verirken kriteriniz nedir?
Ne olursa "Tamam artık, bu kadarı da olmaz." dersiniz. Ne olur açıklayın, anlamak istiyorum. Belki söyleyeceğiniz bir şey aklıma yatar da "Kusura bakmayın, bunu düşünemedim" derim.
Deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın bir kısmı belli ki haklarını helal etmiş. Ben etmiyorum. Ben unutmayacağım tarihin en büyük felaketlerinden birinde çadır satanları, enkaz altında insanları üç gün kaderine terk edenleri, Türkan Saylan'ın kanser hastası haliyle gözaltına alınmasını, izinsiz yardım toplama hakkı verilen Ensar Vakfı'nın Karaman yurtlarında taciz edilen 45 çocuğu, Berkin Elvan'ın annesini yuhalatanları, Ali İsmail Korkmaz'ın dövülerek öldürülmesini, Ethem Sarısülük'ü, Soma'da işçi tekmeleyenleri, Türkiye'nin en saygın eğitim kurumlarından Boğaziçi Üniversitesi'ni itibarsızlaştırmaya çalışanları , eğitim sisteminin içini boşaltarak gençleri bilinçli olarak cahilleştirenleri, Gaffar Okan suikastini, cemaat yurdunda yaşadığı baskılardan dolayı intihar eden Enes Kara'yı, Pamukova hızlandırılmış tren faciasında ölenleri, Çorlu Tren Kazası'nda ölen Oğuz Arda Sel'i, vahşice öldürülen Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Ceren Özdemir, Pınar Gültekin ve daha nice kadın cinayeti kurbanını, ölüm nedeni hala belirsiz 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan'ı, yok yere hapislerde çürüyen aydınları, koskoca bir ülkeyi korku imparatorluğuna çevirenleri, kendilerine muhalif olan herkesi ya vatan haini ya terörist ilan edenleri... Unutmayacağım.
Ben Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuğuyum ve hakkımı helal etmiyorum. Ancak demokratik bir seçimin sonucunun elbette başımızın üstünde yeri vardır. Sayın Erdoğan'ı ve seçmenlerini yarışın ilk turunu önde bitirdikleri için tebrik ederim.
Hepimiz aynı toprağın insanıyız. Yüzde 50 kazanınca, diğer yüzde 50 kaybediyor. Yüzde 50'nin kaybettiği bir seçimde kim kazanırsa kazansın, birileri mutsuz, küskün olacak, birilerinin kalbi kırılacak. Bize ayrıştıran değil, bu ülkenin tamamını kucaklayan, tamamına seslenen bir lider lazım. Sayın Kılıçdaroğlu "Birleşe birleşe kazanacağız" diyen bir lider. Sayın Erdoğan da bakarsınız tavır değiştirir, "Evlerinde zorla tuttuğumuz yüzde 50 var. Onlara 'aman sabırlı olun' diyoruz" diyerek tehdit ettiği, Çapulcu diye sıfatlar taktığı halkını da belki bir gün sevmeye karar verir. Belli mi olur? Umut her zaman var.
Bizler, bir gün bu ülkeye bahar geleceğine inananlar, elbette havlu atmayacağız, enseyi karartmayacağız. Moral bozmak yok, küsmek yok. Şöyle bir silkelenip, kendimize gelip, yine paşa paşa oyumuzu kullanacağız. Gün olur, devran döner. Belki yarın, belki yarından da yakın, döner. O güne kadar inandığımız yolda, barış, adalet, insan hakları, eşitlik yolunda yürümeye devam.
Ayşe Acar kimdir?Ayşe Acar 10 Ağustos 1974'de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra 1996 yılında Sabah Gazetesi'nin reklam departmanında işe başladı. Sonraki yıllarda NTV ve Vatan Gazetesi'nin reklam departmanlarında yönetici olarak çalıştı. Kariyerini değiştirmesine yol açan olay, 2004 yılında ikizlerine hamile kalmasıyla gerçekleşti. Yazı işlerindeki arkadaşlarına hamilelik maceralarını anlatırken, kendini hafta sonu eklerinde köşe yazarı olarak buldu. Ayşe'nin İkizleri'nin ilk yazısı Vatan Gazetesi'nde 11 Eylül 2004'de yayımlandı ve çocukları Defne ile Ege'nin ilkokula başladığı 2011 yılına kadar sürdü. Nisan 2009'da "Anneee! Anne oluyorum!" isimli ilk kitabı yayımlandı. Bu süre zarfında Vatan Gazetesi'nin hafta sonu eklerinde spor, sanat, siyaset, iş, moda dünyasının etkili isimleriyle röportajlar yaptı. Ayşe 2017'de, ikizleri ve dört ayaklı çocuğu Mişka ile Kanada'nın Vancouver şehrine göçtü. Kanada'nın iklimine, kültürüne ve farklı bir dilde yaşamaya alışırken ortaya göç sürecinde yaşadığı zorlukları ve düştüğü gülünç durumları esprili bir dille anlattığı ikinci kitabı "Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" (2019-Kara Karga Yayınları) çıktı. 2019 yılında T24'te Göç Hikâyeleri köşesini yazmaya başladı. Yeniden başlamanın gücünü anlattığı ve Kanada'da yaşam ile ilgili ipuçları verdiği yazıları, birçok yeni göçmen için rehber niteliğinde oldu. Ayşe Acar aynı zamanda Oksijen Gazetesi için yurt dışında yaşayan başarılı göçmenlerle röportajlar yapıyor ve Vancouver'da çok dilli kampanyalar yürüten bir reklam ajansında müşteri ilişkilerini yönetiyor. |