Bazı alışkanlıklar değişmedikçe o alışkanlıkların kaynağındaki arızanın düzelmeyeceğinin bilincinde. Bir olgunun ya da durumun nedenlerine inmek onun temelindeki yasaları belirlemektir. Her şeyin bir nedeni olduğu, aynı koşullarda aynı nedenlerin aynı sonuçları doğurduğu ilkesine bağlı döngüyü kıra kıra yazan bir yazar Figen Şakacı. Bir metni nitelikli bir metin yapan onun dil ile olan bütünlüğüdür. Figen Şakacı meseleye odaklanmış bir metinle karşılıyor okurunu. Metinle vücut bulan bir anlatı eğer okuruyla konuşabilmeyi başarmışsa ayrıca nitelikli bir metindir. Tam anlamıyla didaktik ve diyalektik bir dayatma içine girmeden üstelik. Hikâyeyi kendi doğal akışına bağlı olarak ortaya koyması roman içinde sıradanı önemli kılma eylemidir. Onun metinlerinde dil oyunları yok, ne çok derinlerde ne de çok yüzeyde bir anlatım biçimiyle kalem tutuyor. O sadece gördüğü şeye nasıl baktığını ifade ediyor. Bir tanık olarak hikâyesini olduğu gibi anlatıyor. Okurunu yönetmeden, yönlendirmeden… Böylece kıssadan hisse çıkarmak okurun kendisine kalıyor. Basit ve anlaşılır bir dil; sıradanın kendi olarak kalmasının kendi değerini arttırdığı gerçeğinin ne kadar önemli olduğunu öğretiyor. Ve böylece anlattığı şeylerden bağımsız uzaklığa gitmiyor bilinçsizce. Çünkü bir teori ancak bu biçimde pratiğe doğrudan geçebilir. Yazanlar arasında keşfedilmeyi bekleyen biri gibi okurun onun kendi dilini öğrenmesini bekleyen bir yazan değil, aksine okurunun kendi dilini, onun algılama biçimine indirgiyor. Okuruyla konuşmak için okurunun dilini öğrenmiş, öğreniyor. Anlaşılması güç metinler okura bir şey vermediği gibi mevcut kavramsal genişliğini de daraltabilir. Basit, sade bir dil kullanmak da kolay iş değil bu yüzden. Aksine sıra dışı bir bilinç gerektirir. Sadece yazıyor olmak yazanın kendinden çok topluma zarar vermesidir. Son günlerde kanserli bir hücre gibi çoğalan sapıkça metinlerden ibaret olan çocuk kitapları buna en iyi örnek. Bir söz söylemek uğruna toplumu ne söylediğini kendi de bilmez dehşetle şekillendirenlerden Tanrım çocuklar kadar yetişkinleri ve kendini de korusun.
Hayriye Hanım üçlemesi bir okuru olarak beni de etkilemiş bir seridir. Çocukluktan, yetişkinliğe bir tanıklık ve davalısı olmak adına yaşamın… Bu üçlemeden sonra şöyle bir şey geldi başıma. Kitaplardan başka bir dünyam olmadığı için belki de. Bazı kitaplar hayatımın büyük bir bölümünü ele geçirecek kadar güçlüydü. Hayriye Hanım üçlemesi böyle bir seriydi. Ve gerçek hayatımda bir gün Kuştepe'de bir evin avlusunda oturdum, konuştum ben Hayriye Hanım'la. Huysuz, tatlı ve ihtiyar bir kadın olarak çıktı karşıma. Bir yere barışmaya gitse kavga çıkaranlardan. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, yatağının başında bir beysbol sopası olmadan uyumuyordu. Bu da bir direnme biçimidir dedim o gün kendime. Toplumun esiri olmaktansa yalnız olmayı tercih etmenin bir hürriyet olduğu gerçeğiydi. Türkiye'de devletin itibarını kadın katilleri, çocuk istismarcıları kolladığı için belki de. Gücünü alenen yasadışı olandan alan kurumların ne kadar yasal olduğu hakkında pek bir şey söylemeye de gerek yok zaten. Bu dünyanın en
Romandan öyküye geçerken de merkezdeki söyleminden vazgeçmiyor Şakacı. Ve bu kez çok daha ciddi. Yeni öykü kitabı Kesekli Tarla kızlarla babalar arasında bir kitap gibi dursa da, onun asıl muhatabı sistem ve sistem geliştiriciler. Ve bu ölümcül sistemi sessizce kabullenenler, ona direnmeyenler, onunla yüzleşmeyenler ve insan yutan bu karanlık orman gelişirken sessiz kalan anneler. Babalar ve Oğulları'nda da aynı iktidar eleştirisini görmek mümkün elbette. Ama hiçbir baba eşit tutmamıştır yeryüzünde kızlarıyla oğullarını. 'Devlet ana' denen sistemin eril bir dil kullanması asıl trans bireysel kurumun ne olduğunun göstericisidir beklide. Apolitik kitaplar ve yazanlar her zaman mide bulandırmıştır, çünkü politik olanın çocuk kitaplarına bile sirayet ettiği bu zamanlarda apolitik tavır yalakalıktan ve korkaklıktan başka bir şey değildir. Oysa yazmak cesaretin akılla bileşimidir. İktidarın bir organı olarak babalığın toplumda, evde, aile içinde temsil ettiği şeyler uğruna bir kıyımcı olmasına tepkidir. Çocuğun, ama en çok kız çocuklarının babaların sahip olduğu mülkün bir parçasıymış gibi algılamanın eleştirisi. Oysa nesnenin de bir ruhu vardır, kaybedildiğinde insanın canını sıkmaya yetecek kadar da değeri. Öte yandan bu eril şiddeti ayakta tutan kadınlar için de bir eleştiri. Figen Şakacı hikâyesiyle feminist hareketin içinde bir yazan olarak edebiyatın bu yanını bir savunma olarak geliştirme çabasının yanında toplumun bir parçası olarak da tavrını metinlerine sirayet ettirmiş. Kadına yönelik şiddetin karşıtı olarak yazılan pek çok kitapta yazarların kuru nutuklarına karşı da eleştiriler içeriyor Kesekli Tarla.