Aydın Engin

04 Temmuz 2020

Zorbalık hukuku

Büyükada davası kararı AKP yargısının hukuku bir zorbalık aygıtına dönüştürmesinin somut kanıtıdır

Okuyacağınız Tırmık yürürlükteki yasalara göre bir suç yaratır mı?

Bilmiyorum.

Umurumda da değil.

Bu yaştan, bu meslek kıdeminden sonra "Şöyle yazarsam suç olur, böyle yazarsam belki kurtulur" gibi sığınak, kaçamak aramaya bugün hiç ama hiç niyetim yok.

İnceldiği yerden kopsun.

* * *

Üç yıl önce Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç’ın gözaltına alınmasıyla başlayan, ardından 5 Temmuz 2017’de, Büyükada’da "Esenlik ve dijital güvenlik" konulu bir çalıştaya katılan 10 insan hakları savunucusunun gözaltına alınmasıyla doruğuna çıkan bir "hak savunucuları avı", dün İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargılananlardan Taner Kılıç, Günal Kuşun, İdil Eser, Özlem Dalkıran'ı hapis cezalarına mahkûm etmesiyle sonuçlandı.

Davanın başlangıcı, gelişimi ve sonucu ile tam bilgi istiyorsanız tıklayın ve okuyun.

Benim bu ayrıntıları yazmaya filan niyetim yok. Davanın içeriği üstüne bir şeyler söylemeyecek, hapse mahkûm edilenlerle beraat ettirilenler arasında hukuken, kanunen, fiilen hiçbir (bir daha: hiçbir) fark olmadığını filan göstermeye tenezzül etmeyeceğim.

Eğer yaygın adıyla "Büyükada davası"nın sonunda bir mahkeme suç buldu ve ceza kestiyse artık orada adaletten, hukuktan, hatta kanundan söz etmek abestir. Hukukun da bir zorbalık aygıtı olabileceğinin somut kanıtıdır.

Altını iyice çizmek için tekrarlıyorum: Büyükada davası kararı AKP yargısının hukuku bir zorbalık aygıtına dönüştürmesinin somut kanıtıdır.

Mahkeme heyeti kararlarının gerekçesini açıkladıklarında (açıklayabilecekler mi bilemiyorum ama galiba yasa gereği yine de bir şeyler karalamak zorundalar) yeniden yazmak üzere, bugün öfkeden burnumdan soluyarak ve yazdıklarımda suç olup olmadığını asla ve asla umursamadan bu Tırmık’ı noktalıyorum.