Yayın yasağı var. Gerekçe “Özel hayatın gizliliğini ihlâli” imiş. TİB’in resmi yazısında aynen böyle yazıyor: “…özel hayatın gizliliğini ihlâl eden içeriklerin kaldırılması hususunda gereğini ivedilikle rica ederim...”
Kendilerinde ülkeyi savaşa sokacak kararları verme yetkisini ve hakkını gören dört adam aralarında “Bu işi nasıl kotarıp, bizi ve dünyayı nasıl kandıracakları”nı tartışıyorlar ve bu konuşmalar özel hayatın gizliliğini ihlâl oluyor.
Bu devletin bizleri salak sandığına çok tanık oldum ama sırılsıklam salak yerine ilk defa konuyoruz.
Tamam, bir ülkenin Dışişleri Bakanının makam odasında, o bakan, MİT’in en tepesi, Genel Kurmay’ın iki numarası, Dışişleri Bakanlığının bakandan sonra gelen monşerinin konuşmalarını dinlemek eğer yerli malı bir marifetse bir suçtur. Yok yerli malı değilse, bunu beceren yabancı gizli servis şefini herhalde yakında terfi ettirir, maaşına da zam yaparlar.
Evet, bu tartışmasız bir suçtur. Yazının başlığında “zarf” dediğim işte budur.
Başlıktaki “mazruf” ise zarfın içindeki anlamına gelir ki o da yukarıda sıraladığım dört devlet elebaşısının konuşmalarının içeriğidir.
Kabul, “zarf” suç; ama “mazruf” çok, çok, çok ağır bir suçtur…
Ya da başlıktaki deyişle: Zarf rezalet, mazruf felâket…
Tıpkı bir babanın (o başbakan bile olsa) oğluyla telefon konuşmalarını dinlemek suç (zarf); ama o baba ile oğulun konuştuklarından açığa çıkan çok, çok daha ağır bir suç (mazruf) olduğu gibi…
* * *
O dört adamın o uğursuz konuşmalarını belgeleyen ses kaydını hem ses hem metin olarak aynen yayınlayan Cumhuriyet gazetesi, amiri Başbakan olan TİB baş memurunun “İvedelikle yayından kaldırın” talebini hukuk dersi niteliği taşıyan bir cevapla reddetti. Gözden kaçıranlar red cevabını buradan okusun: Tıklayın.
Duraksamadım, bir tweet yolladım. Aynen şöyle yazdım: “Cumhuriyet, TİB'in yayını kaldır talebini yiğitçe ve açıkça reddetti. Cumhuriyet'e alkış alkış alkış...”
Sizin yerinize de alkış yollamış olduğumu umuyorum.
* * *
Madem yayın yasağı koydular biz de kuşdili konuşuruz.
Soralım:
Devletin dizginlerini tutan dört adam kafa kafaya verse ve ülkeyi savaşa sürüklenmekten nasıl kurtarırız üstüne beyin fırtınası yapsa ve bu internete sızdırılsa o adamlar kim olursa, hangi siyasal disipline, meşrebe bağlı olurlarsa olsunlar aslanlar gibi arkalarında durur; konuşmayı sızdıranları da en ağır sözcüklerle suçlamaz mıyız?..
Soralım:
Peki devletin dizginlerini tutan dört adam kafa kafaya verse ve ne yapıp edip bu ülkeyi savaşa sokarız hesabını kitabını yapsa; dahası bundan seçim öncesinde bir kanlı siyasal çıkar elde etmeyi de hesaba dahil etse ne yapılır?..
Lafı uzatmadan söyleyeyim: Yaşasın internet!
Julian Assange (Wikileaks), Edward Snowden internet olmasaydı Amerikan Hükümetinin kirli çamaşırlarını dünya halklarının önüne serebilirler miydi?
Devlet ne kadar şeffalaşırsa demokrasi o kadar derinleşir ve zenginleşir; kapalı kapılar ardında dümen çeviren, kanlı, karanlık planlar yapanlar da günışığı görmüş yarasadan beter olurlar.
Öyleyse bir daha: Yaşasın internet!..