Aydın Engin

17 Nisan 2019

YSK aynasında yüksek yargı

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin alabildiğine silikleştirildiği bir başkanlık sistemi, artık demokrasiden gitgide ve hızla uzaklaşan bir tek adam yönetimidir

Çağımızda devlet denen yönetim ya da egemenlik aygıtının üç temel bileşeni var: Yasama, yürütme, yargı.

Kendini çağdaş dünyanın bir halkası olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti devletinde de bu böyle...

İdi...

Önce "Türk tipi başkanlık sistemi" denen ucube ile yasama erki işlevsizleştirildi; yargı erkinin bağımsızlığı iğdiş edildi.

Meclis'in yürütme erki üstündeki denetim yetkisi budandıkça budandı ve adeta parlamentoculuk oynayan bir "seçilmişler toplantısı"na dönüştürüldü.

Çağdaş devlet örgütlenmesinin olmazsa olmazı "Kuvvetler ayrılığı" ilkesi böylece "varmış gibi" mertebesine indirildi. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin alabildiğine silikleştirildiği bir başkanlık sistemi ise artık demokrasiden gitgide ve hızla uzaklaşan bir tek adam yönetimidir.

*   *   *

Yukarıdaki iç karartıcı tablonun yasama erki yani Meclis ayağı siyasetle az ilgilenenlerin bile gözleyebileceği ölçüde ortada ve belirgin. Meclis (yani MHP desteği ile daha da güçlenmiş AKP çoğunluğu) adeta Saray'dan gelen yasa tasarılarının göstermelik bir tartışma ve bazı usûl gerekleri yerine getirildikten sonra onaylandığı bir kuruma dönüştü.

Buna karşılık yüksek yargı için bu durum, o kadar açık seçik değil. En azından  yüksek yargı kurumlarına az yada çok umut bağlayanlar çıkabiliyor.

Peki yargı erkinin "birinci derece mahkemeler" diye adlandırılan ve saçma gerekçelere dayanan hükümler; savcıların iddianame adı altında polis fezlekelerini "kes-yapıştır" tekniği ile iddianameye dönüştürdükleri sözüm ona hukuk belgelerindeki aksaklıklar, kusurlar hatta suç sınırında kararlar yüksek yargı dediğimiz üst yargı organlarında düzeltilebiliyor mu?

Soruya "Evet" diyen örnek versin de bilelim.

Ben açık seçik "Hayır" diyenlerdenim. Dileyene, meraklısına, ikna olmayana  çok sayıda örnek verebilirim.

*   *   *

Türkiye yargı erkinde "yüksek yargı" diye nitelenen beş kurum var:

Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Anayasa Makemesi ve...

...ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK)...

YSK'yı bilerek sona bıraktım.

Şu günlerde yediğimiz içtiğimiz seçim oldu ya; sohbetlerimizde seçim ve sonuçları ötesinde bir şey konuşamaz olduk ya; ilçe seçim kurullarını, il seçim kurullarını filan boş verip gözlerimizi en tepeye diktik ya...

İşte o "en tepede", 31 Mart 2019 yerel seçimlerini hukuka uygun, adaletten sapmamış, yasaların dışına taşmamış bir sonuca bağlayacak olan Yüksek Seçim Kurulu var.

Bu gün 17 Nisan 2019.

Seçimin üstünde tastamam 17 gün geçti.

Türkiye'de seçimin güvenliği, adalete uygunluğu ve mümkün olan en kısa sürede sonuca bağlanması için oluşturulmuş bir yüksek yargı kurumu 17 gündür bir seçimi sonuçlandıramıyor. (Yoksa "sonuçlandırmıyor" mu demeli?)

YSK bugün Türkiye'nin yüksek yargısının gerçek bir aynasıdır. Onun aynasında Türkiye yargı erkini görüyoruz.

Yargılandığımızda (Yargıtay), devlet karşısında hak aramaya yöneldiğimizde (Danıştay), vergilerimizin nereye ve nasıl harcandığını bilmek istediğimizde (Sayıştay), Anayasa çiğnendiğinde (Anayasa Mahkemesi) yurttaşın son söz, son karar için sığınacağı yüksek yargının günümüzdeki aynası kendisi de bir yüksek yargı kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu'dur.

İtirazı olan?