Aydın Engin

25 Nisan 2009

Yolcudur Abbas...

Siz bu yazıyı okurken ben çoktaaan uçmuş olacağım.

İşe bakın... Siz bu yazıyı okurken ben çoktaaan uçmuş, Suriye toprağına inmiş olacağım. Hayır, Israil – Suriye anlaşmazlığını çözmeye filan gitmiyorum. Golan tepeleri sorunu da kalacağım üç beş günde çözemem herhalde. Ama bu sorunların kördüğüme döndüğü bir ülkede ne olup bittiğini biraz daha yakından anlayabilirim (gibi bir umut besliyorum).
Bakalım, göreceğiz...
Ortadoğu ülkelerinde iletişim zorluklarını defalarca yaşadım. O yüzden Tırmık’ları düzenli geçmeyebilirim. Ama eğer aksarsa bu kadarcık hasrete dayanabilirsiniz umudundayım. Yok cep telefonumu modem olarak kullanıp yazı geçmek gibi çetrefil bir işin üstesinden gelebilirsem Tırmık’ın yanısıra “Engin Çelebi Seyahetnamesi”yle yol notları da aktarırım belki...
Yani yolcudur Abbas...
* * *
Abbas yolcu da, gündem sanki “Nereye efendi, böyle günlerde bir yerlere gidilir mi” dercesine yüklü...
Mesela bu satırlar yazılırken (Cuma 12.05) Obama henüz beklenen konuşmasını yapmadı. Hatta belki şu anda saat farkının tadını çıkarıp mışıl mışıl uyuyordur adamcağız. Ama eninde sonunda uyanacak ve 24 Nisan münasabeti ile ABD Başkanlarının Amerika’daki Ermeni diasporasına seslendiği “geleneksel” konuşmayı yapacak.
Acaba soykırım diyecek mi, demeyecek mi ?
Dediyse çarşaf çarşaf “soykırım” dememesinin anlamı ve doğuracağı sonuçlar üstüne yorumlar, değerlendirmeler okuyacaksınız...
Demediyse çarşaf çarşaf “soykırım” demesinin anlamı ve doğuracağı sonuçlar üstüne yorumlar, değerlendirmeler okuyacaksınız...
Ama dese de, demese de güneş yine doğudan doğacak ve batıdan batacak; Ankara’da ve Erivan’da insanlar işlerine gidecek, bir oğlan bir kızı öpecek, bazı yerlere yağmur yağacak, bazı yerlerde güneş açacak...
Bana kalırsa desin. Hiç olmazsa mesleğe başladığımdan beri her yıl yaşadığım, 24 Nisan arifesindeki “diyecek, demeyecek”ten ibaret papatya falından kurtuluruz. Çünkü bana gına geldi. “Dese ne olur, demese ne olur” soruma yıllardır cevap alamıyordum. Belki sorunun cevabını da buluruz.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunu ABD başkanı çözmeyecek, birileri de çözmeyecek. Türkiye ve Ermenistan çözecek. Çözülmediyse onlar çözemeyecek...
Sonuç: Yani o konuda bir Tırmık yazılmasa da olur. Güneş yine doğudan doğup batıdan batar...
* * *
Suriye yolunda ve Suriye’de, özel harekatçı polisin kavranması güç bir vahşetle 14 yaşındaki Kürt çocuğun kafasını tüfek kabzası ile parçaladığı görüntü hep gözlerimin önünde ve öfkemin menzilinde kalacak...
Ama gitmeseydim de o konuda yazmazdım gibi geliyor bana. Çünkü o vahşet sözün de, yazının bittiği yerdir.
Yine de yazsaydım belki iki satırlık bir hatırlatma yapardım. Genel Kurmay Başkanının “Dağ kadrosunun örgütten ayrılmasını sağlamak için...” diye başlayan cümlesini hatırlatır ve Hakkari’deki vahşetin o çocuğa ve arkadaşlarına “Umutlanmayın veletler. Size dağa çıkmaktan başka yol bırakmayacağız” anlamına geldiğini ve sadece bu anlama geldiğini vurgulardım...
* * *
Görüyorsunuz bir kaç gün Türkiye güncelinden kopmamın vatana millete herhangi bir zararı ya da yararı olmayacak...
O yüzden bana müsaade; yolcudur abbas, bağlasan durmaz...