Dünden bir hatırlatma: Başbakan açık seçik konuştu; “Bizden resmî olarak anadilde eğitim beklemeyin” dedi. Böylece okullarda Kürtçe’nin “seçmeli ders” olarak bile okutulmasının üstüne kocaman bir çarpı çekti.
Kürtler ise yeni Anayasa hazırlığında öncelikli ve olmazsa olmaz koşulun Kürtçe’nin eğitim ve öğretimi olmasında ısrarlı olacaklarını belirttiler. Hem de bir kaç kez; hem de bir kaç ağızdan...
İki farklı tutum ve tercihin Kürt sorununun barışçıl çözümünün önünü tıkayacak önemde olmasını bir yana bırakalım. Sorunu sadece “hak” kavramı çerçevesinde ele alalım ve milliyetçi (=ulusalcı) önyargı ve yargılarla donanmışları, hatta milliyetçiliği bilinç altında saklayıp arasıra su yüzüne çıkaranları dışarıda bırakıp geri kalan okur kitlesine soralım:
- Kim haklı?
Bir insanın, bir yurttaşın kendi anadilini öğrenme, geliştirme, zenginleştirme, günlük yaşamdan siyasal, kültürel yaşamın bütün düzlemlerine kadar her yerde özgürce kullanmasına karşı çıkmanın gerekçesi ne olabilir?
* * *
Dün tam bu noktaya gelmiş ve ardarda sorular sıralamıştık. Bugün onları cevaplamaya çabalayalım.
Dün sormuştuk: AKP’nin uzlaşmaz tutumunun gerekçesi Türkiye’deki sünni İslam’ın bilinçaltında en az din kadar güçlü bir etkinliğe sahip “Türk milliyetçiliği” olabilir mi?
Olabilir. Tek neden olmasa bile önemli bir etken olduğu kanısındayım. Türk ırkçı-milliyetçi hareketi ile siyasal islam uzun yıllar kucak kucağa yaşadılar. Kara ünlü Kanlı Pazar’da (Şubat 1969) başrolü (yani bıçaklayarak cinayet işleme rolünü) siyasal islamcı kadrolar üstlenmişti. 1960’larda iktidarların sola, sosyalistlere karşı vurucu gücü “Komünizmle Mücedele Dernekleri” içinde örgütlüydü ve bu örgütlü güçte siyasal islam ırkçı-milliyetçilerle tam bir koalisyon ortağı idi. Bunun siyasal bilinçaltında çabucak çözülmesi beklenemez ve Türk milliyetçiliği için Kürt sorunu her zaman kilit ve tabu konulardan biri olagelmiştir.
Dün sormuştuk:Başbakan’ın referandum öncesi “İktidar olduk ama muktedir olamadık” sözünde ifadesini bulan hükümet ve parlamento dışı güçlerin perde arkasındaki baskıları olabilir mi?
Olabilir. Kürt sorununu PKK sorununa indirgeyen, PKK sorununu da askeri bir sorun olarak yorumlayıp bizlere 25 yıldır “Köklerini kuruttuk, kurutuyoruz” masalları ile oyalayan güçler, olası bir barışçıl çözümden ölümüne korkuyorlar ve bu konuda “muktedir olamayan iktidara” baskı yapmış olabilirler. Bu görüşümü kanıtlayacak somut bir bilgim yok. Ama gerçekse şaşırmam.
Dün sormuştuk: Ve hepsinden önemlisi, demiştik, Kürtlere anadillerinde öğretim (hatta eğitim) hakkı tanınması Türkiye için kötü müdür? Kötü sonuçlar mı doğuracaktır? Böyle yollar izleyen başka ülkelerin başına çok kötü sonuçlar mı gelmiştir? Başbakanı (AKP’yi) uzlaşmaz kılan neden bu mudur?
Buyrun kısa bir Avrupa turuna:
Federal Almanya’da resmen 2,5 milyon, kayıtdışını da eklersek 3.5 milyon Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı yaşıyor. Onların çocukları Alman ilkokullarında Türkçe’yi seçmeli ders olarak okuyor; analarının (artık ninelerinin) dilini öğreniyorlar. Bu Almanya için kötü müdür? Örneğin Almanya bu hakkı yasaklasa acaba Türkiye’deki ve Almanya’daki yurttaşlarımız ne der?
Yine Almanya’da kalalım. Ülkenin en kuzeyinde “Güney Schleswig” diye anılan bölgede sayıları 60 bini anca bulan bir azınlık olarak yaşayan Alman yurttaşı “Dan”lar (Dan: Danimarkalı) eğitimlerini resmi dil Almanca’nın yanısıra Danca yapıyor; ülkede geçerli olan yüzde 5’lik seçim barajından muaf tutuluyor ve Federal Meclise bir temsilci yolluyorlar. Bu durum Almanya’da gerginliklere değil, tersine huzura yol açıyor.
Fransa’nın kuzeyindeki Bretanya bölgesinde eski bir Kelt kavmi olan Bretonlar okullarında Fransızca’nın yanısıra kendi dillerini de –hem de seçmeli değil zorunlu ders olarak- öğreniyorlar. Dilin zenginleşmesi ve gelişmesi için Fransız devleti resmi olarak destek veriyor.
Yine Fransa’da, Akdeniz’in en büyük adası Korsika’da yaşayanlar Fransızca’nın yanısıra Corsa dilini ilkokuldan itibaren resmi eğitim dili olarak öğreniyorlar.
İtalya’da 1,5 milyon nüfuslu Sardunya adasında yaşayan halk, İtalyan anayasasında ülkenin iki ulusundan biri olarak tanımlanır ve tanınır. Adada konuşulan Sarduca ve Algerocça eğitimi devlet okullarınca yapılır.
İspanya’da Katalanlar ve Basklar, Belçika’da Valonlar ve Flamanlar kendi ana dillerini anayasal bir hak olarak eğitimde ve hayatın her alanında kullanıyorlar...
Pekiiii...
Acaba bu ülkelerin yöneticileri çok aptal, milli duygulardan nasipsiz, vatanlarına ihanet yarışına girmiş erkek ve kadınlardan mı oluşuyor?
Bunca kötü uygulamalara rağmen bu ülkeler niye bölünmüyor, batmıyor, parçalanmıyor ?..
Kürtçe eğitim ve öğretim dili olarak kabul edilirse Türkiye batar, parçalanır, bölünür mü?
Yoksa zaten Kürtler diye bir halk ve Kürtçe diye bir dil yok mu?