12. dalga diye adlandırılan son gözaltılarla birlikte Ergenekon tartışması yine tartışma olmaktan çıktı, itiş kakışa, yaygaraya döndü.
Kimileri gözaltıların darbeci zihniyetin suç ortaklarını kapsamaktan dışarı taşıp radikal AKP karşıtlarına, “Işık Evleri”ni örgütleyen Gülen Cemaati'nin diş bilediği çağdaş eğitim atılımlarını kösteklemeye uzanmasına bakıp, el oğuşturup, sevinçten göbek atıyorlar.
Onlardan ne beklenirdi ki?
Kimileri demokrasiyi umursamayan, demokrasi içinde iktidara yürüyecek bir siyasi hareketin zahmetli, karınca sabrı ve çalışkanlığı isteyen çabalarına yanaşmayıp, üç beş general darbe yapıp bizi bu beladan kurtarsın kolaycılığı ve sorumsuzluğu içinde, son gözaltı dalgasına bakıp el oğuşturuyor, sevinçten göbek atıyor; “Demedik mi biz? Ergenekon fasafisodur demedik mi? İşte bakın, Ergenekon palavra, AKP’nin sivil darbesi gerçek” diye yürek serinletmekteler.
Onlardan ne beklenirdi ki?
* * *
Biz işimize bakalım.
Gelin bir kez daha şu “Ergenekon olayı”nı masaya yatıralım.
Bir:
2002-2004 yılları arasında kimi ordu komutanı, kimi kuvvet komutanı, çoğu dört yıldızlı bazı generaller 2002’de seçimi kazanıp hükümet kuran AKP’de temsilcisini bulan siyasal İslam referanslı siyasi hareketi alaşağı etmek, bir daha da iktidara gelmesini kesinlikle önlemek üzere darbe hazırlığına giriştiler. Darbe planlarını ayrıntılayıp aşamalarına “Sarıkız, Ayışığı, Eldiven” gibi kod adları koydular. Gel gör ki kendileri gibi dört yıldızlı öteki generalleri ikna edemediler, razı edemediler. Darbeye karşı çıkan, karşı çıkmasa bile darbecilerin içinde yer almayan, yeşil ışık yakmayan dört yıldızlı generallerden üçü son üç genelkurmay başkanıdır. Darbe hazırlığına girişen generaller “darbelerini” gerçekleştiremeden emekliye ayrıldılar.
Silivri’de darbe hazırlığı suçunu işlediklerine dair çok güçlü kanıtlar olanlar yargılanıyor.
İki:
Darbe yapmak için kolları sıvayanlar kendilerine asker olmayan suç ortakları aradılar ve buldular. Kimi akademisyendi, kimi gazeteci, kimi politikacı, kimi işadamı, kimi sendikacı, kimi sivil (sivil?) toplum örgütü aktivisti...
Silivri’de darbe hazırlığına girişen generallerle elele tutuşmuş, darbe hazırlığına bir ucundan bulaşmış yani darbe hazırlığı suçunu işlediklerine dair güçlü kanıtlar olanlar yargılanıyor...
Üç:
Darbe ortamını hazırlamanın denenmiş, sınanmış en kestirme yolu kanlı bir kargaşa ortamı yaratmak ve kargaşayı tırmandırmaktır. Yani yurttaşları “Memleket kötüye gidiyor. Böyle süremez. Biri gelsin de bu kargaşaya son versin” dedirtecek bir “Denize düşmektense yılana sarılayım bari” psikolojisine götürmektir. (Mütekait general Kenan Evren’in anıları bu yöntemin yeterli ve anlamlı kanıtıdır). Böyle bir ortamı yaratmak için darbeciler, Türk gladyosunun kılıç artıklarından oluşan çeteleşmiş ve gırtlağa kadar kana bulaşmış karanlık örgütlenmelerle, ırkçı gruplarla işbirliğine girdiler. Mersin’deki bayrak provokasyonu, Trabzon’da Rahip Santora cinayeti, Yargıtay saldırısı, Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalar, Malatya’daki kitabevi katliamı bu çetelerin kolları sıvadıklarına ilişkin somut kanıtlardan bazıları.
Silivri’de bu kanlı çetelerin elebaşıları, yani darbe hazırlama suçunun vurucu gücü yargılanıyor.
* * *
Şimdi bir soru: Yukarıda “bir, iki, üç” arabaşlıkları ile tanımlanan kişi, grup ve kesimlerin yargılanmasını ve tanımlanan suçları işledilerse cezalandırılmalarını istiyor musunuz, istemiyor musunuz ?
İstemiyorsanız, konuşacak tartışacak bir ortak zeminde değiliz. Herkes kendi yoluna gitsin.
Ama istiyorsanız, gelin tartışmamızı sürdürelim ve derinleştirerek sürdürelim. Çünkü birlikte adımlar atabiliriz.
Ergenekon davasının sağlıklı yürümesi, çağdaş hukukun kuralları içinde yürümesi, adalet duygusunu zedeleyecek noktalardan arındırılması, sapla samanı karıştırmayan bir durulukta ilerlemesi önemlidir, zorunludur.
Oysa soruşturmanın başlangıcından bu yana bir üst paragrafta tanımlamaya çalıştığım sakıncalar, kusurlar, hatalar yapıldı ve yapılıyor. Türkan Saylan bu bağlamda ve anlamda sembol değeri taşıyor.
Bu kusurlara, hatalara, yanlışlara gözyummak, görmezden gelmek, değinmemek, hele hele karşı çıkmamak, “Aman Ergenekon davasına gölge düşmesin” gibi saçma sapan bir faydacılık içine girmek her şeyden önce Ergenekon Davası’nı duvarlarında “haksızlık tuğlaları” da yer almış bir hukuk rezaletine çevirir. Yani Ergenekon davasına, ona fasafiso diyenlerden, “Ergenekon mergenekon yoktur” diyenlerden çok daha fazla zarar verir.
Nedir sözünü ettiğim yanlışlar, hatalar, kusurlar?
Cevap ister istemez yarına kalacak.
“Aaaa, sen de uzattın, tadını kaçırdın ama. Pehlivan tefrikasına döndü bu Ergenekon yazıları” demeyin. Bu pilav daha çooook su kaldırır.