Şunun şurasında üç gün kaldı.
Çok küçükken, sayıların soyutluğundan somut zamanı kavrayamadığımda imdadıma yetişen annem gibi ve güzelim Ege ağzıyla söyleyeyim:
- Yatçez kalkçez, yatçez kalkçez, yatçez kalkçez doğru sandık başına gitçez...
Bu kadar kısa süre kalmışken, artık "Yav, Reisler, Başbuğlar bu kadar göz döndürüp ağız köpürtmeye gerek yok. Topu topu bir yerel seçim bu. Belediyelerin başkanları ile meclislerini seçeceğiz" diye boş yere akıl sınırlarının içine çağırmanın alemi de yok, gereği de yok, yararı da yok.
Keza, "Yav Reisler, Başbuğlar saçmalamayın. Bir beka sorunudur tutturdunuz. Ne bekası? Eni sonu yerel seçim işte. Belediyenin başkanını, meclisini, bir de mahallenin, köyün muhtarıını seçeceğiz" diye muhtaçlara akıl dağıtmanın da alemi yok, gereği yok, yararı yok.
Yatçez kalkçez üçüncüsünde sandık başına gitçez. O kadar.
Galiba 1 Nisan sabahı masaya çöküp, bilgisayar başına geçtiğimde "Kendin ettin kendin buldun Reis" başlıklı bir Tırmık yazacağım.
Meslek ustalarım bana "Konuştuğun üç beş tanıdığın sözlerine, otobüste, metroda. vapurda kulağına çalınan üç beş cümleye kapılıp sakın ola ki seçim sonucu üstüne kesin laflar etme, sonra fena yanılır, yazdıklarını fena yalarsın" diye öğütlediler, öğrettiler.
Ancak son üç dört gündür AKP Reis'inin gerginlikten kasılmış, nefretten büzülmüş suratına bakarak, "N'olur bu seçimde bize ders vermeyin oy verin. Dersi sonra verirsiniz" diye neredeyse yalvarışını gözleyerek ustalarımın öğütlerini kulak ardı etmek geliyor içimden.
Taktik ustası saydıkları Reis ile kader arkadaşı Başbuğ'un karşılarındaki dört parti seçmenini sımsıkı birbirine kenetleyecek öfke naraları sonuç vermişe benziyor. Hani durmadan CHP - İyi Parti seçim işbirliğine ille de Saadet Partisi'ni ve özellikle HDP'yi de katarak "Dörtlü çete" gibi ninem zamanından kalma laf ebeliklerine başvuruyorlar ya, sonunda bu dört partinin tepelerini, daha da önemlisi seçmenlerini çok yalın bir hedef tanımında buluşturdular:
- AKP - MHP adaylarına oy verme, karşılarındakilerden hangisine istersen ona ver.
* * *
1973 seçimlerinden beri tanıdığım Erbakan tayfasında epey yukarılarda siyaset yapmış bir tanıdık telefon etti:
- Engin bey, önceden arayacaktım, telefonunu yeni elde edebildim. İddiaya var mısın, 31 Mart'ta bizim Saadet oy patlaması yapacak. AKP'den sıtkı sıyrılan samimi Müslümanların sığınacakları tek liman Saadet çünkü. Var mısın iddiaya?
Cevapladım:
- Varım, dedim, dediğin çıkarsa 1 Nisan akşamı rakılar benden.
Yıllar öncesine uzanan tanışıklığımız böyle bir şakayı kaldırır. Nitekim kaldırdı da. Telefonun öbür ucunda kahkahası patladı.
CHP'nin de HDP'nin de aday göstermediği bir ilçede gönlünü İyi Partili adaya yatıramayan sıkı solcu eski bir mahpushane arkadaşım da telefon etti.
- Kolayını buldum ben Aydın. Seçim günü öğleyin iki dubleyi acelem varmış gibi üst üste atıp sandık başına gideceğim. O kafayla İyi Partili herife mührü basacağım. Soran olursa, sarhoştum, farkında değilim, diyeceğim.
Peki HDP seçmeni? Pek sevimli, pek de fırlama, pek genç bir Kürt gazeteci keyifle sırıttı:
- Bizim işimiz kolay ağabey, dedi. Bizim illerde kayyımları, sizin illerde Reis ile kankasını çıldırtacağız.
* * *
Yani...
Yatçez kalkçez. yatçez kalkçez, yatçez kalkçez sandık başına gitçez...
Gitmeyene bundan böyle sırtımızı döncez. O güne kadar "Oy vermeyeceğim. Seçimler burjuva demokrasisin göz boyamasından ibarettir" diye keskin ahkâm kesip kişisel tatminin haz yatağında dolananlara kulak asmıcez...
Sanra da belki de "Ağlama Reiiiiis! Kendin ettin kendin buldun" diye keyifli bir Tırmık yazcez...