Aydın Engin

24 Ekim 2011

Toprak Damlı Bir Evde...

...Dam üstüme çöktü. Oğlan henüz bebek. Ağladığını duydum. Sonra sesi kesildi...


Karanlık...
Dam üstüme çöktü. Oğlan henüz bebek. Ağladığını duydum. Sonra sesi kesildi. Kız yanımda. Ama ayakları kasığa kadar toprak altında. Çekip çıkaramam. Ben de kımıldayamıyorum. 
Bura Erciş’in bir köyü. 50 hane var ya da yok. Allasem bütün evlerin damı benim dam gibidir şimdi. Ezilip ölenlerden değilse kimbilir kaç gelin var şimdi o taprak damın altında. 
Evvela bir uğultu geldi. Ne olduğunu anlamadan dam tepemize çöktü. Oğlan henüz bebek. Yani bebekti. Bir iki ağladı sonra sesi kesildi. Belki artık bebek bile değil.
Benim herif dağda. Jandarmalar babasını, benim kayınbabamı köy meydanında dal taşak koşturup avradını, benim kaynanamdır, sırtına bindirdikleri günden beri içi içine sığmadı. Gün geldi, “Bana dağ yolu görüktü” dedi. Çıkınına iki tandır ekmeği, az biraz ekşimik koyup yolcu ettim. Bir oğlan, bir kız, bir de ben kanayaklı kaldık. 
 
Dün akşam vakti muhtarın evinde televizyona baktık. Televizyon demiştir ki benim herifin olduğu tepelere bomba, mermi yağdırmaktalarmış. “Acep o mermilerden biri benim herife denk gelir mi” diye düşündüm; içim acıdı. Gece, bebeği emzirip, kızı doyurup yatırdıktan sonra bir başıma ağladım.
Sabah er kalktım. Ağıla inip koyunların altını süpürdüm; önlerine ot koydum, iki ineği de sağdım; yoğurt çaldım; ağız sütünü çanağa koyup, içine tandır ekmeği doğrayıp kıza içirdim. Öğlen ezanı okundu, az sonra bir uğultu geldi, sonra dam tepeme çöktü. 
Şimdi burda karanlıkta, çöken damın altındayım... Oğlan henüz bebek. Bebekti. Bir iki ağladı, sonra sesi kesildi. Kız burda yanımda. Ama kasığına kadar gömülü. Çıkaramam. Ben de kımıldayamıyorum.
Allahüalem bu zelzeledir. Dedem “hareket-i arz” derdi. Herhal bu odur. Yer sallandı, toprak dam tepeme çöktü. Oğlan henüz bebek. Bebekti. Bir iki ağladı, sonra sesi kesildi. Kız burda yanımda. Ama kasığına kadar gömülü. Çıkaramam. Ben de kımıldayamıyorum.
Benim herif dağdadır. Yetişip çıkaramaz beni burdan. Belki rabbim koruya, o mermilerden biri ona denk gelmiştir. Nasıl yetişsin?
 
Şehir yerinde olsak... He ya, televizyonda gördüydüm, mintanının üstüne sarı yelek giyinmiş, kafasına demir takke takmış, takkesine lamba yerleştirmiş hünerli adamlar var, onlar toprak damı değil, demirli betonu bile yarıp altındakileri çıkarıyordu. Ama burda köy yerinde; topu topu 40 bilemedin 50 hane, kim gelir, kim duyar?..
Hani o hünerli adamlar gelse, seslense, “Orda kimse var mı” dese, bunu Türkçe söylese anlar mıyım? Anlamasam da Kürtçe “Burdayım. Kız yanımda. Oğlan bebekti, bir iki ağladı sonra sesi kesildi” desem. Anlarlar mı?
 
Benim herif dağda. Mermi denk gelmediyse bile nasıl yetişsin buraya? Hasılı ondan umut yok. Kimden var peki? Burda, karanlıkta, bu Erciş köyünde, yapayalnız...
Üşüyorum. Ellerim buz kesmiş. Ölü soğuktur derler, ölüyor muyum?