Hava mı ülkenin siyasal ‘havası’na özendi, ülkenin siyasal havası mı “hava”dan etkileniyor bilemedim. Ama benim gibi safkan bir Ege çocuğunu bile yıldıran boğucu bir yaz sıcağı çöktü üstümüze...
İstanbul’dan bir arkadaşım, “Ada nasıl” diye sordu ve ekledi, “Biz burada saunada oturuyoruz...”
Ada da İstanbul’dan hallice değil. Çınarlarda yaprak kımıldamıyor; iki gündür denizden dalga şıpırtısı duyulmuyor; karabataklarla martılar uçmak, denizde balık avlamak yerine bir ağaç gölgesi bulup miskin miskin uyumayı yeğliyorlar. Benim karakedinin gün boyu yaptığı tek hareket sağdan sola, bir süre sonra da soldan sağa dönmekten ibaret.
Akşam karanlığı çöktü ama yine de... Sırtından aşağı ter derecikleri akarken gel de Tırmık yaz, olup biteni aklının erdiğince, dilinin döndüğünce tırmıkla bakalım?
Kaldı ki YAŞ’ın ilk günü bitti ama YAŞ’tan haber sızdırmak isteyen meslektaşların eli de, dili de kupkuru.
Mecburen bekleyeceğiz...
Dörtyol’da JİTEM parmağı üstüne ciddi belirtiler var ama henüz haberleşecek, haberleşince de yorum yapmaya elverişli hale gelecek bir bilgi akışı yok. Sadece İçişleri Bakını “Sarhoş amigolar yaptı” saçmalığından “İşin içinde bir iş var” noktasına geldi. Ama henüz o “iş”in ne gibi bir “iş” olduğu günışığına çıkmış değil.
Mecburen bekleyeceğiz...
Ama yazı beklemez. Mecburen yazılacak...
İyi de nasıl yazılacak?
Şu anda (tam da şu satırda) ben “Yaklaşık 400 kelimeyi nasıl tamamlayacağım” sorusuna cevap aramıyor; “Şu yazı bitse de, aşağıya kıyıya insem de, geceleri kumlara yatmayı pek seven vatoz (çarpan balıktır ve fena çarpar) tehlikesini göze alıp kendimi suya atsam mı” üstüne mesleğimle toplu sözleşme pazarlığı yapmaktayım. (234 kelimeyi bulmuşum. Ha gayret Aydın Engin!)
Fark ettiniz bu “bunaltıcı ötesi” havada yazı yürümez. İsteğin kadar profesyonel meslek hilesi yap, yürümez...
İyisi mi epeydir yapmayı planladığım bir “kişisel duyuru”yu yapıp noktayı koyayım ve hain vatoza çaktırmadan kendimi suya...
Evet duyuru:
T24’ün annesi Tempo 24’den beri yazıların, haberlerin altındaki “yorum yaz” kutusuna ilişkin itirazlarım var.
Başlangıçta okur ile yazar arasında –moda deyimle- interaktif ilişki kurulacak, yeni bir medya çağının ilk kazanımlarından birini yaşayacağız, dedik.
Ama T24’ün elebaşıları, ne akla hizmetse “yorum yaz” kutusuna yazanların kimliklerinin belli olmamasını tercih ettiler. İstense de “yorum yaz”a kimin, hangi mail adresi ile yazdığı bilinemiyor.
Teknik olarak mümkün değilmiş falan filan...
İyi de nasıl olsa kimliği belli olmayacak diye üfüren, tüküren, sıvayan kimilerine de gün doğuyor.
Sosyalizm diploması dağıtan siyasi zaptiyeliğe soyunanlar mı istersiniz; kendi doğrularından farklı bir görüşler karşılaşınca küplere binip köpürenler mi istersiniz...
T24’ün tepesindekilere dert anlatamadım, söz geçiremedim. O yüzden kendi kişisel önlemimi alıyorum.
Bundan böyle yazdığı yorumun altında adı, soyadı ve mail adresi yer almayan hiç bir “yorum”u okumayacağım.
Bu koşula uyan okurların ise yazdıklarıma itirazları ne kadar şiddetli olursa olsun başımın üstünde yeri var. Ya buradan cevap verir “interaktif ilişki”yi ete kemiğe büründürüm ya da kişisel mailine kişisel bir cevap yazar interaktif ilişkinin bir başka türünü gerçekleştiririm.
Meraklısının haberi ola...
* * *
Şu ana kadar 448 kelime olmuş.
Ben denize gidiyorum...