02 Temmuz 2010
Şu “Piyasa” Dedikleri...
Birkaç gündür CNBC-E’nin gündüz ekranına takılıyorum...
Birkaç gündür CNBC-E’nin gündüz ekranına takılıyorum. Malum o kanal gece film gösterir, gündüzse aralıksız ekonomiden söz eder...
Şimdi tutup, “Sen iktisat eğitimi görmedin; dahası iktisattan anlamadığını birkaç kez Tırmık’ta itiraf da ettin. Ne halt etmeye gündüz vakti CNBC-E seyrediyorsun” demeyin...
Benimki meraktan... Şu “piyasalar” denen “şey”in ne olduğunu merak ediyorum. Onun ikiz kardeşi olduğunu sandığım “borsa”nın da ne olduğunu dehşetli merak ediyorum...
Saçma mı buldunuz?
Bulmayın.
Benim gibi sık sık borsa ve piyasa haberleri izlediyseniz farketmişsinizdir: Bu borsalar ve piyasalar bence “canlı”. Korkan, coşan, sevinen, öfkelenen, ürken, geri çekilen, ileri fırlayan, heyecanlanan, bekleyen, tekleyen, hoplayan, zıplayan birer canlı bunlar...
Ekranda ekonomi haberlerini okuyan genç hanımların yalancısıyım.
Şöyle cümleler kuruyorlar:
- Borsa, ABD’den gelen son sanayi üretimi verilerinden sonra coştu...
- Piyasalar güne çekingen başladı...
- (Mesela) İspanya’nın kredi notunun düşmesi olasılığı borsaları panikletti piyasalar beklemeye geçtiler...
- G20 Zirvesi'nin ardından piyasalarda belirgin bir korku gözleniyor...
Sanırım anlaşıldı...
Coşmak, çekinmek, paniklemek, beklemek, korkmak... Bunlar insana, canlılara özgü davranışlar... Bu durumda benim ne olduklarını pek bilemediğim piyasalar da canlı olsalar gerek... Coşuyorlar, seviniyorlar, kaçıyorlar, çekiniyorlar, ürküyorlar, korkuyorlar...
* * *
İşte bu sorunun cevabını bulmak için CNBC-E ekranına kilitlendim.
Yetmedi; iyi kötü anlayabildiğim Alman, İsviçre, Avusturya gazetelerinin ekonomi sayfalarına daldım. Onlarda da benzeri vurgular, tanımlar, anlatımlar var.
Tabii sululuğa vurup “borsa korktu” denince, brokerlar iskemlelerin altına mı saklandı acep ya da “piyasalar coştu” denince dünyadaki piyasalar “Haydi eller havaya” diye göbek atmaya mı başladılar, demek mümkün ama...
Ama konunun anladığım kadarıyla sululuğa tahammülü yok. Çünkü piyasalar ve ikiz kardeşi borsalar coştuklarında da, sevindiklerinde de, ürktüklerinde de, kaçtıklarında da bize (sana, bana, bize) bir şeyler oluyor ve o bir şeyler pek de iyi şeyler olmuyor...
Ürküp kaçıyorlar, eninde sonunda bizim sırtımızdan çıkacak borçlanma patlıyor, hükümetlerin “piyasalar”dan topladıkları krediler pahalılaşıyor...
Sevinip coşuyorlar ve besbelli o sırada birileri de fena halde kaybediyor, onlar için hayat daha zorlaşıyor, (mesela) iş bulma umudu daha zayıflıyor...
* * *
Marksizm bu “piyasalar” denen yaratığa daha kestirme bir adlandırmayla “finans sermayesi” diyor. Sermaye birikiminin en kristalleşmiş sonucu, artık üreten (yani ürettiren) kapitalistler yerine elinde para ya da benzeri araçlarla (hisse senedi, tahvil, bona vb.) finans kapitalistine dönüşmüş kişi ve kurumlar üretme hedefini umursamadan, kendine böyle bir hedef filan koymadan “para ile daha çok para kazanmak” üzere yeryüzünde dört nala dolanıyorlar.
Küreselleşmenin bir yüzü ve asıl yüzü de bu. Ulus-devletlerin gümrük duvarları gümbür gümbür yıkılıyor; sınırları kevgire dönüyor ve finans sermayesi en fazla kazanç elde edeceği alanlara (bölgelere) yöneliyor; kazancın düşeceği ya da riske gireceği bölgelerden ise anında tası tarağı toplayıp tüyüyor...
Bütün bunlar oyunun kuralına uygun ve küresel ekonominin gerekleri olabilir. Ama küresel ekonominin gereklerinden sık sık (Hep dememek için sık sık dedim) insana aykırı, insanlığa zararlı sonuçlar doğmuyor mu?
* * *
Okurlara not: Bu çetrefil konuya birkaç kez daha dönme niyetindeyim.
Vedat Özdan’a not: Bilgi fışkıran ve o bilgileri kana kana içtiğimiz son yazınızın son cümlesi sizi bağlar. Polisiye romanın en sonuna gelmişiz ve yazar katili açıklamadan yazıya nokta koyuyor. Olamaz... Evet katil, yani Bağdat’taki hurmayı yiyenler kim? Bakalım sizin katil ile benim katil bir ve aynı mı çıkacak ?