Aydın Engin

11 Ekim 2011

Şu KCK Dedikleri...

Yediğimiz içtiğimiz KCK oldu ya, gidin sokakta ilk rastladığınıza...

Yediğimiz içtiğimiz KCK oldu ya, gidin sokakta ilk rastladığınıza  sorun: 
- KCK nedir?
Gazeteler, televizyonlar günde beş vakit, bilmem kaç rekat bu soruyu yanıtlıyor. O yüzden ezberlenmiştir, hemen cevaplanır:
- KCK, PKK’nın şehir örgütlenmesidir...
Şimdi bir adım daha atın ve ikinci soruyu sorun:
- Peki ne yapar bu KCK, hangi eylemleri yaptı ya da yapacak?
Büyük olasılıkla cevap “Hık, mık”tan ibaret olacak. Yok sorduğunuz kişi biraz daha bu konuya kafa yorduysa “Hık, mık’ı aşmak için bir şeyler söyleyecektir:
- Yani şehirdeki terör eylemleri... Hani Ankara’da patlayan bombalı araba, Taksim meydanınındaki canlı bomba, sonra şeydeki bomba...
Israr edin:
- Ama onları TAK, yani Kürdistan Özgürlük Şahinleri adlı PKK ile ilintili bir başka örgüt üstlendi. Ben KCK’nın eylemlerini soruyorum...
Bundan sonrası artık sadece “hık mık”tır. Ben denedim. Defalarca denedim, sonuç hep aynı çıktı.
Peki, merkez medyanın, yandaş medyanın, candaş, kandaş, bilmemnedaş medyanın verdikleri ile yetinen, yetinmek zorunda da kalan “sokaktaki yurttaş”ı bir yana bırakalım. 
Sahiden: Nedir KCK?

Kürtçe Koma Civakén Kurdistan’ın kısaltmasıdır. Türkçesi Kürdistan Halklar Topluluğu.

Fikir yıllar ve yıllar öncesinde İmralı’dan çıktı. Örgüt kurulduğunda adı PKK idi, sonra Kongra Gel adını benimsedi, bir ara Kadek oldu.  –Sanırım- beş yıl kadar önce PKK ya da Kongra Gel ya da Kadek çatısı altındaki bütün yapıları tek bir çatı altında toplama kararı alındı ve adı KCK oldu.
Ama olan biteni basit bir ad değişikliği olarak kavramak doğru değil. KCK, şiddeti siyasal mücadele yöntemi olarak seçmiş, gerilla kuralları ile savaşan PKK’nın 35 yılı aşan tarihinde bir dönüşüm denemesidir. Kuşkusuz KCK örgütlenmesini oluşturanlar onu bir deneme olarak tasarlamadılar. Ancak ortaya çıktığından bu yana yaşanan acemilikler, yanlışlar, savrulmalar, iç engeller, depreşen ya da silinemeyen eski alışkanlıklar yüzünden onu şimdilik bir deneme olarak nitelemek pek yanlış değil. 
*    *    *
Soru soruyu doğuruyor:

-Neyin denemesi bu?

Benim izlenimlerime, gözlemlerime, konuştuklarımdan süzebildiğim bilgilere göre “Dağdan ovaya iniş”in denemesi.
Bu kadar mı?
Daha ayrıntılı tanımlar yapılabilir, tanımın içeriği açımlanabilir. Ama –bence- özü bu, özeti bu...
Öcalan’ın son yedi-sekiz yıl içinde avukatları aracılığıyla bizlere ulaşan açıklamalarına, önerilerine, ürettiği örgütlenme modellerine ve eski örgüt model ve hedeflerinde öngördüğü değişikliklere dikkatle bakar ve o uzun, bıktırıcı tekrarlarla dolu metinleri sabırla okursanız KCK üstüne (adı başlangıçta konmamış da olsa) yaptığım kısacık tanımı sizler de kolayca yapabilirsiniz. PKK’nın sürdüregeldiği eylem modelinin sonsuza dek sürmeyeceğini, süremeyeceğini gören Öcalan’ın örgüt için öngördüğü çıkış ya da dağdan ovaya iniş ya da silahlı mücadeleden siyasal mücadele düzlemine geçiş sürecinde KCK kilittir.
Kendimizi “PKK silahları bıraksın barış için görüşmelere o zaman başlanır” ya da “Ordu operasyonları kessin, barış için görüşmelere o zaman başlanır” kördüğüşünden sıyırıp, “Diyelim şu ya da bu şekilde barışçıl bir çözümde mutabık kalındı ve savaş durdu (hatta bitti). Peki sonra ne olacak” sorusuna cevap ararsak ve bunu önyargılarla değil gerçekçi bir düzlemde yaparsak KCK modelinin optimum (=Mümkün olan en uygun) çözüm olduğu görülecektir.
Beğenin beğenmeyin, sevin sevmeyin ama dağda neredeyse 30 yıldır gerilla taktikleri ile savaş veren bir kuşaklar zinciri var. En genci henüz bıyığı yeni terlemiş olabilir. Ama dağa çıktıklarında  bıyıkları henüz yeni terlemiş, bugünse  50 yaşını aşmış, yaşamının en büyük kesimini dağda, Kürt siyasal hareketi için seçtikleri yöntemleri uygulamakla geçirmiş erkek ve kadınlardan söz ediyoruz.  
Olası bir barışçıl çözümde bu erkek ve kadınlar ne yapacaklar?
Köylerine dönüp tavuk besleyip, bostan sulayacaklarını düşünmüyorsunuz herhalde.
KCK onların barışçıl çözüm sonrasında siyaset yapacakları yapıdır ve temelleri bugünden atılmaktadır.
Yani Kürt sorununu sahiden çözmek isteyen hükümetler, bu konuda fikir üreten aydınlar, yazarlar, çizerler KCK yapılanmasını beli kırılması gereken illegal ve tehlikeli bir örgütlenme modeli olarak görmek yerine barışçıl çözüme gidişi hızlandırabilecek bir adım olarak görselerdi bugün epey yol almış olacaktık.
Oysa Kürt sorununda siyasal körlükle siyasal çıkarcılığı (=oportünizmi) harmanlamış AKP, KCK’yı kendine birincil hedef seçti. Üstelik yeni değil; Silvan saldırısı yaşandıktan hemen sonra filan değil, çok daha önceleri; henüz ateşkes koşulları sürerken, 14 Nisan 2009’da, yani genel seçimlerden iki yıl önce... Ellerine kelepçe vurulup sıraya dizilmiş KCK tutuklularının Alman Nazi kamplarını anımsatan o fotoğrafı herhalde belleğinizden silinmemiştir.
Yani hangi hesapla bilemem ama barışçıl çözüme giden yolu dinamitleyen AKP oldu. O günlerde ekilen rüzgar bugünlerde fırtına olduysa bunun birincil sorumlusu Tayyip Erdoğan hükümetidir.
İnsafsız bir yargı mı oldu?
Bence hayır... O yüzden konuya yarın da devam edelim...