İstanbul’un şu çok hareketli günlerinde sokaklarda olup biteni doğrudan izlemek varken benim gibi eve çakılıp kalmak elbet can sıkıcı. Ama hoş bir yanı da var. “Biliyorum” sandıklarınızı biraz daha derinlemesine öğrenme; zamanında okunduğu için belleğin derinliklerinde unutulup gitmiş klasikleri bir kez daha okuma fırsatı...
Bir örnek: Dostoyevsky’nin Suç ve Ceza”sını 1962’de okumuşum. Vay be ! Tam 47 yıl önce. Ergenlik sivilcelerinden yeni kurtulmuş, hamhalat bir yeniyetme iken. O yaşta, o yaşam deneyimi fukaralığında okunan Suç ve Ceza acep ne kadar iyi kavranabilir; ne kadar tad alınabilir ?
Yeniden okumaya başladım ve “Galiba ben bu romanı okumamışım” demenin eşiğindeyim. (Bitirince son kararımı verir, size de yazarım).
Ve bu yazıya sebep olan ikinci bir örnek: IMF...
Bu günlerde bir yandan İstanbul sokaklarında IMF’yi protesto edenlerle polis arasındaki çatışmalar sürüp giderken gazetelerde, ekranlarda da IMF ile yatıyor, IMF ile kalkıyoruz.
Meslekteki çaylaklık yıllarımdan bu yana IMF benim (senin, bizim) hayatımızda hep oldu. Acemi ve bilgisizdik ve başlangıçta onu iyi bir “şey” bile sandık.
Hatırlıyorum. 1977 Haziranında yapılacak genel seçimlerle ilgili çıktığı yurt gezisinde Bülent Ecevit, seçim otobüsünün arkasında oturan gazeteci tayfasının oturduğu bölüme geldi ve “Sizlere bir müjde vermek isterim” dedi ve ekledi ”Seçimlerdern zaferle çıkacağımız belli oldu. Nitekim IMF’nin tepe yönetimi gayri resmi olarak, seçim sonrasında bizimle görüşmelere başlamaya hazır olduklarını söylediler...”
“Müjdeye” biz de sevindik...
* * *
Nezle takviyeli grip tatilimi fırsat bildim ve IMF üstüne bildiklerimi (yani bilmediklerimi) bir elden geçirdim. Tarihçesinden, bir zamanlar IMF Başekonomistliğini yapmış Stiglitz’in “Küreselleşmenin Gölgesi” kitabındaki birinci elden IMF eleştirisine, IMF’nin kuruluş dönemine ve sebebine; IMF’nin 65 yıllık tarihinde faşist rejimlerle ve askeri diktatörlüklerle sıkı ilişkilerine kadar gezintilere çıktım.
Tamam, haddimi aşacağım. Tamam, ekonomide “zırcahil” değilsem bile “cahil”im. Tamam, bu kadar kapsamlı bir konuyu ve bu kadar kapsamlı bir kurumu bir gazete yazısında ele almak pek akıl kârı değil.
Olsun... Yine de iki çift laf edilebilir...
* * *
Kuruluş yıllarındaki hedeflerinde yararlı yanlar bulunabilir. 2. Dünya Savaşının allak bullak ettiği dünya ekonomisine, özellikle dünya finans sistemine çeki düzen vermek için kurulduğu ve ilk yıllarında iyi kötü işe yaradığı bile söylenebilir...
Ama IMF, günümüzde (anladığım kadarıyla 30 yıldan beri “günümüzde”) kazandığı kara ünü tamamen hak etmiş bir kurum.
Bugünkü işlevi onca parlak söze, onca şekere bulanmış tanımlamalara rağmen neredeyse tek cümleye sığıyor: IMF, Dünya finans sisteminin jandarması, gardiyanıdır...
Dünya finans sistemi lafının cafcafına da kulak asmayalım. Halk arasında buna tefecilik denir ve kestirme ama sağlam bir nitelemedir. İster banka, ister kredi kurumu, ister fon yönetimi, ister kişi olsun, birileri dara düşmüş devletlere borç veriyor ve faiz geliri elde ediyor. Zahmetsiz bir gelir. Babadan miras kalmış hisse senetlerinin her yıl kuponlarını keserek elde edilen kazançlar (“Temettü” deniyor); uyuşturucu yada silah ticaretinden oluşmuş kirli ve kanlı servetler; birikmiş, istense de harcanamayacak kadar büyük kârlar tefeci kurumlar aracılığıyla muhtaç ülkelere borç olarak veriliyor ve karşılığında tatlı ve ballı faiz kazançları elde ediliyor...
Pekiiii, borcu alan devlet ya borcu ödeyemez yada ödemezse ne olacak?
Ödeyemezlik riskini ortadan kaldırmak, “ödemiyorum” diye posta koyabilmenin önünü tıkamak gerek...
İşte IMF’nin temel ödevi bu.
IMF ile “niyet mektubu” diye pek masum bir ad takılmış bir anlaşma imzalayan bir ülke aslında kaynaklarını kullanmakta önceliği borcunu ödemeye ayıracağını taahhüt etmiş, ekonomi yönetiminin dizginlerini IMF kurallarına teslim etmiş demektir.
Bunu elde eden IMF “yeşil ışık” yakar ve verecekleri borcun ödenmesini garantiye almış uluslarası (Daha doğrusu: Ulusötesi) tefecilik kurumları güle oynaya borç vermeye başlarlar.
Şimdi IMF ve onun ağabeyi Dünya Bankası”nın İstanbul’da yapılan yıllık toplantılarının sonuçlarını bir de bu gözle ele almaya ne dersiniz?
* * *
Çok mu basite indirgendi. Çok mu yalın oldu?
N’apalım onca cilaya rağmen IMF gerçeği bu kadar yalın ve basit de ondan...