Aydın Engin

27 Kasım 2018

Soylu yine adres karıştırdı

İçişleri Bakanı’na "Gelin birlikte bir Kandil yapalım; olmazsa Diyarbakır'la da idare edebilirsiniz; Kürt kadınlarla bir sohbet edelim" diye önersem mi?

Soylu derken bir zamanlar AKP  Reisi'nin ateşli muhalifi iken sadık tayfalığa geçen ve içişleri bakanlığı ile ödüllendirilen Süleyman Soylu nam siyaset erbabından söz ettiğimi daha başlığa bakar bakmaz anladınız değil mi?

(Cevap: Evet. Elbette. Kuşkun mu vardı da sordun? Cevaba cevap: Güzel. Öyleyse yazıya devam ediyoruz.)

Her ağzını açtığında inciler saçan, çamlar deviren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu önceki günün  "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" oluşunu fırsat bildi. Açtı ağzını, sımsıkı yumdu gözlerini ve konuştu:

- Kadına şiddet, kadına taciz konusunda tek HDP'li milletvekilinin bu konuyu gündeme getirdiğini gördünüz mü? Göremezsiniz; çünkü patronları kızar. Kadını özgürleştireceğiz adı altında kadını tecavüz metası olarak Kandil'de kullananların yüzlerine bunları vurmak lazım. Ne bizim milletimize ne geleneğimize ne örfümüze ne adetimize bunların hiçbiri uymamaktadır...

İçişleri Bakanı pek bilgiç, pek iddialı. Duyan da "Bir bildiği olmasa bu kadar kesin konuşmaz" filan der.

Önce soruyor: Gördünüz mü?

Sonra kendi cevaplıyor: Göremezsiniz...

Göremezmişiz...

Pekalâ. Şimdi sıra bende.

Cevaplıyorum:

- Evet gördüm, duydum, sordum, cevap aldım... Bir kez değil bir kaç kez; bir yerde değil birkaç yerde; bir HDP'liden değil birkaç HDP'liden...

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'tan 7 Haziran 2015 seçimleri için İstanbul'da düzenlenen miting kürsüsünden duydum.

2014 Aralık'ında eş başkan seçildiği HDP kongresinde Figen Yüksekdağ'dan duydum.

İstanbul'da Gaziosmanpaşa HDP ilçe örgütünün düzenlediği bir salon etkinliğinde açış konuşmasını yapan kadın eş başkanın ağzından duydum...

Diyarbakır'da  güçbela izleme izni kopardığım bir "kadın meclisi" toplantısında çok genç bir Kürt kadınından duydum.

Gözleri çakmak çakmaktı ve "Kürtmüş, Türkmüş, Ermeniymiş fark etmez. Bu coğrafyanın erkeklerinin bilinçaltlarında da, töresinde de kadına cinsel bir meta gibi bakmak da vardır, kadını erkeğin hükmü altında bir zayıf varlık olarak görmek de vardır" diye başladı. Sonra sesini daha da yükseltti, "Siyasette de, mücadelenin her yerinde ve aşamasında da biz kadınlara sormadan, kadınların olurunu almadan erkeklerin karar veremeyeceğini onlara göstereceğiz. Zor olacak ama göstereceğiz. Sonunda onlar için zor olacak..."

O toplantının ardından, o zamanlar çalıştığım Cumhuriyet'te bu sözler aynen yayınlandı. Gazetedeki erkek arkadaşlarım arasından bile "Abi Kürt kızı bizi fena harcamış. Sen de haber yapıp çanak tuttun yani..." diye yarı şaka yarı ciddi tepki gösterenler oldu.

Kürt kızı haklıydı. Bu toprağın Türk, Kürt. Ermeni fark etmez, erkeklerinin bilinç altında ve bu toprağın töresinde...

Anlaşılmıştır...

*   *   *

Haydi bir adım daha atayım.

AKP Reisi müzakere masasını tekmelemeden önceki günlerde uluslararası medyanın katıldığı bir basın toplantısı için gittiğim Kandil'de, basın toplantısı bittikten sonra meşe ağaçlarının altında öbek öbek halkalanmış  "kadın gerillalar"dan bir grubun sohbetlerine katıldım.

Üniversite eğitimini yarım bırakarak Kandil'e çıkmış "entelektüel" terimini tümüyle hak eden bir kadına, az ileride neredeyse kendinden büyük "Keleş"i taşıyarak nöbet tutan gencecik, çok çok gencecik bir kızı işaret ettim:

- Çok genç. Fazla genç.  Siyasal bilinci gelişmiş olamaz. Onu buraya sürükleyen macera hevesi ya da Kürt milliyetçiliği mi?

Sorumu, küçümseyen bir bakış ve "Ah şu cahil ve densiz erkekler" dercesine bir gülüşün ardından cevapladı:

- Niye özgürleşmek için demek aklına gelmiyor Engin bey? Köyünde kalsaydı zorla da olsa evlendirilecek ve ha bire çocuk doğurmaya ve kocasına hizmet etmeye mahkum olacaktı. Burada hiç bir erkek ona hükmedemez, ezemez, istemediği bir şeyi yaptıramaz. Yaptırmayla kalkan ilk şamarı ondan yer; yetmezse biz ne güne buradayız?

*   *   *

Ne dersiniz, kudretli ve azametli İçişleri Bakanı’na "Gelin birlikte bir Kandil yapalım; olmazsa Diyarbakır'la da idare edebilirsiniz; o da olmuyorsa İstanbul'da herhangi bir HDP örgütüne uğrayalım ve Kürt kadınlarla bir sohbet edelim. Buna da içiniz elvermiyorsa, önceki gün İstanbul'da yürüyüşlerini polis zoruyla engellettiğiniz o genç ve yaşlı kadınlardan herhangi biri ile konuşalım" diye önersem mi?

Belki o zaman adresi karıştırmaz, kadını bir cinsel meta olarak gören zihniyeti uzaklarda aramaz, "Ne bizim milletimize, ne geleneğimize, ne örfümüze ne adetimize bunların hiçbiri uymamaktadır..." gibi yaveler döktürmez.