Dünya Somali’deki yürek burkan tragedyayı “Vah vah... Ne kadar üzücü” viyaklamalarıyla geçiştirirken Türkiye’nin, bu yoksulluktan, kıtlıktan ve kuraklıktan kırılan ülkeyle yardım elini uzatmasına kim itiraz edebilir?
Türkiye Somaliye yardılm elini uzattı ve ardından AKP’nin her yaptığına itiraz etmeyi alışkanlık haline getirmiş yorumculardan inciler döküldü:
- Tayyip Erdoğan kendi reklamını yapmak için Somali’ye gitti... Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan’dan geri kalmamak için gidecek... Türkiye’de onca insan açken bu Somali aşkı da nereden çıktı?.. Somali halkı Müslüman olmasaydı böyle bir yardıma kalkışırlar mıydı?..
Yakışıksız, insafsız, dahası “insansız” sözlerdi.
Kızdım ve kınadım...
Ancak aynı Tayyip Erdoğan Suriye’de olup bitenlerle de Somali kadar, hatta daha çok, daha yoğun ilgili. Durmadan akıl veriyor, öğüt veriyor, mühlet veriyor, Dışişleri Bakanını yolluyor, falan filan...
Somali yardımı konusunda Tayyip Erdoğan’ı desteklemeyi anlıyorum. Ama onun Suriye’deki tutumunda da bunu yinelemek mümkün mü ve doğru mu ?
Suriye’de çürümüş ve ülkenin dinsel azınlığının eline geçmiş Baas iktidarı ve kan dökmekte babasından geri kalmadığını kanıtlayan, tıp eğitimi (yani insanları yaşatma eğitimi) almış, İngiltere’lerde okumuş Başer Esed, ordusunun silahlarının namlularını, tankların paletlerini kendi yurttaşlarına çevirdi. Savunulacak hiç bir yanı yok. Bir an önce iktidardan çekilmesi ya da alaşağı edilmesi elbette gerekli; zorunlu.
Ama bunu yapması gerekenler ya da yapma hakkı olanlar kim ?
Ortadoğu’da enerji kaynakları (yani petrol) eksenine dayanan yeni bir düzen kurma hedef ve hesabındaki ABD mi ?
2. Dünya Savaşı sonrasında bütün Ortadoğunun ve bu arada Suriye’nin sınırlarını binlerce kilometre uzaktaki Londra’da, hem de cetvel kullararak çizen İngiltere mi ?
Bütün Ortadoğu’ya tarihin en kadim kavimlerinin yaşadığı bir bölge olarak değil bir petrol kuyusu olarak bakan Avrupa Birliği mi ?
Yoksa kendi ülkesinde düğüm değil kördüğüm olmuş sorunları, yani Ermenistan’la ilişkileri, yani Kıbrıs’ı, yani Ege Denizi uyuşmazlığını çözememiş, çözmeye kalkınca yüzüne gözüne bulaştırmış ve en önemlisi kendi yurttaşlarının, milyonlarla ölçülen Kürtlerin sorunlarını savaş uçakları, bombalar, özel harekat birlikleri, tanklar ile çözmeye kalkışan ve çözemeyip büsbütün derinleştirip kangrenleştiren Türkiye mi ?
Demagojik bir mantıkla “Ama Suriye’de her gün onlarca, hatta yüzlerce kişi öldürülüyor, buna seyirci mi kalınmalı” diyenler yukarıdaki sorunun cevabını nasıl veriyorlar ya da verebiliyorlar mı ?
Kendi evini kan göllerine çevirenler ne hakla ve hangi yetkiyle komşunun evindeki kan göllerini kurutmaya soyunurlar?
Çok acılı olacak besbelli. Kurbanlar verilecek besbelli. Ama eninde sonunda Suriye diktatörünün sonunu getirmek ve Suriye’yi daha özgür bir ülkeye dönüştürmek yalnız ve yalnız Suriye halkının hakkıdır ve ödevidir.
Tayyip Erdoğan ve iktidarının ödevi ise kendi ülkesinde kanayan yaraları sarmak, akan kanı durdurmak, farklı etnik kökenlerden yurttaşlarını birbirine karşı kışkırtmak değil bir arada yaşamalarının koşullarını sağlamaktır. Bunu başaramayıp, bunu yapmayıp, bunu bilinçli olarak yapmayıp komşunun sorununa yumulmak ne inandırıcı, ne haklı.
Osmanlı’nın bütün Ortadoğu’ya hükmettiği dönemi 21. yüzyılda yeniden oluşturma düşleri kuran yürekler acısı bir siyasetten söz ediyoruz.
“Komşularla sıfır sorun” sloganı kulağa hoş geliyor. Ama kendi evinde yangın bacayı sarmışken, “Komşularla sıfır sorun” demek aslında hoş filan değil boş bir laf ebeliğidir...