Aydın Engin

10 Eylül 2012

Solda Yeni Bir Parti

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Yeşiller Partisi birleşiyor...

Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Yeşiller Partisi birleşiyor.

Eğer bu "birleşme" daha önce benzerlerini çok görüp yaşadığımız, kapalı kapılar ardında "Yönetimde beş senden, sekiz benden, iki de ordan burdan" pazarlıklarıile kotarılan, bir de her iki taraftan olmayan namlı bir başkan adayında uzlaşıp kurulacak bir parti olaydı ne bu yazı yazılırdı ne de bu satırlarının yazarının umurunda olurdu. Kanımca soldaki irili ufaklı (aslında "ufaklı") partilere birinin daha eklenmesinden ibaret olurdu ve bana kalırsa doğmadan ölmüş olurdu.

Oysa izleyebildiğim kadarıyla olabildiğince açık bir tartışma ve tanışma ortamında, "Bize bir parti lazım, o da bu gece lazım" aceleciliğine kapılmadan, iskemle dağılımı pazarlığını değil ilkeleri öne çıkaran ve hiç de kısa olmayan bir süreç yaşandı. Sanırım önümüzdeki ay(larda) bu birleşmenin adı konacak; dahası her iki parti saflarında yer almamış kimi sosyalistleri de kucaklayacak.

Sonrası ne olur?

Bilmiyorum. Bilen olduğunu da sanmıyorum. Bir başarı elde edilecekse, AKP'nin katlanılmaz ve kabullenilemez "otoriter ve dayatmacı iktidar" zihniyetini engelleyebilecek bir caydırıcı güç oluşacaksa bu ancak bu parti saflarında yer alanların çabalarıyla, siyasal düzlemdeki bilgi, birikim, hüner, sabır ve çalışkanlıkları ile mümkün. Ancak tersi olur ve bunların üstesinden gelinemezse İçişleri Bakanlığı raflarında kayıtlı çok sayıdaki "Olsa da olurdu, olmasa da olurdu" partilerden birine dönüşür.

Peki bu doğumu çok yaklaşmış bebeğe umut bağlanabilir mi ?

Bu soru bugünden cevaplanamaz.

Eğer AKP iktidarına sahici bir demokrasi arayış ve kültürü ile karşı çıkacak, bunu sürekli kılacak, siyasal islamcı vesayete olduğu kadar burnu çok sürtülmüş de olsa beli henüz kırılmamış askeri vesayete de açıkça karşı çıkan bir başka siyasal güç olaydı "Ne lüzum var şimdi yeni bir partiye" denirdi.

Keza siyasal ve toplumsal duyarlıklarını AKP karşıtlığıyla sınırlamayıp başta emekçi sınıflar olmak üzere toplumun etnik, dinsel, cinsel ve kültürel  yüzünden mağdur edilen kesimlerin sesi, sözü ve örgütü olabilecek bir siyasal partiye sahip olaydık birleşmek üzere olan EDP ve Yeşiller'e dönüp "Gidin gücünüzü, enerjinizi, birikiminizi o siyasal partiyle, hareketle birleştirin, güçleri dağıtmayın" denirdi ve haklı olunurdu.

Keza solculuğu, Marksizmi alışılmış ezberlerin içine hapsetmemiş; sınanmış ve sınıfta kalmış "parti modelleri"nin ötesine geçmeyi "günah" bellememiş, tüm insanlık için öngördüğü özgürlüğü, parti içinde de olanca zenginliği ile ete kemiğe büründürmeye kararlı bir partimiz olaydı sanırım ne Yeşiller ne EDP yeni bir parti kuruluşu için kolları sıvarlardı.

Ama 2012 Türkiye'sinde öyle bir parti ya da siyasal hareket yok. ("Var" diyen önce kendini inandırsın, sonra beni, bizi…)

*   *   *

Bitirmeden birkaç kişisel not:

EDP'nin kuruluş aşamasında aklımın erdiği, gücümün ettiği, dilimin döndüğünce etkinlik gösterdim. Ancak partinin "resmi" kuruluşuna bir gün kala EDP'de yer almayacağımı açıkladım.

Yeni bir sol parti kuruluşunu bir "meydan okuma", adı konmadan kullanılan "Yeni sol" kavramının zorunlu olarak içermesi gereken ilkelere ödünsüz uyma olarak kavrıyorum. Oysa "Aman gecikiyoruz" aculluğu ile "solun en geniş kesimlerini kucaklama" adına "yeni sol"la uzaktan yakından ilişkisi olmayan yaklaşımları huy edinmiş,partiyi tanımlayacak ilkelerde dayatmacı bir anlayışla "Ya böyle olur ya da biz yokuz" diyen, kanımca siyaset sahnesinde aşırı kirlenmeye uğramış kesimlerlebirlikte olmak eğilimi ağır bastı. En azından benim değerlendirmem böyle oldu ve EDP'de yer almadım.

Ardından köprülerin altından epey su aktı. Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğini, Dersimliliğini pek önemseyenler, sosyal demokrat hareketi alışılmış ve kanımca çoktan aşılmış yöntemlerle yürütmek isteyenler EDP'den koptular. Bu kopuşun parti içinde de çalkantılar yarattığını sanıyorum. Ama yine de EDP'nin omurgasını oluşturan ve kendilerini "Özgürlükçü sol" olarak tanımlayanlarla Aleviliğini ya da CHP-SHP'li kökenlerini öne çıkarmak yerine "solculuğu, demokratlığı, özgürlükçülüğü ve zorlu bir süreçte mağdurların yanında saf tutmayı" yeğleyip EDP'de kalanlar o fırtınalı günleri atlatmayı başardılar ve partilerini bugünlere taşıdılar.

Ben geçen süreyi ve süreci EDP'nin kuruluşu için kollar sıvandığı günlerdeki ilkelere bir dönüş ve arınma dönemi olarak kavrıyorum.

Birkaç cümle de Yeşiller üstüne. Çok yakından izlemedim. Ama izlediğim kadarıyla Avrupa'daki yeşil hareketlerin "çocukluk hastalıkları"nı , onlardan daha kısa sürede aştılar.EDP ile aynı çatı altında buluşma kararı bile bunun yeterli kanıtı.

Kaldı ki "Kalkınma, ne pahasına olursa olsun kalkınma; insandan önce kalkınma" diye isterik çığlıklar atan bir siyasal iktidarın üstümüze çöktüğü bu ülkenin çevre duyarlığını öne çıkaran yeşil harekete ekmek kadar, su kadar ihtiyacı olduğu kanısındayım.

Sonuç:

"Kürt sorunuymuş, kadın sorunuymuş, erkek egemen toplummuş, dinsel, cinsel ve etnik nedenlerle mağdur edilenlerin sorunuymuş. Boşverin, bunların hepsi devrim olunca çözülür" deme ezberciliğini ve saplanmışlığını aşan sosyalistlerle "Çevreye zarar veren her şeye karşı çıkarım. Ötesi seni ilgilendirmez" mızmızlığından sıyrılmış Yeşillerin, bu iki küçük (hatta çok küçük) partinin birleşmesini önemsiyorum.

Son bir not: Bu yazı "umut saçmak" amacıyla yazılmadı. Bir sınavı, çok zorlu bir sınavı ve bir meydan okumayı vurgulamak için yazıldı ve sadece bunun için yazıldı.