Adam bir e-mektup yollamış ve aynen şöyle yazmış (Türkçe kusurları ona ait):
“Hem Kılıçdaroğlunu beğenmiyor eleştiriyorsun, hemde solcuyum diyorsunda. Yuf olsun sana bin kerre yuf olsun!..”
N’aparsınız ?
Gülüp geçeceksiniz elbet. “Altı ok”la solculuğun buluşturulamayacağını bu düzeyde birine anlatmak hem anlamsız, hem imkansız...
Ama kimin solcu olduğu ve olmadığını kesin bir dille tesbit edip kimilerine solculuk diploması dağıtan, kimilerinin diplomasını iptal eden siyasi zaptiyeler bu örnekten ibaret değil.
Bu örnek yelpazenin bir ucu.
Sosyal demokratlıktan sosyalistliğe, komünistliğe kadar uzanan bu yelpazenin bütün dallarında siyasi zaptiyeler kol geziyor. Bilgilerinden çok eminler. Neyi ne kadar bildikleri çoğu kez anlaşılmıyor ama onlar, bildiklerinden ve vardıkları yargılardan çok eminler. Kendileri gibi düşünmeyenlerin solcu, Marksist, sosyalist, komünist filan olamayacağını kesin bir dille saptıyorlar ve kavraması güç bir güven (güven?) duygusu içinde öğütler veriyorlar. (Geçenlerde biri Oya Baydar’a, T24’deki bir yazısından yola çıkıp “Yazmayı bırakıp önce Marksist klasikleri okumasını” öğütledi...)
Zaptiyelerin sürekli nöbet tutukları ve solculuğa, hele hele marksistliğe asla uymayacak olan “sapkınları” anında yakalayıp kulaklarını çektikleri en gözde tartışma alanı Anayasa değişikliği referandumu.
İlginç olan “evet” cephesindeki sosyalistlerin diplomasını iptal eden zaptiyelerin gerekçeleri kadar, “hayır” ya da “boykot” cephesindeki diploma iptal gerekçeleri inanılmaz bir benzerlik göstermesi:
Demek böyle düşünüyorsun. Yani benim gibi düşünmüyorsun. Öyleyse sen sosyalist olamazsın. Diploman iptal!
Bence Suudi Arabistan’daki din polisleri bile daha hoşgörülü. Orada hiç olmazsa kadıya itiraz hakkı var(mış). Burada o da yok. Çünkü bizim zaptiyeler kendilerinin son karar mercii olduklarından kesinlikle eminler...
Vaktiniz ve sabrınız varsa internetteki “sol” mail gruplarında bir tur atın. Ortalık solculuğun beş şartını sıralayan ve bu şartlara uymayanların “dinden çıkmış kafir” olduğunu ilan eden manifestolarla dolup taşıyor. Ancak bu beş şart hepsinde farklı olduğu için sonunda ortaya “solculuğun beş bin beş yüz beş” şartı çıkıyor.
Yolladığı e-mektupta bir üniversite öğrencisi olduğunu belirten genç bir kadın şöyle sordu:
- Engin bey, evetçilerin gerekçelerini de okuyorum, hayırcıların gerekçelerini de, boykotçuların gerekçelerini de. Hepsinde haklı bulduğum yanlar var. Ben şimdi hangisine inanacağım?
Onun kısacık e-mektubuna daha kısa bir e-mektupla cevap verdim:
-İnanma ! Sorgula! Vardığın sonuca göre davran.
Sorun galiba burada. Yıllar önce bir açık oturumda -belleğim beni yanıltmıyorsa- Nail Satlıgan’ın söylediği ve belleğime çakılmış bir cümle var:
“Marsizmi bir inaç olarak kavrarsanız sonunda bir dine bağlanmış olursunuz. Din sorgulamayan bir inanç sistemidir. Marksizm ise sorgulamak ve yine sorgulamaktır...”
Tanrı hepimizi solculuk zaptiyelerinden korusun.
Amin...